Yıl 1993. Özal'ın ölümünden kısa süre önce. Demirel Başbakan. O yıl Talabani Türkiye'ye geliyor. Özal ve Demirel'le görüşüyor. Onlardan aldığı bir mesajı Öcalan'a götürüyor. Cevabı Ankara'ya getiriyor.
Özal'dan yeni bir mesaj alıp onu tekrar Suriye'ye götürüyor. Bu "konuşma" dramatik bir olayla bitiyor.
Arslan Tekin'in imzasını taşıyan "İmralı'daki Konuk" kitabında çarpıcı bir bölüm var... O bölüm, 1993 yılında yaşananlara ayna tutuyor...
Hürriyet'in tepe ismi Ertuğrul Özkök köşe yazısında, o kitaptan alıntı yaparak aktarıyor. Talabani ile yapılan röportajdan bir bölüm ile başlayalım;
ÖCALAN İLE TANIŞIKLIĞI
* Öcalan'ı nerede tanıdın?
* Suriye'ye sığınmış bir gençken tanıdım onu. Partimizin evlerinde yaşıyordu.
* Abdullah Öcalan'la aranda hoş hatıraların olduğu söyleniyor.
* Gerçek şu ki, ben onunla 1980'de birkaç defa karşılaştım. (Sonra) 1992 ve 1993 yıllarında Demirel, Özal döneminde hükümeti kurmakla görevlendirilmişti. Ben o sırada Türkiye'de idim. Demirel beni evine çağırdığında, Halk Partisi (SODEP) Başkanı Dr. Erdal İnönü ile koalisyon yapacağını bildirdi. Ve Kürt meselesi konusundaki görüşlerimi sordu. Çünkü o Kürt kimliğini tanıyacak bir proje hazırlıyordu. Bu projenin içerisinde Kürtlere bazı hakların verilmesi de vardı. Dedim ki,
* Bu sizin iç işlerinizdir.
Onun cevabı şu idi:
* Bu kardeşçe bir istişaredir.
Ben de,
* Bu sizin ve Kürtler için iyi bir şey, dedim.
Abdullah Öcalan üzerindeki etkimin ne olduğunu sordu. Ona şöyle cevap verdim: Onunla olan ilişkimi gizleyecek değilim. Abdullah Öcalan beni dinler. Savaşı durduracak ve size projenizi gerçekleştirmek için mühlet verecektir. Siyasi çözümün herkes için en iyi çözüm olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu çağ diyalog çağıdır.
Demirel bu düşünceyi hoş karşıladı. Daha sonra dostluğu ile gurur duyduğum Başkan (Cumhurbaşkanı) Özal'la görüştüm. Ondan hiçbir şey gizlemedim. Suriye'ye gidip Öcalan'la görüşeceğimi haber verdim.
O DELİYE SÖYLE...
(Öcalan'a) bir mesajınız var mı? diye sordum. Özal dedi ki:
* Ben deliye (mecnun) -onun tanımlamasıyla- nasihat etsen de bize siyasi çözüm fırsatı (fursatan li-hallin siyasi) verse...
Daha sonra Irak Kürdistan'ına dönüp kardeşim (el-ah) Mesud Barzani'yle birlikte General Eşref Bitlis Paşa ile görüştük. Türk ordusunun kuvvetli şahsiyeti Türk Jandarma Komutanı General Eşref Bitlis Paşa, ki o Kürt asıllıdır, bana Suriye'ye olan kritik (el-muzmi'a) yolculuğumu, Öcalan'la karşılaştığımda ne yapacağımı sordu. Dedim ki;
* Büyük ihtimalle onunla görüşeceğim.
Eşref Bitlis Paşa şöyle sordu:
* Ona ne söyleyeceksin?
Dedim ki:
* Ona savaşı durdurmanın zaruri olduğunu bildireceğim.
Eşref Bitlis Paşa beni teşvik etti.
Şam'a vardığımda Öcalan beni evimde ziyaret etti. Savaşı durdurma meselesini onunla görüştüm. Buna şartsız hazır olduğunu açıkladı. Kardeşim Kâmran Karadağı da hazırdı. Ankara'daki temsilcimiz Serçil Kazzaz'a telefon ettim.
O da Turgut Özal'ın basın danışmanı Kaya Toperi'yi arayarak (Abdullah Öcalan'la) aramızda geçenleri haber verdi. (Toperi) Bu düşünceyi hoş karşıladı ve doğrudan doğruya Başkan'a (Özal'a) nakletti. (Özal'ın) özel sekreteri bizi aradı ve şöyle dedi:
BASIN TOPLANTISI YAPSIN ONA GAZETECİ GÖNDERECEĞİM
* Başkan bu düşünceyi beğendi.
Benden bir basın toplantısı yaparak kararını açıklaması için Öcalan'ı ikna etmemi istedi. Çünkü bu karar kapalı kapılar ardında kalmamalıydı.
Öcalan'la telefonla görüştüğümde basın toplantısı yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Aynı gece Başkan Özal'la görüştüm. Özal bir grup Türk gazeteciyi göndereceğini söyledi.
Bekaa'da basın toplantısı yapıldı. Türk gazetecilerle birlikte ben de oradaydım. Öcalan 22 gün süreyle ateşkes ilan ettiğini bildirdi. Ancak biz onun niçin bu müddeti tercih ettiğini anlayamadık.
Daha sonra Amerika'ya yolculuk ettim. Milli Güvenlik Konseyi'yi ziyaret ettim. Onlar da çabalarımın devamı konusunda beni teşvik ettiler. Daha sonra İngiltere'ye dönüp Dışişleri Bakanı Douglas Hurd'la görüştüm. Görüşme esnasında Hurd'ın yanında bir grup Iraklı muhalif de bulunuyordu. Bu grubun içerisinde Dr. Muhammed Bahr el-Ulûm ve Dr. Ahmet Çelebi de vardı. Öcalan'la Türk hükümeti arasında ateşkes için arabuluculuk yaptığımı ve bunun nevruz bayramına denk gelmesine çalıştığımı söyledim.
Douglas Hurd beni teşvik etti. Ancak tek başıma fazla bir şey yapamayacağımı söyleyince bana tam destek sağlama sözü verdi.
Türkiye'ye döndüğümde samimiyetle karşılandım. Öyle ki Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz beni havaalanında karşılamış, "Hoş geldin" dedikten sonra, kan dökülmesini durdurma yolundaki çabalarımdan dolayı beni övmüştü.
PAZARLIK YAPMAYIZ AMA HOŞ KARŞILADIK
Daha sonra Başbakan Süleyman Demirel beni kucaklayarak ve öperek karşıladı. Daha sonra da Başkan Özal ve Dr. Erdal İnönü'yle görüştüm. Demirel şu tarihi sözü söyledi:
* Biz teröristlerle pazarlık yapmayız. Ancak bu olumlu adımı hoş karşılıyoruz.
Özal da beni tebrik ederek şöyle dedi:
* Bu deliden (mecnun) durmasını ve ateşkes süresini uzatmasını iste ki, bu konuda askerleri (el-askeriyin) ve halkı (nâs) ikna etmek için bir çıkış yolu bulayım.
(Özal'dan) Kürt asıllı Türk (El-Ekradü'l Etrak) parlamenterin bazılarının onu (Öcalan'ı) ziyaret etmelerini istedim. Gerçekte de onları (Kürt asıllı milletvekillerini) kabul ederek bu mevzuda bana yardımcı olmalarını istedi. Ve benimle birlikte Öcalan'ı ateşkesi uzatmaya ikna için Lübnan'a gitmelerini istedi.
Bekaa'da Öcalan'ı ziyaret ettik. Ateşkes döneminin uzatılması istendi. Başkan Özal'a belirlenmemiş bir süre verilmesinden yanaydım. Öcalan da bunu kabul etti. Tekrar bir basın toplantısı düzenleyerek süresiz olarak savaşı durdurmayı kabul ettiğini ilan etti. Özal'ın vefatına kadar bu anlaşma sürdü.
22 ASKER OLAYINI KINA DEDİM AMA O REDDETTİ
Şemdin Sakık'ın, izinden dönen 22 askeri (33 olacak A.T.) kaçırıp öldürmesi suçuyla beraber anlaşma da bozulmuş oldu.
(Öcalan'a) Bu cinayeti kınayan bir açıklama yapması konusunda nasihat ettim. Ve bu olaya sebep olan adamı mahkemeye sevk etmesini (cezalandırmasını) istedim. Ancak o bunu reddetti. Bunları söylediğim için ilişkilerimiz gerildi.