Şu "Osmanlı" meselesi, Türkiye'nin yoğun enerji harcadığı, tahminlerden çok daha fazla yol aldığı, şaşırtıcı bir şekilde dikkatleri üzerine çektiği, bölgesel çekim alanı oluşturma, bölge ülkeleriyle güç birliğine gitme arayışını sabote edebilecek bir tuzağa dönüşüyor.
Ya da birileri Türkiye'nin önüne böyle bir tuzak kuruyor.
Kamuoyunda varolan, son derece masum olan "Osmanlı" gururunun benzerinin aslında bütün toplumlarda bir şekilde yaşıyor. Bu canlı tarihi yok farzetmenin nasıl bir hafıza sorununa yol açtığını, hastalıklı bir durum olduğunu bildiğimiz gibi, bugün yapılmak istenenleri yeniden emperyal vizyon olarak algılamak da sorunlu bir durumdur.
Geçmişe dönmeye, geçmişin heyecanıyla bugüne bakmaya, ortaklıklar inşa edilen toplumları/ülkeleri böyle algılamaya ihtiyacımız yok. Sadece geçmişin ortaklıklarını, birikimini, zenginliğini bu güne taşımaya ihtiyacımız var. Bu, ideolojik bir arayış değil, bugünkü küresel güç kaymasıyla örtüşür bir gelecek arayışıdır.
Yapılmak istenenin, olması gerekenin ölçüsü "ortaklık"tır, başka bir şey değil. Türkiye'nin hiçbir ülkeyi ya da topluluğu yönetme, denetleme, kontrol altına alma gibi bir hırsı yok ve olmamalı da. Bugün bölgemizde karşı durduğumuz şey; dışarıdan bu coğrafyaya uzananların yönetme, kontrol altına alma hırslarıdır!
Ama "Osmanlı" vurgusu ölçüsüz bir şekilde kullanılır oldu. On yıldır, yoğun olarak son beş yıl içinde, Türkiye'yi merkeze alan, "bu ülke ne yapmak istiyor" sorularına verilen cevaplarda hep "yeni Osmanlı" vurgusu öne çıkar oldu. İçerideki biraz hamasi algı ile dışarıdaki Türkiye tartışmalarında kullanılan Osmanlı vurgusu birbirinden çok farklı anlamlar içeriyor.
Yeni Osmanlıcılık söylemi, dışarıda Türkiye'yi durdurma, sınırlama, yeniden içeri yönlendirme, bölgede Türkiye karşıtı bir reaksiyon oluşturma, korkuları besleme amacına yönelik. Bu yüzden ısrarla bunun üzerinde duruluyor, böyle bir algı, dil oluşturuluyor.
1 Ocak'tan itibaren Avrupa Birliği dönem başkanı olacak Macaristan'ın Dışişleri Bakanı Janos Martonyi; Türkiye'nin AB üyeliğine destek verici nitelikteki açıklamasında aynen şunu söylüyor: "Ya AB dışında yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurulacak ve AB'nin rekabetçisi olacak ya da Türkiye AB üyesi olup güçler birleşecek..."
Bu cümle, AB merkezlerine yönelik bir uyarı niteliği taşıyor ve iyi niyetle yapılmış olabilir. Ancak, Türkiye'nin üyeliği konusunda bile AB merkezlerinde varolan korkuya da işaret ediyor. Bu korkudan kaynaklanan yaklaşımlar, Avrupa'da Türkiye'ye bakışı bir şekilde belirliyor, gerçek bu...
Türkiye'ye karşı, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Kıbrıs Rum kesimi gibi ülkelerle askeri ittifaklar kuran İsrail'in, bu başkentlerde nasıl bir korkuyu işlediğini biliyoruz. "Türkiye yeniden güçlenecek ve sizi baskı altına alacak.." Yani, Yeni Osmanlı korkusu... Bu yönde İsrailli yetkililerin sözleri gizli değil.
"Osmanlı Milletler topluluğu" kurmaya dönük tartışmalar da bununla bağlantılı. Washington Post gazetesinin; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun böyle bir öneri yaptığına ilişkin yayını bölgede yankılandı. Ve olay endişe ettiğimiz, ısrarla kaçındığımız "Osmanlı hayali", "gizli gündem" olarak pazarlandı.
"Ben hiçbir zaman bu yönde bir ifade kullanmadım" diyen Davutoğlu'nun konuya ilişkin sözleri aslında Türkiye'nin konuya bakışını net bir şekilde ortaya koyuyor.
"Hiçbir toplantıda, resmi görüşmede veya basınla temasımda, açıktan veya dolaylı 'Osmanlı Milletler Topluluğu' ve 'Yeni Osmanlı' gibi ifadeler kullanmadım. Hükümetimizin dış politika anlayışı, komşularla mutlak eşitlik, egemenlik ve ulus devletler temeline dayalı uluslararası hukuk esasında gerçekleşmektedir. Washington Post'ta çıkan yazıya gelince, ağzımdan 'commonwealth' veya 'Osmanlı Milletler Topluluğu' tanımlaması çıkmadı. Orada şöyle bir soru soruldu; 'Sizin komşu ülkelerle ve bölgelerle yoğun ilişkide bulunmanız Osmanlı'yı yeniden gündeme getirmek ve gizli bir gündeme sahip olmak gibi değerlendiriliyor. Buna ne diyorsunuz?' Ben de şunları söyledim: 'Osmanlı tarihte kalmıştır, tarihi bir öğedir. Ama bu ülkelerin bölgelerin ortak geçmişlerinden hareketle eşit egemen ve uluslararası hukuk çerçevesinde ilişkilerini yürütmesine engel değildir. Başka gündemimiz yoktur. Bu tür iddiaları kabul etmeyiz." (Metehan Demir-Hürriyet)
Şunu biliyoruz: "Agresif Osmanlıcılık" olarak birilerinin bu coğrafyanın başkentlerinde dile getirdiği şey, Türkiye'nin 21. yüzyıla dönük ekonomik ve siyasi çevre oluşturma, ortaklıklar inşa etme vizyonundan ürkenlerin, süreci sabote etmeye yönelik kampanyalarıdır. Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, Türkiye karşıtı bir reaksiyon oluşturmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de korku pazarlıyorlar.
Bu tuzağa düşmemek gerekiyor. İçeride de dışarıda da...
yenişafak