Lozan’ın üzerinden 100 yıl geçmiş. Yüz yıl önce “Osmanlı Milletler Topluluğu” dediğimiz coğrafyada tek başına Hilafet topraklarında bugün 2 milyar civarında insan yaşıyor. İstanbul aynı zamanda Doğu Roma'nın merkeziydi. Oradan bugünkü topraklara sıkıştık. Anadolu’nun ve İstanbul’un fethi kutlamaları ile teselli buluyoruz.
Batı bu topraklara karşı 100 yıl önce 2 kez zafer kazandı. Bir Hilafeti yıktılar ve o günden bu güne Müslümanlar ilk kez evrensel temsiliyeti kaybetti. Ve aynı şekilde Doğu Roma olarak Ortodoks dünyası da öksüz kaldı. Katoliklerin ve Protestanların eline düştüler.
Dün bu süreci kısaca özetlemeye çalıştım.. Bir yandan cumhuriyetin 2. yüzyılı ile ilgili hayaller kuruyoruz da, henüz geçmiş yüzyılı doğru düzgün anlayamadık.
Bırakın 100 yılı anlamayı, 15 Temmuz'u bile anlayamadık.
Gelecek için ümitvar olmak istiyorsak, Allah’ın yardımı şart. Allah’ın yardımı için de cahillerden, zalimlerden olmamak şart. Toplum olarak daha akıllı daha dürüst, daha cesur, daha adil olmamız şart. Yani biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Bu zalimlere karşı direnebilmek için önce hayatta kalmamız gerekiyor. O hapları yuttunuz, PCR de aşı da oldunuz değil mi?
Bu iklim ve karbon yalanına artık inanmıyorsunuz değil mi?
Aslında işimiz zor. Bu WiFi, akıllı telefonlar, akıllı insansız otonom sistemler, 5G, chemistrail ve starlinkler ciddi bir tehdit.
Hayatta kaldıktan sonra ciddi bir zihniyet değişikliği ve istikamet değişikliği gerek. “Uluslararası sistemle birlikte hareket” edecekseniz, zaten o zaman devlet filan kalmayacak. Transhumanizm sonrası kadın-erkek de kalmayacak. Bireylerin din, ahlak ve geleneği, hatta biyolojik cinsiyeti de olmayacak. Geriye ne kalıyor ki!
Ne zaman derseniz, “kafanıza chip takınca”.. Kripto para ve performans pass. hayata geçirilince.
Birileri, sınırlarımıza, askerlerin, tankların, gemilerin ve uçakların gelip dayanmasını bekliyor. Beyninizi ve kalbinizi ele geçirdiler. Nano askerleri damarlarınızda dolaşıyor. Ekonominizi onlar ele geçirdi. Biliminizi, sanatınızı, siyasetinizi, bürokrasinizi ve sivil toplumunuzu onlar ele geçirdi. Farketmediniz bile. Gençlerinizi ele geçiriyorlar, yine farketmiyorsunuz. Yediğimiz, içtiğimiz, dinlediğimiz bütün şarkılarda ve seyrettiğiniz filmlerde onlar var.
Haberiniz oldu mu? Starbucks’un personelinin çoğunluğu LGBT’li 'birey gender' diye tanımlanan 'genom'lardan oluşuyormuş. Şirket ayrıca cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak isteyen personellerin masraflarını bir şekilde karşılıyormuş.
Devletimiz de bu konuda “Uluslararası sistemle birlikte hareket etme” iradesine sahip zaten. Uluslararası sistemin “olmazsa olmaz”ı “İstanbul Sözleşmesi” ve “Lanzarote” değil mi?
Teknolojik açıdan bakıldığında bütün dünya bu globalist çeteler karşısında kaybetti. Ne var ki onlar da kendi aralarında liderlik, yöntem ve nihai hedef konusunda anlaşamıyor. Bir de tarihi, yaratılıştan kaynaklanan önemli 'trend'ler var. Bakarsınız bir sabah uyandığımızda bütün yerde ve gökte ne kadar elektronik sistem varsa patlamış. Ancak bu çete kaybedeceğini anlarsa “benden sonrası tufan” diye bütün dünyayı cehenneme çevirebilir.
Ülkelerin büyük bir kısmı siyasi krizlerin, ekonomik krizlerin, darbe tehditlerinin ve terör saldırılarının hedefi haline gelmiş, durumda. Aslında demokrasi, liberalizm, milliyetçilik ve sosyalizm; dijital güç ve imkanlar karşısında değerini ve anlamını kaybetti. Aslında bu süreçte akademi, media ve sivil toplum; ciddi bir anlam ve değer kaybına uğradı.
Global tehditlere karşı global bir direnişe ihtiyaç var.
İşin kötü yanı bunların başarısız olması her şeyin yoluna gireceği anlamına gelmiyor. Eskiye dönüş mümkün değil. Adaletten, barıştan ve özgürlükten yana yeni bir medeniyet kurmamız gerek. Kavramların ve kurumlarının ihyası ve inşası için dini yapılar yanında bu yeni dünyanın ahlaki normları, hukuki zemini, bilimi, sanatının tanımlanması ve kadrolarının oluşturulması gerekir.
Önümüzdeki günlerde beşeri olarak bu globalist pedefolik-satanist çetenin ne yapacağı kadar mazlum halkların ya da kurbanların ne yapacağı da önemli. Bu insanlar ne yapacak, onu görmek gerek.
Bir de tabii olarak fıtrata dayalı, yaratılıştan kaynaklanan dönüşüm sebebi ile dünyamızda neler olacağını görmemiz gerek. Biliyorsunuz manyetik kutup, hem coğrafi olarak hem de (+ -) olarak yer değiştiriyor. Bu dünyamızda çok önemli değişikliklere sebeb olacak, bunu görelim. Dahası Tarık ve Şira diye iki yıldız geliyor. Bu süreçte bir de Mehdi, Mesih, Yecüc-Mecüc, Melheme-i Kübra, Armagedon ve Deccal tartışması var. Bunların hepsi üstüste gelecek.
Lozan Antlaşması ve sonrası kayıplarımızın telafisi için değil, bütün insanlığın karşı karşıya olduğu bir felaketten kurtulup yeni bir dünya düzeni inşa etmek için aklımızı ve vicdanımızı kuşanmamız gerekiyor.
Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal. Yeni bir dünya kurulacak. Bu kaçınılmaz. Batı, yakın tarihimizin en büyük felaket kaynağı, coğrafi keşifler maskesi altında karaderililerin öldürülmesi, kara derililerin köleleştirilmesi ve sarı ırkın sömürülmesi yetmedi. Bu süreç içinde kendi içlerindeki 100 Yıl Savaşları yetmedi. Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya savaşı, soğuk savaş, darbeler, terör, komunizm, faşizm ve kapitalizmin sebep olduğu yıkımlar yetmedi. Şimdi yeni dünya düzeni adına tarihin sonunu getirecek bir medeniyetlerarası savaşı tetiklemek istiyorlar.
Belki de bizim ilk yapmamız gereken şey, bu AB, NATO ve IMF bağımlılığından kurtulmaktır. Ama görünen o ki, bir İstanbul Sözleşmesi'nden bile kurtulmak o kadar kolay olmuyor. Nas, faiz/riba konusunda bocalayıp duruyoruz. Bir “one minute” diyoruz, bir daha ağzımızı bıçak açmıyor. Bir “Dünya 5’den büyüktür” diyoruz, sonra bir daha ağzımıza alamıyoruz, böyle şeyleri. Netenyahu’yu 10 Muharrem Cuma günü bir kez daha süvarilerle Beştepe de karşılayacaktık. Neyse ki, adam hasta oldu. Ama bu işi bu şekilde planlayanları not ettik.
Selam ve dua ile.