Ayet ve hadislerle ilgili arama yaparken karşısına çıkan bir linke tıklaması sonucu IŞİD’lilerin yer aldığı Telegram grubuna otomatik olarak dahil oldu. İmam Hatip mezunu Eyüp Taş’ın bu saatten sonra başına gelenler filmleri aratmadı, aynı zamanda arkasında siyasi bir destek bulunmayan bir vatandaşın yaşayabileceği haksızlıkları da gözler önüne serdi.
DAİŞ’in ne olduğunu bilmeyen 1999 doğumlu Eyüp Taş, aslında o gruptan şüphelenerek ayrılmıştı. Ama gruptan çıkması da yetmedi, bir gece koçbaşlarıyla polis evlerine dayandı, yere yatırılarak tutuklandı. Defalarca çıplak aramadan geçirildi, 4,5 ay IŞİD’lilerle aynı koğuşu paylaşmak zorunda kaldı.
Taş, ‘İçerideyken adalet adına bir hassasiyetim oluştu. Görüşü ne olursa olsun adalet, hak hukuk. Bu konularda önyargılarımı yıktım’ dedi.
Habervakti’nden Aynur Karabulut, Eyüp Taş ile başından geçenlere dair detaylı bir röportaj yaptı.
İşte o röportaj:
Seni sen yapan hasletlerinle birlikte Eyüp Taş kimdir?
1999 İstanbul doğumluyum. Aslen Erzurum ama doğma büyüme Eyüpsultanlıyım. Şehit Furkan Doğan Anadolu İmam Hatip lisesinden mezun oldum. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü 2. Sınıf öğrencisiyim. Gezmeyi, okumayı, farklı kültürleri tanımayı seviyorum. Başıma gelen adaletsiz durumlardan sonra her şeye ne olursa olsun, kim olursa olsun adaletli yaklaşabilmeye çalışıyorum. Benim gibi düşünmese bile herkesin bir hakkı olduğunu talihsiz olaylar yaşayarak öğrendim. Okudukça ufkumun açıldığına inandığım için okuyarak kendimi geliştiriyorum.
22 yaşında bir genç olarak günümüz Türkiye’sinde yaşamayı nasıl değerlendiriyorsun?
Ben kendi açımdan dert edindiğim bazı durumlar var. Kendi yaşıtlarım ve kendimden küçüklerim içinde dert edindiğim, yapmak istediklerim, hayallerim var. Bu yüzden gazetecilik mesleğini seçtim. Ülkemizde yaşamak hem çok keyifli ama bir o kadar da her açıdan çok zor.
Senin genç yaşında bir cezaevi sürecin oldu. Nasıl başladı, neden cezaevinde yattın, neyle suçlandın?
Üniversite sınavına hazırlandığım 2019 yılının bir gece vakti beklemediğim, düşünmediğim, aklıma dahi getirmediğim bir anda herkes uyurken ders çalıştığım esnada eve baskın düzenlendi. Ders çalışmayı bitirmiş vitr namazı için abdest alıp namaz kılıp uyumayı planlıyordum. Abdest alarak namaz kılacağım yere doğru ilerlerken binadan gürültü patırtı gelmeye başladı. Korktum, hırsız sanmıştım. Ama hırsızlığında bir adabı var bu kadar gürültülü olmaz diye de düşündüm tabi, anlam veremedim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kapıya doğru yönelmiştim ki kapı yumruklanmaya başladı. “Kapıyı aç” diye sesler yükseldi. Tabi polis olduğunu da söylemiyordu bağıran ses. Dürbünden baktım kapalı. Koç başıyla kapıya vurmaya başladılar.
Annem, babam, ablam eniştem, anneannem herkes korkuyla kapıya koştu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Dürbünden tekrar baktığımda maskeli, kalkanı kendine doğru çeken bir polis olduğunu gördüm. Kapıyı açmamla beni ve babamı yere yatırmaları bir oldu. Bir kargaşa oluştu. Terasa doğru onlarca kişi koşturmaya etrafı aramaya başladılar. “Eyüp kim?” dediler. Elimi kaldırdım. Yere yüzüstü yatırılmıştım. Elim ensemde o an sadece düşünüyorum. Neden? Ne olmuş, ben ne yapmış olabilirim? diye düşünüyorum.
Telefonları topladılar. Herkesi odaya oturttular. O an “Eyüp TAŞ hakkında savcılıktan DAİŞ ten soruşturma var” dediler. Babam bana baktı ve “Eyüp DAİŞ ne” dedi. Baba “bende DAİŞ’in ne olduğunu bilmiyorum” dedim. Şaşkın şaşkın birbirimize bakarken poliste şaşkınlıkla bize bakıyordu. Çünkü gerçekten DAİŞ’i ilk kez orada duymuştum. Polislerde “acaba yanlış adrese mi geldik” diye birbirine sormaya başladı. Çünkü ne ben ne de aile yapısı aradıkları tipe uygun değildi. Doğru adres teyidi yaptıktan sonra telefonumu istediler. Kilidi açıp verdim. İmam hatipten mezun olduğumu söyledim. “DAİŞ ile ne işin var” diye sordular. DAİŞ’ in ne olduğunu bilmiyorum, şu an sizden öğreniyorum, onlarla hiçbir ilgim yok. Bilmediğim bir şeyle ne işim olur” dedim.
DAİŞ’in ne olduğunu sonradan beni götürdükleri koğuşta kalan DAİŞ’lilerden öğrenecektim. O ana kadar haklarında tek cümle dahi bilgim yoktu. İŞID’i duymuştum ama DAİŞ neydi? Kimdi? Gerçekten bilmiyordum. DAİŞ videoları varmış yaygın olarak izlenen ben onları bile sorguda, cezaevinde duymuştum ve oradan çıktıktan sonra izledim. Ne olduklarını, kim olduklarını, fikirlerini koğuşta onlarla yaşayarak öğrendim.
Neyse o geceye dönecek olursam aileme “biz mecburen götürmek zorundayız, muhtemelen yanlış bir bilgidir ve sabah ifade verip çıkacaktır” dediler. Binadan çıkardıklarında mahallenin kapatılmış, sokağın ise akrepler, sivil araçlar ve polislerle dolu olduğunu gördüğümde şaşkınlığım daha da artmıştı. “Ben bu kadar ne yapmış olabilirim ki” diye düşünüyordum.
Sivil polislerle araca bindim. Yolda polislerle muhabbet ediyoruz. “Dini eğitimi nerede aldın?” dediler. İsmailağa’da aldığımı söyledim. Onlar beni vatan emniyete teslim ettiler.
Vatan Emniyette nasıl karşılandın? Neler yaşadın?
Vatan Emniyette af buyurun utanarak söylüyorum çıplak arama sonrası beni bir odaya aldılar. O sırada yaşadığım utanç ve psikolojik çöküntüyü tarif etmem imkânsız. Ardından nezarete koydular. Orada öğrendim ki o gece 40 kişiyi DAİŞ iddiasıyla gözaltına almışlar. Orada, onların içinde ne arıyorum bir anlam veremiyorum.
Abdest almaya çıktığımızda yanımda ki o gece gözaltına alınmış başka birine “ya beni evden aldıklarında DAİŞ dediler, DAİŞ nedir” dedim. Arapça anlamadığım bir şeyler söyledi. O an sadece “ne alaka” diyorum ama kimseye anlatamıyorum. İki gün o karanlık yerde kaldık. Her gün o kırk kişi ile beraber elimize kelepçe takarak Haseki hastanesine götürüyorlardı.
Perşembe günü ifadem alındı. “Cuma günü mahkemeye çıkacaksın” dediler. Cuma sabah erkenden mahkemeye götürmek için çıkardılar. Saatlerce bekledik. Öğlen saati girince “Namaz kılmalıyım kelepçeyi açar mısın?” dedim. Açmadıkları gibi öyle bir sıkmışlardı ki bileğim kopacak sanıyordum. Altı kişiydik. Yanımda durduklarında ancak namaz kılabilmiştim.
Altı erkek bir peçeli kadın aynı mahkemeye çıkacaktık. Sırayla içeri alınıp mahkememiz görülüyordu. Sıra bana geldi. Mahkeme salonuna girdim. Hâkim prosedürü okudu. Sonra “telefonunda bazı görüntülere denk geldik.” Görüntü dediği benim İmam hatipte takkeli çektiğim, elimde boncuk silahla piknik yaptığımız fotoğrafları gösterdi. “Başında ki takkeyi neden takıyorsun” dedi. Ben anlamaya çalışıyordum sadece. Çünkü imam hatip okulunda okuyorum, çocuklara namaz kıldırıyorum. İmam olarak yetiştirildiğimiz bir okulda okuyordum, Müslüman bir ülkede yaşıyorum ve sınıfça çekilmiş gayet normal takkeli bir fotoğraf gösteriyordu. Anlamıyordum. O an gerçekten anlam veremiyordum olanlara.
Açıklamana da fırsat vermeden diğer “suçumu” yöneltti “Telefonunda bazı Arapça sözlere denk geldik” diyordu. Arapça söz deyip gösterdiği ise ezgi sözleri, hadislerdi. Bir sabah gelecek kardan aydınlık vs. gibi sözlerin Arapçası. DAİŞ’ e ait tek bir fotoğraf ve yazı yoktu. Onlara ait bir şey olmayınca bunları soruyordu diye düşünüyorum.
Hamas askerinin bir fotoğrafı vardı onu gösterdi ki Hamas askeri Türkiye de diplomasi olarak da ilişkilerimizin olduğu bir grup o fotoğrafta watsapp gruplarından gelmişti.
Peki senin ismin o listeye nasıl girmiş sen tam olarak ne ile yargılanıyorsun?
Bu kısmı bilerek sona bırakıyorum. Çünkü anlattığım bütün bu süreçte ben hala neden, niçin orada olduğumu bilmiyordum. Mahkemeye 15 dk. ara verildi tekrar başladığında hâkim “hepsinin tutuklanmasına” deyip resmen içeri kaçtı. Ben çok üzüldüm. İtiraz edemiyorsun, derdini anlatamıyorsun, ne olduğunu, neden orada olduğunu bilmiyorsun ama “tutuklanmasına kararı” çıkıyor ve anlamadan dinlenmeden tutuklanıyorsun.
Barodan avukatlar geldi. “Senin dosyanda hiçbir şey yok. Dosyan boş. Muhtemelen o da DAEŞ olduğu için 12 ay tutuklu yargılanır, 12 ay sonra ilk mahkemede serbest kalırsın” diye teselli ediyorlardı kendilerince. 12 ay tutuklu kalmak ne demek abla. Bunu duyunca daha çok şaşırdım.
Önce Metris cezaevine oradan da Silivri Cezaevine. Araca bindirildik akşam saat dokuz gibi Metrise götürülüyoruz.
Beni Metris’e teslim ettiler. Maalesef defalarca herkesin önünde çıplak aramaya maruz kaldım. Çok utandım, yalvarıyordum. “Abi yalvarıyorum yeter artık dur diyordum.” Çünkü utanç içinde kalıyordum. Elime bir şeyler sıkıştırıyorlar sağa dön, sola dön fotoğraf çekiyorlar. Bağırıyorlar. Korkunç anlar. Psikoloji diye bir şey kalmamıştı. Herkesin elinde çantası koğuşlarına gidiyor, birbirlerine “Allah kurtarsın, neyden yargılanıyorsun” diyorlar, bana da sordular ben “bilmiyorum DAİŞ dediler ama ne olduğunu bilmiyorum” diyordum. Birilerinin “dediler” dediği için orada olmak korkunç, akıl alır bir şey değildi. “Dediler” diyebiliyordum sadece.
Beni hücreye götürdüler. Hala neyden yargılandığımı, neden orada olduğumu, bana ne olacağını bilmiyordum.
Sabah kalktım. Sabah diyorum ama acaba sabah namazımı diyorum kendimce. Karanlıktan göremiyordum. Çeşme vardı su yoktu. Hırkamı serdim, namaz kıldım sonra yine dalmışım. Sürekli kuran okuyor, ezgiler söylüyordum.
Bir pencere vardı. Koridora bakıyordu. O altı kişi de diğer hücrelerdeydiler. Havalandırmaya çıkarmışlar birini koridordan geldiğini görünce elinde bir kâğıt vardı. “O ne” diye sordum mahkeme kararıymış, “bakabilir miyim” dedim bana mazgaldan uzattı. O an kâğıdı alıp baktığımda yeni öğrendim neyden yargılandığımı. Kâğıt hala bendedir. Aynen şu sözler yazıyordu “Sanık Eyüp taşın oy kullanmamak, diyanete bağlı camilerde namaz kılmamak, devleti tağut görmek ve DAİŞ örgütüne üye olduğu iddiası ile tutuklanmasına” diye yazıyor. Şok oldum.
Ben doğma büyüme Eyüpsultan’ lıyım ama mahallemizin çoğu alevidir. 3-4 alevi arkadaşım var. Namaz için camiye gelirlerdi. O arkadaşlarımla oturun konuşun “camiye gitmeme Eyüp vesile oldu” derler. Mahalle imamız bilir camiye gittiğimi. Namaz kıldırdığımı. Sürekli camilerdeydim. Okul müdürümde ezberim kuvvetli diye merkez camilere hutbe için gönderirdi. Aklıma bu sahneler geliyordu. Camilerden çıkmamışım. Hepsi diyanete bağlı camiler.
Maalesef bu yazıları okuyunca içimde kıyametler koptu. Bir suç işleseydim bu kadar ağırıma gitmezdi. Göğsümü kabartır suçumu üstlenir, kabul ederdim. Ama yapmadım. Büyük bir haksızlığa uğruyordum ve kendimi anlatamıyordum. Dinleyen, gören yoktu. Düşündükçe şaşkınlığım, hayretim artıyordu.
Peki DAİŞ bağlantın ile ilgili neyle suçlanıyordun, o kâğıtta buna ilişkin bir bilgi var mıydı?
Evet aynen şöyle yazıyor. “Hüseyin Salüm diye bir adam DAİŞ üyesi olduğu için devlet tarafından aranıyormuş. Bu adam Sakarya da yakalanmış. Sakarya savcılığı tarafından bu adamın bütün dijital dökümanları ele geçirilmiş. İncelenmiş. Telefonunda 50 tane watsapp grubuna rastlamışlar. Watsapp grubu isimleri de yazıyordu. O gruplardan 39 tanesi ilim grupları. Bu gruplara kim girip çıktıysa hepsine operasyon yapılmış.” Bunu görünce inanamadım.
Düşünmeye başladım. Telegram kullanıyordum. Üniversiteye hazırlandığım dönemde TYT, YKS, AYT PDF’leri olurdu ders notlarından oluşan. Telegram geniş kapsamlı bir uygulama olduğu için bu uygulamayı kullanıyordum. Üniversite grupları orada çok yaygın. Sadece üniversite değil hangi konuları yazarsanız o konulara ilişkin gruplar mutlaka vardır. Bende arama motoruna ehli sünnet yazdım aylarca ayet ve hadis grupları takip ediyorum o gruplardan. O gruba bir link geldi tıkladığımda otomatikman beni bir watsapp grubuna yönlendirdi. Grupta yeni eklendiğimde bir şey yoktu.
Sadece kütüphaneye gidebildiğimde internete girebiliyor ve gruplarda ne var ne yok diye bakabiliyordum. Uzun bir aradan sonra tekrar kütüphaneye gittiğimde internete bağlanıp gruplarda ne var ne yok diye baktığımda bir sürü mesaj inmeye başladı o gruptan. İmam Maturidi kafir. Tartışmalar. Bende hiçbir şey yazmadan gruptan hemen çıktım. Hatta şikâyet bile ederek çıktım gruptan. Bunun dışında hiçbir gruba giriş çıkışım yok. Aklıma hala gelen tek şey o gruptan çıkınca gruptan ayrıldı ibaresi var ya birde eklenince eklendi ibaresi bunun dışında aklıma gelen, katıldığım, dahil olduğum hiçbir şey yok.
Hukukta şu var onu da cezaevinde okuyarak öğrendim. Bir kişi sempatizansa bile yargılanamaz. Delil yok. İspat yok. Eylem yoksa. Hapse atamazsın. Ben sempatizan değilim. Eylem yapmamışım. Ne olduklarını bilmiyorum. Bir bağım yok. Ortada delil yok ve beni hapse hem de onların olduğu koğuşa koydular. Ben koğuşta onların içinde öğrendim DAİŞ’in ne olduğunu.
Cezaevinde ne kadar kaldın?
Hücre ve Vatan Emniyet müdürlüğünde bir hafta, Silivri cezaevinde 4,5 ay. Tam 120 gün.
Gerçekten trajik komik bir hadise. Şaşkınım üzgünüm ama sormalıyım. Suçun olmayan bir ceza ile girdiğin cezaevinden nasıl çıktın?
Avukatlar çok uğraştı ve tutuksuz yargılanma ile dışarı çıkabildim. Mahkeme devam ederken hiç beklemediğim bir anda 7 yıl hapis cezası 6 yıl 3 ay cezaya çevrilerek onaylandı. Ben bir kez daha hayatımın şokunu yaşadım. Hiçbir delil yok, suç yok. Bütün belgeleri ortaya koyduk. Camilerde namaz kıldığımı ispatladım. Oy kullandığımı ispatladım. Hayatım boyunca IŞİD, DAİŞ gibi hiçbir paylaşımım olmamış hepsini ispatladık. Dosyamız istinafta. İstinaf kararını bekliyoruz. İstinaf ve Yargıtay onanırsa hapis yatacağım. Şaşkınım, ne olacak bilmiyorum. Bekliyorum.
İçerde neler yaşadın?
Hücrede tek başıma kendi dünyamdaydım ama SİLİVRİ bambaşkaydı. Öyle bir şeydi ki hapis içinde hapis yattım. Yaşadıklarımın özeti bu.
Silivri’ye gider gitmez B8 koğuşuna koydular. Onu da orada öğrendim. Ben cezaevlerini filmlerde ki gibi zannediyordum. Meğer o gördüğümüz adli suçların oldu yerlermiş. Bizim kaldığımız yer terör koğuşuymuş. PKK, FETÖCÜ, İŞID koğuşu olan koğuşlar varmış. Beni B8 DAİŞ koğuşuna götürdüler. Koğuş kapısı açılır açılmaz elimizdeki yastıkları alınıyor herkes birbirine sarılıyor. Psikolojim bozulmuştu bir hafta boyunca. Bana da sarılıyorlar. İyi davranıyorlar hoşuma gitti abla o ilgi.
Koğuşa geldiğimizde 1 hafta kir içinde kalmışız, yıkanmamışız üstümüz başımız kokuyor. Pislik içinde hissediyoruz. Hemen havlu, sabun, lif verdiler. Namaza durduk. Selefiler tekbiri alıp dirseklerini tutular ben her zamanki gibi bileğimi tutarak elimi bağladım. Namaz bitti. Sen sufi misin? dediler hayır “ehli sünnetim” dedim. “Sen kafirsin” dediler, bundan böyle sana “kardeş” demeyeceğiz. Sen Müslüman değilsin dediler. Benim selefiler hakkında biraz bile olsa bilgim vardı ama İŞID’ i hiç bilmiyordum.
Kenara çekildim. Düşünmeye başladım. Onları tanımak, neyle suçlandığımı öğrenmek istedim. Ama zor bir süreç olacağını biliyordum artık.
Ben onlara göre yeni iman etmiştim yeni Müslüman olmuştum. Bana sürekli tebliğ ediyor, kitaplarını veriyorlardı.
Allahtan içerde DAİŞ’ li olup çıkmadın kardeşim. Peki hiçbir suça bulaşmamış biri olarak şu anda ne hissediyorsun?
Buradan bir adam geçse sadece bir insan olarak görürüz ama katil olduğunu bilerek geçtiğini görünce o kişiye karşı düşüncelerimiz, tavrımız ona göre şekillenir. Ben içerde beraber aynı koğuşta yattığım insanların kim olduklarını bilmiyordum.
Bana verdikleri kitaplardan İsmail Saymaz’ ın yazdığı bir kitap vardı “bunu bir kafir yazmış ama bizi iyi anlatmış” diyerek verdiler. Eylemlerini, kim olduklarını, işledikleri olayları anlatmıştı kitapta. Okumaya başladım. İstiklal caddesinde bombalı eylem vs. detayları okuyunca kanım donuyordu. Bırakın 1 defa 5 defa ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanların arasında olduğumu verdikleri o kitaptan öğreniyordum. Dosyalardan isim belirtilerek olayların aktarıldığı kitabı okuyunca, koğuştakilere “sen misin burada yazılan” dedim “evet” dediklerinde ürktüm.
Bir gün gardiyanlar içeri girerken selam verdi istem dışı aleyküm selam dedim. Herkes bana ters ters bir baktı ki görmeniz lazımdı. Gardiyanlar çıktıktan sonra “bir daha asla kafir selamı almıyorsun” dediler. O günden sonra gardiyanların selamını hep içimden aldım.
Bu süreçte ailen ile ilişkin nasıldı? İletişim kopukluğunu çözmüş müydünüz?
Görüşlerde o buzların eridiğini hissediyordum. Onlara sarılıyordum. Onlara sarılıyorum diye içeri dönünce bana bunun hesabını soruyorlardı. “Eyüp annen, baban, amcan kafir onları sevemezsin. Onlara tebliğde bulun.” Şeklinde devamlı bir baskı vardı.
Yaşın da küçük, suçsuzken suçluların olduğu bir koğuştasın ve fikri bir baskı da uygulanmış. Bu yoğun baskıya nasıl dayandım?
Mektuplar gelince o mektuplar kurtarıcım oldu. Umudumu onlarla korudum. O mektupları öpüp kokluyorum resmen 50 defa okuyordum. Aileme mektuplar yazmaya başladım. Mektup yazınca bile sen kitap yazıyorsun, bizi yazıyorsun deyip müdahale ediyorlardı.
Görüş listesine Adem Özköse abinin adını yazmıştım. Görüşe gelince “o gazeteci değil mi, niye görüşüyorsun?” deyip daha çok baskı yaptılar. “O kafir buraya gelemez dediler.”
Kafka dergisi sipariş etmiştim. “Sen kafir yazarları okuyorsun, imanından şüphe ediyoruz, sen bize karşı samimi değilsin” demeye başladılar.
Okuma aşkıma, arkadaşlarımın mektuplarına, fotoğraflara tutunarak onların fikirlerinden kendimi korudum.
İçeriye giren Eyüp ile dışarı çıkan Eyüp arasında ne değişti?
İçeri girdiğimde en önce adalet adına bir hassasiyetim oluştu. Görüşü ne olursa olsun adalet. Hak hukuk gibi konularda hassasiyetim oluştu. Önyargılarımı yıktım, insanları yargılamaktan vazgeçtim. Anlamaya çalışıyorum sadece ve daha çok seviyorum her şeyi.
Kendini bileceksin aslında, zayıf yönlerini öğrenip bu noktada çalışmalar yapacaksın. Örneğin sen o cezaevine iman ve inanç noktasında zayıf bir kimlikle girmiş olsaydın DAEŞ’ li olarak çıkmış olurdun. Seni koruyan, kollayan vicdanın, merhametin, imanın, inancın özetle insanı insan yapan hasletlerini önceden bulduğun, güzel bir çevre ile tanıştığın için kendini onlardan koruyabildin. O çevreyle kendini tanımış, kendine adım atmıştın ya işte asıl o seni korudu. Bu süreçte dışardaki yaşantında neler değişti?
Dostunu, arkadaşını görmüş oluyorsun bu gibi durumlarda. Haksızlığa uğradığım halde korktukları için yanımdan uzaklaşan, yolunu değiştiren çok kişi oldu.
İnsanlar maalesef beğeni, takipçi, koltuk kaybetme, menfaat kaygısı yaşadıkları için haksızlık olduğunu bile bile susuyorlar. Hatta kendi inandıkları gerçekler bile haksızlığa uğrasa sırf bu kaybetme korkusundan dolayı maalesef susuyorlar. Riyakâr davranıyorlar.
Maalesef… Adem Özköse abi Allah razı olsun. Hiç düşünmeden yanımda durdu. Her türlü desteği sağladı. Onun hakkını ödeyemem. Maddi manevi desteğini asla unutamam. Beni yalnız bırakmayan arkadaşlarımda oldu. Allah hepsinden razı olsun. O destekleri çok kıymetli. İmtihan olarak bakarak teselli buluyorum.
Peki bundan sonrası için ne gibi hayallerin var?
Gazetecilik bölümünü bitirip birkaç dil öğrenmek istiyorum. Mazlumun yanında yer almak, hakkı duyurmak, haklıdan yana olmak gibi hayallerim var.
Yaşıtlarına neler tavsiye edersin?
Okumak, gezmek, kendilerini iyi tanımaları gerektiğini, bilinçli bilgi ile şuurlanmaları, aile içi iletişimlerini güçlü tutmalarını önerebilirim.
Ama okumak deyince sadece kör cahil kitap okumak demeyelim genel bir okumayı önerelim. Doğayı, hayatı, insanı okumak diyelim.
Aynen katılıyorum. Herhangi bir şeyin peşinden körü körüne gitmesinler. Ben hayatımda bu uygulamayla kendime çok şey kattım. Herkese öneririm.
Teşekkür ederim kardeşim, rabbim gönlüne ferahlık versin. Bir an önce yaşadığın bu kâbus son bulsun. Eninde sonunda hak yerini bulacaktır. Kul adil olmazsa bile yüce yaratıcı adildir ve senin için adaleti sağlayacaktır. Buna inan ve bu inanca sarıl lütfen.
Ben teşekkür ederim bu samimi söyleşi için, Allah razı olsun.