Uluslararası ilişkilerde dünya siyasetini domine eden realist bakış açısı gücün maksimize edilmesine dayanır malum. Güç neredeyse onu gidip bulmak, almak, getirmek, kullanmak, biriktirmektir esas. Hem güç kavramına yüklenen muhteva, hem de güç üzerinden yapılacak uygulamalar elastik bir çerçevede düşünülmeli. Bu şu anlama geliyor: gücü artırmak dediğimizde akla gelen sadece bir ulus devletin askeri gücünü artırması, teknolojisini ilerletmesi, asker postallarıyla bir başkasına ait bölgeyi işgal etmesi ve kendisine bağımlı hale getirmesi anlaşılmamalı. Güç artırımı bu örneklerdeki gibi somut şekilde olmayabilir. Güç artırımı bir sonuçtur ve etraflı bir değerlendirme yapılması ile ulaşılan bir sonuç, hedeftir. Hedefe ulaşmakta kullanılabilecek her şey ve metod sorgulamaksızın devreye sokulur. Ayrıca bunlar akışkandır. Bir başka ifade ile arzu edilen aşamada ve şekilde kullanılır. Süresi, zamanı, şekli şemali durumdan duruma değişir, tek ve statik değildir, konu bazlıdır. Joseph Nye’in literatüre kazandırdığı yumşak güç de bu çeşitliliğin teorik temelini inşa etmeye katkı sunmuştur. Kim düşünebilirdi ki bir paket pataetes kızartması, yanında bir adet hamburger F16’ların yapamadığını yapacak, insanları zorla, bomba ile taş ve sopa ile sıcak savaşın kirli yüzü ile değil de lezzet, ağız suyu ve yeni kazanılan alışkanlıklar üzerinden başaracaktı. Evimizin köşesindeki hamburgerci, sokağımızın sonundaki fastfoodcu, okulumuzun bitişiğindeki spor eşyaları mağazası hepsi hepsi bütün bunların parçası olacaktı. Böylece çok farklı algılanacakmış gibi olan hayatımızın binlerce detayı aslında bizleri birbirimize benzetecek aynı şeyleri yiyecek, aynı giyecek, aynı evlerde oturacak, aynı şeyleri konuşacaktık, aynılık hayatımızın en önemli tanımlayıcısı olacaktı. Yumuşak gücün keskinliği, kuvvetiydi bu...
Realizmin güç arttırma obsesyonu sıcak savaş mahalinde de kendini farklı şekilde tezahür ettirir. Bakınız bugün sınırımızın hemen ötesinde bizim de içinde olduğumuz savaşta süper güç ABD nasıl da bunun güzel bir örneğini sunuyor bizlere. Barzani’nin referandum macerasından sonra gelişen çatışmalarda ABD önce yetiştirdiği, besleyip büyüttüğü peşmergeleri salıverdi, oysa Barzani’nin referandum çıkışına karşıydı. Peşmergeleri himayesinde tutuyor ve onlara silah temin ediyordu oysa sınırın hemen diğer tarafındaki “müttefikimiz” dediği Türkiye’nin terör örgütü PKK’sını terör örgütü ilan ediyordu. Dün Kerkük’de Peşmerge ve Irak güçleri arasındaki çatışmadan söz ederek, “bir yanlış anlaşılma oldu” diyen yine Amerika’ydı. Kendince “pardon” diyordu. Dünya siyasetinin sıcak savaş gibi mühim bir konusunda yanlış anlama nasıl olursa artık...biz de buna inandık öyle mi... Bu da realizmin ahlak-sız siyaset uygulamalarıyla da sürdürülebilir olduğuna bir örnek.
yeniakit