Bugünlerde planda, Pakistan'daki sel felaketiyle ilgili bir proğram dahilinde, Pakistan'a gitmem gerekiyordu.. Ama, Frankfurt'taki Pakistan Konsolosluğu, uluslararası seyahat belgemde kendisine göre noksan zannettiği bazı gerekçeleri delil göstererek ve yapılan izahları anlaşılmaz bir tutumla görmezlikten gelerek, vize vermekten kaçındı.. Halbuki, başka ülkelere gidip geliyorum ve hattâ, aynı seyahat belgesiyle, daha 2,5 ay önce taa Balkanlar'a kadar uzanmıştım..
Kısaca, Pakistan'a gidemedim.. Halbuki, çeyrek yüzyıl sonra aynı yerlerde tekrar gözlemlerde bulunma imkânımın da olabileceğini düşünmüştüm..
Bu vesileyle, Pakistan'daki halkın maruz kaldığı korkunç sel felaketi karşısında imkanlarımızı olabildiğince seferber etmemiz gerektiğini tekrar hatırlatmalıyım..
Hacca giden yüzbinlerce müslüman, gereksiz ve lüks harcamalardan kaçınıp tasarrufta bulunarak, arttırdıklarını Pakistan'daki bu felaketzedelere ulaştırsalar; o bile, büyük bir yardım olur..
Bu arada belirtmeliyim ki, çoğumuz, konuyu basit bir sel felaketi sanıyorlar.. Halbuki, kuzeyden güneye, yaklaşık 1 200 km. boyunca, ve en dar yerinde 60 km. ve ortalama 150-200 km. genişliğindeki bütün bir Pencab Vâdisi'ni baştan başa yıkıp geçen ve son 90 yıl boyunca bu bölgede emsali yaşanmamış ve 175 milyonluk Pakistan'ın en azından 15 milyonluk dev bir kitlesinin hayatını silip süpüren bir felaket.. Yani, öylesine geniş bir coğrafyada, öylesine korkunç bir sel felaketine karşı, en güçlü ülkelerin bile alabileceği tedbirler sıfırlanabilir.. (Unutmayalım ki, 5-6 sene önce, B. Amerika'da New Orleans'da meydana gelen tayfunda, on binden fazla insan sular içinde kalmış ve köpek balıklarına ve timsahlara yem olmuştu..)
Böylesine büyük felaketlerde yapılan yardımlar ne kadar çok olsa bile, yine de az olacaktır.. Bu felaketin yıkım izlerini gidermek için, en azından 6-7 milyar dolar gerektiği belirtilirken, şu âna kadar ulaştırılabilen maddî yardımlar 700 milyon dolar civarındadır.. Yani, ancak onda bir mikdarında..
TC.'de, hükûmetin de desteğiyle halktan toplanan yardımların 150 milyon dolara ulaştığı anlaşılıyor.. Ayrıca, (para yardımı dışı) aynî yardımlar da küçümsenmiyecek mikdarda.. Felaket bölgesine, ilk günlerde, refikası Emine Erdoğan başkanlığnıdaki bir heyeti gönderen Tayyîb Erdoğan'ın da önümüzdeki günlerde Pakistan'a gideceği açıklanmış bulunuyor...
İİC.'den de İnqılab Rehberi Seyyîd Ali Khameneî'nin 100 milyon dolar gönderdiği açıklandı ve binlerce kamyon da aynî yardım malzemesi olarak yollarda..
Ama, müslüman coğrafyalarından petrol zengini nice rejimlerin umurunda bile değil, Pakistan'daki bu facia.. Halbuki, ellerindeki o tabiî kaynak ve zenginlikler Allah'ın bütün müslümanları ve bütün insanları faydalandırmak için verilmiş bir emanet nimet durumundadır.. (Yazık ki, Pakistan'da cumhurbaşkanı durumunda bulunan Âsıf Ali Zerdarî, o felaket günlerinde bile Avrupa'daki gezisini yarıda kesmiyecek kadar bir vurdumduymazlık içindeydi.. Esasen, sadece bir bombalı suikasde kurban giden Bînezir Butto'nun eşi olmaktan başka bir özelliği olmayan ve o suikasdden hemen sonra yapılan bir seçimde, hissî etkenlerle seçim kazanıp cumhurbaşkanı da seçilen ve dahası, yolsuzluklarıyla uzun yıllar hapiste yatan ve Pakistan'ın müslüman halkının başkanlığına yakışmayan, o halkın aslî değer ve emellerindern uzak bir kimse o..)
*
Hatırlayalım ki, 1970 Baharı'nda da, Pakistan'ın (o zamanki adıyla) Doğu Pakistan'da (Bengal Körgezi'nde) meydana gelen korkunç sel felaketinde de 750 bin kadar insan can vermiş ve bütün bir devlet düzeni alt-üst olmuş ve o felaketi hemen hiçbir devlet düzen ve otoritesinin tek başına gidermesi mümkün olamıyacağından, Doğu Pakistan, Batı Pakistan'dan 2 bin km. doğuda ve arada ise, bir düşman olan Hindistan bulunması yüzünden, hava ve kara yoluyla ulaşılması da mümkün olmayan ve deniz yoluyla ise, ancak 20 günde ulaşılabilen bir ayrı coğrafya olduğundan, ayrılıkçı fikirler daha bir patlak vermiş, Şeyh Mucib-ur'Rahman gibi bir ayrılıkçı liderin sivrilmesine de daha bir zemin hazırlamış ve o iki parçalı Pakistan devleti, kurulmasının üzerinden henüz çeyrek yüzyıl bile geçmemişken, bir milyona yakın insanın can verdiği kanlı bir içsavaştan sonra, Doğu Pakistan'ın Bangladeş adında yeni bir devlete dönüşmesiyle, bölünmüştü..
Pakistan bugün de, hele de bu büyük sel felaketinin ağır tahribatıyla daha bir sarsılan devlet otoritesinden sonra, yine derin bir sosyal karışıklık içindedir.. Ve bu kez bu zaafını gideremezse, yanıbaşındaki dev düşmanı olan Hindistan'a yem olmak durumunda kalacaktır..
Bu açıdan, Pakistan'a yapılacak yardımların her bir zerresi çok büyük ve hayatî önemi haizdir..
Pakistan halkının müslüman alması da elbette ayrıca ilgimizi daha bir çekebilir ve çekmelidir, ama, büyük bir felakete uğrayan bir insana veya halka, sırf din kardeşliği gerekçesiyle yardımcı olunması bile bir İslamî bir davranış olamaz.. Çünkü, felaket zamanlarında, Allah'ın kullarına, dinlerini sorarak yardım eli uzatmak, İslam'ın şiarı olamaz ve değildir de.. Felakete veya zulme uğrayan, mağdur ve mazlûm insanlara, dininin, inancının, ideolojisinin, kimliğinin sorularak yardım yapılması insanî bir tavır olamaz..
Böyleyken, bazı TC. yöneticilerinin ve hattâ bazı 'müslüman cemaat liderlerinin / kanaat önderleri'nin, yapılması düşünülen yardımları konuşurken, 'Onlar bize Kurtuluş Savaşı'nda yardım etmişlerdi, biz de onlara yardım edelim..' gibi bir mantık geliştirmeleri, çok kaba bir anlayış çıkarmaktadır ortaya.. (Yazık ki, Ahmed Davudoğlu'nın bile, Pakistan'a yardım konusunda konuşurken aynı yanlışa düştüğü görülmekte..) Kaldı ki, 1920'lerde Hind müslümanları vardı, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler yoktu ve Hind müslümanlarının Anadolu müslümanlarına yardım yapanların çocukları da da bugün sadece Pakistan'da değil, Bangladeş, Hindistan ve Keşmir'de yaşamaktalar..
*
Evet, bugünlerde muhtemel bir Pakistan gezisinin hazırlıklarıyla meşgul olurken, birçok konuya değinmek mümkün olamadı..
Ama, günler gelip geçerken, bazı konulara en azından kısaca değinilmesinde fayda olabilirdi..
Onun için, bazı konulara kısa kısa da olsa değinelim..
Yazının DEVAMI İÇİN TIKLAYIN