Bekleseydi, Cumhurbaşkanı’nın konuşması – konuşmaları bittikten sonra kendisi ile söyleşiye devam edilebilirdi. Hatta kendisine isterse stüdyoda tepkisini ortaya koyabileceği bile söylenmiş, o da kabul etmişti. Ama yayını terk etmek yoktu. O onu tercih etti.
***
Yukardaki paragraf, Haber Global ile Muharrem İnce arasında 29 Mayıs’ta gerçekleşecek söyleşi programının arka planındaki konuşmalardan yola çıkılarak yazıldı. Haber Global’den yapılan açıklamaya göre İnce’ye durum önceden haber verilmiş, o da stüdyoda tepkisini dile getireceğini söylemiş, ama stüdyonun terki söz konusu olmamıştı.
Burada İnce’nin de diyeceği şeyler olmalı. O da muhtemelen sözünün önce Okçular Tekkesi töreni için, ardından Ayasofya için, üstelik konuşmanın akışı sırasında kesilmiş olmasından dolayı öfkelenmiş, tepkisini de böyle ortaya koymuştu.
İnce’nin sözleri kaçınılmaz olarak gündem oldu. Sertti. Medya patronlarına tepkiliydi. Cumhurbaşkanı’na tepkiliydi. Şu sözler onun:
“35 televizyonda Erdoğan konuşuyor. Erdoğan’ın babasının malı değildir Türkiye Cumhuriyeti. 35 televizyonda o konuşsun, bir tanesinde de ben konuşayım. Ne diye sözümü kesiyorsunuz? Erdoğan bu memleketin kurucusu değil, sahibi değil. Çağırıyorsanız, konuşturacaksanız. Size değil patronlarınıza söylüyorum.”
Ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim başkanı Fahrettin Altun’un açıklaması geliyor. Altun, İnce’nin Cumhurbaşkanı ile ilgili sözlerinin “haksız, mesnetsiz ve ağır ithamlar” içerdiğini bu “suçlayıcı tavrın kabul edilemez” bulunduğunu belirttikten sonra İnce’nin karşı karşıya kaldığı uygulamayı “özel bir televizyon kanalının tamamen kendi hür iradesiyle belirlediği yayın tercihleri” olarak niteliyor ve açıklamayı şöyle tamamlıyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren her bir medya kuruluşu özgürce görüşlerini ve yayın tercihlerini yansıtmakta, yasal çerçeve içerisinde faaliyetlerine bir kısıtlama olmaksızın devam edebilmektedir. Sayın İnce’nin bu tavrı medya camiamıza da iftira mahiyeti taşımaktadır.”
Muharrem İnce’nin tavrı nasıl yorumlanırsa yorumlansın ortada üzerinde durulması gereken üç konu var:
BİR: Cumhurbaşkanı’nın, parti başkanı olarak yaptıkları dahil her konuşmasının, her türlü yayın kesilerek tüm haber kanallarında veriliyor olması.
İKİ: Bu işleri tv kanallarının özgür tercihleri ile yapıyor olmaları iddiası.
ÜÇ: Medyanın özgürlük sorunu.
Şimdi bunları biraz açalım:
Cumhurbaşkanının her konuşmasının tüm haber kanallarında veriliyor olması, mesela “İletişim Başkanı” olarak Fahrettin Altun ya da AK Parti propaganda birimleri tarafından nasıl karşılanıyor, bilmiyorum. Bunun mesela insanlarda 40 öğün bal ile kaymak yeme tadı verip vermediği, pırt diye devreye giren bir Cumhurbaşkanı konuşmasının seyirciyi -mesela gençleri- nasıl etkilediği konusunu masaya yatırmak “Acaba sayın Cumhurbaşkanı üzülür mü?” gibi bir cesaret meselesi olarak değerlendirilmemeli, derim ben. Azıcık iletişim hassasiyeti olan bir kişi – ekip, Muharrem İnce’nin tepkisini bu işlere yeniden bakmak için fırsat olarak bile değerlendirebilir, diye düşünüyorum.
Bu işleri tv kanallarının özgür iradeleri ile yapıyor olduğu iddiasına gelince bu dünyayı azıcık bilen bir insan için bu iddianın yanına nanik yapan bir emoji konsa herhalde yerinde olur. Bunu Fahrettin Altun’un da bildiği kesindir. Ama bazı rejimlerin dili çok açık bilinen gerçeklerin bile böyle ifadelendirilmesi örnekleriyle doludur.
Medyanın özgürlük sorununa gelince bir nanik emojisi de burası için gerekiyor.
Şayet bu özgürlükse medyanın çok çok geniş bir kesiminin “özgür biçimde kendi kendini köleleştirmeyi tercih ettiği” sonucuna varmak gerekiyor. Hizaya gelmiş bir medya yapısı. Özel sermaye yapıları oluşturulmuş, özel kadrolar oluşturulmuş, hizaya gelmekte gecikenlerin ahizenin öteki ucunda ağlatıldığı ve hepsi de “özgürce belirlenmiş!” medya! Ne garip, alternatif kanallarda farklı ses arayan ve azıcık ışıltı gördüğünde heyecanlanan bir Türkiye var diğer yanda.
Şöyle sorayım: Yukardan bir irade, tam da Fahrettin Altun’un söylediği gibi “Bundan böyle herkes özgürce yayın yapabilir” gibi bir açıklama yapsa ve medya buna gerçekten inansa medya yapısı bugünkü gibi mi olur? En özgür yazanın bile kendi kendisine uyguladığı “Oto sansür” olgusu niye var Türkiye’de?
Bunu bir âkil devlet adamı yargı için söylemişti: “Yukardan bir irade ‘Yargı özgürce karar versin’ gibi bir açıklama yapsa, yargı camiası da bunun sahici bir tavır olduğuna inansa yargıdaki adalet sorunu çözülür.”
Muharrem İnce bir çarpıklığı patlatmış oldu. Provokasyonsa budur.