Özgür-Der "irtica eylem planı"nı protesto etti

Genelkurmay tarafından hazırlanan “irtica eylem planı” darbe belgesi Özgür-Der tarafından bugün Fatih’te protesto edildi.

İçerisinde Askeri yargının lağvedilmesi talebinin yer aldığı bir mektubun da Başbakanlık ve Meclis'e gönderildiği eylemde Genelkurmay ve kartel medyasınca hasıraltı edilmek istenen eylem planı eleştirildi.

"Ergenekoncular Hapiste, Eylem Planları Karargahta"; yazılı pankartın açıldığı eylemde "Darbecilik Suçu Askeri Yargı Kılıfı İle Örtülemez!", "Genelkurmay Mızrağı Hukuk Çuvalına Sığmaz!", "Belgenin Orijinali Başbuğ'un 14 Nisan Konuşmasında!" yazılı dövizler taşındı.

Güney Uzun'un sunduğu eylemde bir konuşma yapan Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un "böyle bir şey yok ve olamaz" sözüne dikkat çekerek "Başbuğ yanılıyor. İlker Başbuğ bir dönüp geriye bakmalı. Bugüne kadar gerçekleştirilen tüm darbeler Genelkurmay'da planlanmıştır. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt 27 Nisan Muhtırasını bizzat kendisinin kaleme aldığını ifade etmedi mi?" dedi.

Halkın meşru oylarıyla seçilip iktidara gelen bir partiyi ve Fethullah Gülen Cemaati üzerinden Müslümanların çeşitli komplolarla yok edilmesini hedefleyen bu eylem planının Türkiye'deki hukuk sisteminin işleyişini ortaya koyan bir tablo da olduğunu belirten Türkmen, Askeri yargının duruma el koymasının vesayetin sürdüğünün somut bir kanıtı olduğunu beyan ederek başka ülkelerdeki diktatörlük rejimlerini haklı olarak eleştirenler dönüp kendi aynalarına bakmalılar" dedi. Türkmen, TSK normalleştirilmeden ve militarizm geriletilmeden Türkiye'de demokrasi iddiasının bir palavradan ibaret kalmaya devam edeceğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.

Türkmen'in ardından söz alan Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Rıdvan Kaya da Genelkurmay Psikolojik Harekat birimince hazırlanan "irtica eylem planı"nın hukuksuzluğun yeni bir belgesi olduğunu kaydederek belgeyi hasıraltı etmeye yönelik çaba ve açıklamalarının halkı tatmin etmeyeceğini söyledi. Ayrıca "belgenin orjinalliği var mı" sorusunu sorarak askeri oligarşiyi aklamaya çabalayanların ikiyüzlülüğüne de dikkat çeken Kaya bu soruyu soranların "belgenin Genelkurmay'da hazırlandığının yalan olduğunu ispatlayabilirler mi" diye sorarak asıl hesap vermesi gerekenlerin belgenin yalan olduğunu iddia eden kişi ve kesimler olduğunu ifade etti.

Deşifre edilen darbe belgesinde "komplolar kurulacak ve askeri yargıda yargılanma sağlanacak" yönündeki vurguların çarpıcılığına da dikkat çeken Kaya, hukuk sistemindeki ikilik üzerinde durarak "Askeri yargı tam bir saçmalıktır" dedi. "Öğretmenlerin yargılanması için eğitim mahkemeleri var mı?" sorusunu soran Kaya, herkesin aynı yargı sistemine tabi olduğunu ve dolayısıyla Askeri yargının da lağvedilerek askerlerin de normal sivil mahkemelerde yargılanması gerektiğini söyledi. "Genelkurmay Yargıdan Elini Çek!", " Ergenekon Bataklığı Kurutulsun!", "Susma! Uzlaşma! Darbeciyi Yargıla!", " Askeri Yargı Saçmalığına Son!" "Darbeciler Yenilecek, Direnenler Kazanacak!", Ergenekon Çetesi Dağtılsın!", "Militarist Bataklık Kurutulsun!", "Darbecilik Suçtur! Örtülemez!" sloganlarının atıldığı eylem Özgür-Der üyesi Ömer Faruk Karagüzel'in Başbakanlık ve TBMM'ye gönderilen mektubu okumasıyla son buldu.

Haksöz-Haber

 

TBMM ve Başbakanlık'a Gönderilen Mektub:

Meclisi ve Hükümeti Militarist Yargı Düzenini Tasfiye Etmeye Çağırıyoruz:

ÇİFT BAŞLI YARGI HUKUKSUZLUĞUNA SON VERİLSİN!

19 Haziran 2009

Genelkurmay Psikolojik Harekat birimince hazırlanan "İrtica İle Mücadele Eylem Planı" adlı darbe belgesinin açığa çıkmasının üzerinden tam bir hafta geçti. Akıl almaz komplo girişimleri ve tümüyle hukuk dışı faaliyet planları içeren söz konusu belgenin kamuoyunda meydana getirdiği şaşkınlık ve tepkiye karşın sorumluluk mevkiinde bulunanlar hala şekli birtakım tartışmalarla vakit geçirmekteler. Darbeci komplolar içinde oldukları belgelenenler ise süreci sulandırmak, giriştikleri kirli faaliyetleri örtmek için yargıdaki çift başlılığa sarılmış durumdalar. Askeri yargı marifetiyle bir yandan konunun açık biçimde tartışılmasını engellemeye yönelik sansür çabaları sergilenirken, bir yandan da darbe suçunun zanlılarının askeri yargı zırhıyla korunmaya çalışılmasına şahit oluyoruz.

Konunun bir numaralı muhatabı olması ve halka hesap vermesi gereken Genelkurmay'ın anlamsız formalitelerle, bürokratik gereksizliklerle gündemi soğutmaya çalıştığı izlenimi belirginleşmekte. Militarist işleyişin olanca çirkinliğiyle açığa çıktığı her olayda görüldüğü üzere bir kez daha "TSK'nın yıpratılmaması", "kurumlar arası güvensizlik oluşturulmaması" vb. demagojilerle asıl odaklanılması gereken nokta gözlerden kaçırılmakta. Halkın iradesini temsil etme iddiasındaki organlar ise etkisiz biçimde gelişmeleri seyretmekteler.

Oysa bu ülkenin tarihine defalarca kazınmış darbecilik suçu ve suçlularıyla gerçek bir hesaplaşma içerisine girmek kaçınılmaz bir gereklilik, ertelenemez bir görev! Adeta her yeni gelişme bunun bir zorunluluk olduğunun altını kalınca biçimde çizmekte. Çıkış yok! Ya bu insanlık suçuyla, zorbalıkla, hukuksuzlukla tam manasıyla hesaplaşılacak ya da korku krallığının gölgesinde bir böcek gibi hayat sürdürülmeye çalışılacak!

Kamuoyu günlerdir konunun geçiştirilmesi endişesini taşımış ve olayın takibatının darbe belgesinin altında imzası olduğu iddia edilen Kurmay Albay Dursun Çiçek'le sınırlandırılarak kapatılması kaygısı içinde olmuştu. Oysa geldiğimiz yer itibariyle bunun dahi gerisine düşüldüğü ve adı geçen albayı ifade vermeye çağıran adli savcılığın bundan bile vazgeçtiğini görüyoruz. Askeri savcılıkça yapılan ziyaret sonrasında Ergenekon dosyasını takip eden adli savcılık Albay Dursun Çiçek konusunda tutum değiştirmiştir.

Bu gelişmenin endişe verici olduğunu hatırlatıyoruz. Konunun daha fazla üzerine gidilemeyeceği ve bir biçimde örtüleceği kaygısı yaygınlaşmaktadır. Bu kadar vahim bir suçlama söz konusu olduğunda dahi adli savcılığın devre dışı bırakılmasını kabul etmek mümkün değildir. Ortada asker kişilerin işlediği ama tüm toplumu hedef alan ve de askerlikle hiçbir biçimde ilişkisi olmayan bir suç isnadı mevcuttur.

Bu noktada atılması gereken acil adımlardan biri olarak Meclisin ve Hükümetin yargıdaki çift başlılık sorununu derhal gündemine almasının zorunluluğuna dikkat çekiyoruz. Açıktır ki, üniformalıların normal vatandaşlardan ayrı bir yargı sistemine tabi olmaları hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir uygulamadır. Daha vahimi ise, bu kadar yaygın bir "darbecilik geleneği"nin mağduru olmuş bir ülkede bu durum açıkça darbeci oluşumları beslemekte, suçluların bir biçimde korunmasına yol açmaktadır.

Meclis ve Hükümet bu muğlaklığı, bu hukuksuzluğu gidermek üzere harekete geçmeli, yargıdaki çift başlılığa son verecek düzenlemeleri vakit geçirmeden gerçekleştirmelidir. Darbecilik gibi açık bir kanunsuzluğun dahi askeri yargı labirentlerinde kaybedilmemesi için askerlerin de sivil vatandaşlarla aynı yargı sistemine tabi tutulmalarının sağlanması ve darbe suçunu soruşturma konusunda adli savcılığın yetkili olduğu vurgulanmalıdır.

Özgür-Der

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı