"Paradigmatik Özgürlük Ve Bağımsızlık​"

Üstad Atasoy Müftüoğlu’nun Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan 3 Eylül tarihli yazısını iktibas ediyoruz

Paradigmatik özgürlük ve bağımsızlık​

Paradigmatik bağımsızlık, özgürlük ve üretkenlik gerçekleştirilinceye kadar, İslami anlamda bağımsız bir gelecek tasavvur ve tahayyül edilemez. İslami medeniyet tasavvur ve tahayyülü sadece duygusal bir klişe, slogan olmaktan öteye gidemez.

Modern dünya düzeni ve modern dünya görüşü emperyalizmi tarafından homojenleştirilmiş bir dünyada yaşıyoruz. Modern dünya görüşü, modern dünya düzeni, bütün toplumların zihin dünyalarını ele geçirerek dönüştürdü. Bu nedenle de, bütün toplumlar ve kültürler emperyalist sistemin ve dünya görüşünün bir parçası haline geldiler. Bu durum, etkilenen hemen hemen tüm toplumlarda aidiyet bilincini büyük ölçüde zaafa uğratarak, ilgili toplumları Batı epistomolojisinin, seküler epistemolojinin sömürgesi haline getirdi. Seküler epistemolojinin sömürgesi haline getirildiğimiz için, bugün hem zihinsel anlamda hem de psikolojik anlamda ciddi bir güçsüzlük ve yetersizlik içerisinde bulunuyoruz.

İslam dünyası toplumları, modern dünya görüşü emperyalizmi ile hesaplaşamadıkları için, bu emperyalizmin oluşturduğu ideolojik/ırkçı mutlaklarla da gereği gibi mücadele edemediler. Modern dünya görüşü, her durumda, her yerde, her zaman, sömürgeci çıkarların önceliğini esas alıyor. Modern-seküler epistemoloji, bu çıkarlara göre biçimlendiriliyor. Bizler, Müslümanlar olarak, karşı karşıya bulunduğumuz zihinsel ve psikolojik güçsüzlük sebebiyle modern dünya görüşünün düşünsel/felsefi tahakkümüne katlanıyoruz. Bugünün/şimdinin dünyasına hitap edemediğimiz için, geçmişi ve geçmişte yaşananları, geçmişte yaşayanları efsaneleştiriyor, geçmişi mitolojiye dönüştürüyoruz. Eleştirel analizlere ihtiyaç duymayan bir bünye, geçmişte yaşamaya mahkûm oluyor.

ONTOLOJİK ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KAYBETTİK

İslam dünyası toplumlarında, ideolojik mutlaklar karşısında İslami mutlakların göreli hale gelmesi sebebiyle, İslam her alanda, maalesef, sınırsız bir biçimde sulandırıldı. Günümüzde de, İslami mutlakların yerine milli mutlakları koymaya çalışıyoruz. Bilinçli İslami tercihlerin, bağlılıkların ve çabaların yerini bugün duygusal tercihler, bağlılıklar ve çabalar alıyor. İslam dünyası toplumlarında, bilinçli İslami tercihlerin, bağlılıkların ve duruşun aşınması, duygusal tercihlerin, bağlılıkların ve geleneğin öne çıkarılması sebebiyle, bugün toplumlarımızda entelektüel anlamda Batı dünyası ile bir çatışma-rekabet yaşanmıyor. Hangi toplumda olursa olsun, eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulmadığında, her gelenek fosilleşir. Bilgi ve bilinç zemininde İslami bir seçenek üretemediğimiz, üretmeye çalışmadığımız için, Batı’nın entelektüel hükümranlığına boyun eğmiş bulunuyoruz. Sözünü ettiğimiz boyun eğmenin, Batı modelinin ‘evrensel hakikatin ifadesi olduğu’ iddiasını kabul etmek anlamına geldiğini fark edebilmiş değiliz.

Toplumlarımız, ontolojik özgürlüklerini kaybettikleri için, Batı dünyasının ihraç ettiği bütün ideolojik yapılarla, bu yapıların “muhafazakâr” versiyonlarını icat etmek suretiyle uzlaşabiliyor: muhafazakâr modernlikle, muhafazakâr laiklikle, muhafazakâr liberalizmle, muhafazakâr kapitalizmle, muhafazakâr demokrasiyle ve muhafazakâr milliyetçiliklerle kolaylıkla uzlaşılabiliyor. Geldiğimiz nokta, toplumlarımızın önüne “muhafazakâr” sıfatı konmuş her kavramla uzlaşabileceğini de gösteriyor. İşte tam da bu yüzden, günümüzde kapitalizmin/liberalizmin emperyalizm biçiminde ilerleyişinden endişe/rahatsızlık duyan İslami topluluklar görmek, neredeyse imkânsız hale gelmiştir. İçerisinde bulunduğumuz bu tanımlanması mümkün olmayan durum, İslam dünyası toplumlarının/kültürlerinin moderniteyi aşabilen bir projeyi, İslami bir projeyi ortaya koyma iradesinden yoksun olduklarını gösterir.

MEŞRUİYET BUNALIMI YAŞIYORUZ

İçerisinde yaşadığımız dönemde, İslami dünya görüşü, İslami dil-bilgi-kültür büyük bir meşruiyet bunalımı içerisindedir. Otoritesi olmayan bir dünya görüşüyle, dil-bilgi-kültürle, hiç bir mücadele yürütülemeyeceğini bilmek-anlamak gerekir. İslam dünyası toplumlarında, eleştirel sorumluluk-misyon-tavır-tarz sahibi öncü kadrolar, öncü hareketler, öncü fikirler olmadığı için, karşı karşıya bulunduğumuz meşruiyet bunalımını aşamıyor, bu bunalım sebebiyle milli Müslümanlar, Müslümanlıklar icat etmeye çalışıyoruz. Muhafazakâr milliyetçi bir toplumun, küresel emperyal paradigmaların entelektüel iktidarı karşısında, bağımsız/özgün İslami bir paradigma üretmesinin hangi şartlar içerisinde mümkün olup olamayacağını hiç bir şekilde konuşmuyor, tartışmıyoruz. Küresel-emperyal-hakim bilgi ve paradigma karşısında, bu paradigmanın entelektüel iktidarı karşısında, romantik ve nostaljik zeminde üretilen yerellik söylemlerinin tutunması söz konusu olamaz.

Paradigmatik özgürlüğe, bağımsızlığa ve üretkenliğe sahip olmayan toplumlarımızın, özellikle de entelektüel anlamda sömürgeleştirilebilir olan unsurların dünya görüşleri, hayat tarzları, bilgi ve kültürleri bugün, her durumda tehdit edilebiliyor, terörize edilebiliyor. Her tür emperyalizm, özellikle de paradigmatik fosilleşme içerisinde yaşayan toplumlarda, rakip dünya görüşlerine, hayat tarzlarına, rakip bilgi ve kültür tarzlarına hayat hakkı tanımıyor. Paradigmatik fosilleşmeden paradigmatik özgürlüğe, bağımsızlığa ve üretkenliğe ulaşabilmek için, geçmişin eleştirel bir dikkat ve hassasiyetle sorgulanması, şimdiki zamanı inşa etmek üzere geleceğe yönelik çözümlemeler yapılması gerekir.

PARADİGMATİK BAĞIMSIZLIK ŞART

İdeolojik bağlamda olduğu gibi, romantik-popülist-milliyetçi bağlamda da kitleselleştirilen toplumlarda, bağımsız eleştirel düşünce üretiminin, entelektüel/felsefi üretimin mümkün olmadığını, bu tür toplumların entelektüel/felsefi bir mahrumiyet içerisinde yaşamaya devam ettiklerini görüyor ve biliyoruz. Sözünü ettiğimiz mahrumiyet nedeniyle bugün, seküler-ideolojik bilgi tarafından otoritesi sarsılan İslami bilgi’nin kendi otoritesinin ve meşruiyetinin nasıl sağlanabileceği konusunu hiç bir şekilde gündeme getiremiyor, tartışma-müzakere konusu yapamıyoruz.

Paradigmatik bağımsızlık, özgürlük ve üretkenlik gerçekleştirilinceye kadar, İslami anlamda bağımsız bir gelecek tasavvur ve tahayyül edilemez. İslami medeniyet tasavvur ve tahayyülü sadece duygusal bir klişe, slogan olmaktan öteye gidemez.

Ontolojik bir bütünlük ve tutarlılık içerisinde farkında ve bilincinde olmadığımız bir düşünceyi, fikri, program ve projeyi hiç bir şekilde gerçeğe-hakikate dönüştüremeyiz. Her yeniden inşa, tarihsel bağlamı bütün boyutlarıyla dikkate almak zorundadır. Kolonyalist sömürgeci pozitivizmin zihin dünyamızı kuşatan entelektüel çitlerini aşmadıkça hiç bir bağımsızlıktan söz edemeyiz.

 

 

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Siyonistler suçüstü oldu!
Abdurrahman Dilipak: Kurbağa haşlaması sever misiniz?
Abdurrahman Dilipak: Bize yalan Söylediler
Mücahit Gültekin: Suriye Tartışmaları, "Kökü Dışarıda Olmak" Söylemi ve Politik Hafıza Üzerine
Abdurrahman Dilipak: Suriye İsrail’le karşı karşıya gelirse!