“Taban” demokrasilerde hayati önem taşır. Çünkü siyaset “Taban”a dayanılarak yapılır. “Taban”, toplumsal karşılık demektir, halk desteği demektir, dolayısıyla güç demektir.
Partiler, yeni kuruluyorlarsa yola “taban hesabı” yaparak çıkarlar. Taban vardır, oluşturulur, kaybedilir vs..
İktidarda parti – partiler, icraat yüzünden taban kaybetmekten endişe ederler.
Muhalefette iseler, iktidarın kaybettiği alanlardan kendi tabanlarına yeni kitleler taşıyarak iktidar alternatifi olmaya çalışırlar.
Türkiye yeni bir seçime gidiyor ve iktidar – muhalefet tüm partiler “Taban sancısı” yaşıyorlar.
İktidar, Cumhur İttifakı partilerinden oluşuyor. 21 yıllık bir iktidar bu. Uzunca bir dönemi Ak Parti’nin tek başına yürüttüğü, bir süredir de Cumhur İttifakı bileşenlerinin destek verdiği bir iktidar. Ana gövde Ak Parti. Onun hemen yanında MHP var. BBP, Hüdapar, YRP, DSP… Bu tarz ittifaklarda, partilerin birbirlerine karşı tabanlarını koruma kaygısı vardır. Özellikle görece küçük olanlar, yeni olanlar, büyüğe doğru taban kayması yaşanmasından endişe ederler. Ortaklık iktidar ortaklığı olduğu için bunu “iktidarın nimetlerinden yararlanarak tabanı muhafaza etme hesabı” dengeler. İktidar nimetleri, taban oluşturmada da korumada da en önemli motivasyon unsurlarındandır.
Şu andaki iktidar ortaklığında, hâkim irade Ak Parti ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olduğu için, sorunlardan da öncelikle Ak Parti – Tayyip Erdoğan sorumlu görünmektedir.
Özellikle ekonomi alanındaki sorunlar, en çok da yoksulluğun vurduğu halk kitleleri Ak Parti tabanında bulunduğu için acaba “Ak Parti tabanı”nda bir aşınma olur mu? Ya da “özellikle muhafazakâr halk kitlelerinin nabzını en iyi tuttuğuna inanılan Tayyip Erdoğan”, ne edip edip, tabanını korumayı başarır mı?
Taban, “Tayyip’ten vaz geçmez” mi? “Yaparsa yine Tayyip yapar” mı der? “Alternatiflerden korku” tabanın başka yere savrulmasına mâni mi olur? “Yeni nesiller” bir usanmışlık içine girip, farklılık arayışında bulunur mu? Yolsuzluklar, iktidarla birlikte anormal zenginleşmeler, ahlâkî dejenerasyon, din – siyaset ilişkisinin iç içe girmesi gibi çarpıklıklar yeni neslin vicdanında mahkûm edilir mi?
Doğrusu, Cumhurbaşkanı olarak “partili başkan” olmayı hayati mesele olarak gören Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AK Parti cenahında bir “taban kaygısı” bulunduğu açık. 2015 Haziran seçimleri uykuları kaçırmıştı. O, Kasım’da telafi edildi. 2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara kaybedildi.
İstanbul’da adaylığa eski Başbakanı Binali Yıldırım’ı koydu ama asıl seçim sırasında kendisi adaymışçasına sahaya indi. Seçim tekrarlandı, iki defa kaybedildi. “Taban”a bir şey oldu. Rövanş duygusu yakıcı. O gün bugündür Tayyip Erdoğan’ın dünyasında İstanbul var. “Tabanı tutacak” bir aday arıyor. Büyük şehirlerdeki halk, özellikle İstanbul’da yaşayanlar ekonomik şartların boğucu etkisi altında.
Bakalım halka ekonomik depremi unutturacak sihir bulunabilecek mi?
Ana muhalefet, CHP, lider değiştirdi. CHP’nin sorunu, “tabanı genişletememek.” Uzunca bir zaman var ki yüzde 20’leri aşamıyor CHP. “Kemikleşmiş bir taban”dan söz ediliyor öncelikle. O taban, temsil ettiği ideolojik çerçeve ile CHP’nin geniş kitlelerle ilişkisinin boyutlarını da tayin ediyor. “Açılmak – Açılmamak” CHP için işte bütün mesele. Acaba açılırsa “kemik taban”da çatlama, başka alanlara kayma, dolayısıyla “Evdeki bulgur”dan da olma ihtimali belirir mi? Acaba Kılıçdaroğlu’nun “Açılım”ı bir tehlike, CHP’yi asli kimliğinden uzaklaştıran bir sapma mıydı? Kılıçdaroğlu gitti, yeni gelen Özgür Özel ne yapsın da, kemik tabanı küstürmeden yeni tabanlar oluştursun? Ekonominin tüm toplumu böylesine boğduğu, yolsuzluk, çete – mafya olaylarının böylesine ayyuka çıktığı bir zamanda toplumla buluşamayacak, tabanını genişletemeyecekse ne zaman genişletecek bir ana muhalefet partisi?
Meral Akşener’in İyi Partisi.. En çok “taban sancısı” çeken parti şu sıralarda… Yüzde 50 artı 1 dünyasında ittifaklar kaçınılmaz, ama Cumhurbaşkanlığı seçimi için girdiği İttifak’ta fevkalade huzursuz. “İttifak” ile arasına mesafe koymak için adeta çırpınıyor. Ama “taban” da bu ittifaksız siyasetin “iyi” bir yere gideceğinden emin değil. İyi Parti’nin son İstanbul depremi (İyi Parti içindeki Ankara ile İstanbul’u birbirinden koparan siyasi depremi kastediyorum) taban ile tavan arasındaki ilişkinin nasıl dramatik hale geleceğinin tipik göstergesi… Şu mahalli seçimler, herhalde en çok İyi Parti’nin geleceğini belirleyecek.
“Taban sancısı”nın yaşandığı bir diğer siyasi yapı, HDP’den HEDEP’e, oradan da DEM Parti’ye dönüşen sol Kürt siyaseti… Oy kaybı yaşıyor. Demek ki “Taban” bazı işlerden memnun değil. Acaba muhalefetle iş birliği yapılmasından mı memnun değil, acaba “Baskılar”ıdan kurtulunamamasından mı memnun değil, acaba iktidarla iş birliği yapıp, baskıların bir ölçüde hafifletilebileceğini mi düşünüyor, acaba “Kayyım”lardan kurtulma çaresinin aranmasını mı istiyor, acaba kimlik politikalarının artık taşınamaz hale geldiği gibi bir duygu atmosferine mi girildi? Bir yığın “Acaba.”
Gelecek, Deva, Saadet de bu seçimlerde kendi adayları ile girerek bir “Taban ölçümü” yapacaklar. Ne denir? O da lâzımdı.
Mahalli seçim, ülke yönetimini etkilemez gibi görünüyor ama, sonuçlar ortaya çıktığında herhalde herkes şapkasını önüne koyup geçmişi geleceği bir kere daha düşünmek zorunda kalacak.