Peki şimdi ne olacak?

İbrahim Karagül

Değişim, darbe ve isyan dalgalarının giderek güç kazandığı, önüne çıkan herkesi silip süpürdüğü Ortadoğu'da, perde gerisindeki kirli pazarlıklar üzerinden değişimi yönetmeye çalışanlar hepimize, hiç de hoşlanmayacağımız, bir yol haritası mı dayatıyor?

Sistemin bekası, Batı'nın yüksek çıkarları ve İsrail'in güvenlik kaygılarına göre biçimlendirilip pazarlanan bu paket, değişimi etkisiz hale getirebilecek mi yoksa bir çoğu gibi çöpe mi atılacak?

Hüsnü Mübarek; "önümüzdeki seçimlerde aday değilim, talepleri haklı buluyorum, değişim gerçekleşecek" dedi ama çekilmeyi reddetti. Başaramadı, gitti. Birince formül buydu ve herkes destekledi.

Yetkilerinin büyük bölümünü devralan "CIA'nın Kahire'deki adamı" Ömer Süleyman İsrail'e; "Sina bölgesini Filistinliler'den temizleyeceğim" güvencesi verdi. Bütün pazarlıklara rağmen o da tutunamadı ve gitti. İkinci formül onun üzerine kuruldu, o da tutmadı.

Ordu; göstericiler geçiş sürecini tanımazsa darbe yapacağı tehdidinde bulundu. Geri adım atılmadı. Geçiş süreci projesi çöktü. Yeni bir süreç başladı ve Mısır'da iktidar orduya devredildi. Üçüncü formül devreye girdi.

Müslüman Kardeşler o günlerde çok önemli bir açıklama yaptı: "Ordu darbe yapabilir. Sorun devlet başkanı değil rejimin kendisi" dedi. Bu mesaj pek iyi algılanamadı. Açıklama yapılırken inanılmaz bir mücadele veren kitleler "Mübarek gitsin de ne olursa olsun" mantığıyla aslında rejimle hesaplaşma gibi esaslı bir hedeften yoksun görüntüsü verdi, orduyu alkışladı.

Mübarek'i tutamayanlar, Süleyman'ı tutamayanlar son çare olarak orduyla pazarlık yaptı ve anlaştı. ABD, Mübarek'i devre dışı bırakarak, 'adamı'nı Kahire'ye patron ilan etti sonra onu da sattı ve ülkeyi cuntanın eline bıraktı. Şimdi bütün pazarlıklar orduyla yapılıyor, büyük oranda yapıldı da. İsrail-Mısır güvenlik ittifakı korunacak. Bölgede İsrail'i rahatsız edici gelişmelere izin verilmeyecek. Daha Mübarek gitmeden İsrail ve Mısır ordusu Sina bölgesinde teyakkuza geçmiş, sınırları daha da "güvenli" hale getirmişti!

ABD ve İsrail'e göre, sistem devam etsin ama tepede kim olursa olsun. Bu amaç için anlaşamayacakları hiçbir siyasal grup ve güç yoktur. Şimdi bütün manevralar bu alanda yapılıyor. Mısır'daki değişim, bölgesel ve küresel güçler arasında satranç oyununa, güç gösterisine dönüşmüş durumda..

Ama şimdiden bir şeyler belirginleşti. Tunus ve Mısır örneği bize bundan sonra olabilecekler hakkında çok önemli ipuçları sunuyor. Formül bulundu, harita netleşti. Bütün bölgeyi sarsması beklenen dalganın varacağı nokta, en azından bölgeyi yönetenler için yol haritası şekillendi.

Diktatörler gidecek, er geç gidecek ama rejimler ayakta kalacak, kalması için her türlü destek verilecek. Sadık isimlerin liderliğinde, bir tür askeri yönetimler dönemi, cunta dönemi başlatılacak. Vatanseverlik, milliyetçilik ve az çok demokratik makyajla statüko korunacak.

Çok kötü, belirsiz bir dönem bu. Bir kötüden kurtulan kitlelerin sevinçleri kursaklarında kalabilir. Kirli ilişkilerin belirlediği askeri yönetimler dönemi bir tür model olarak bütün Ortadoğu'ya pazarlanacak.

Buna "değişim" diyecekler. Sivil demokratik devrim diyecekler.

Şimdi, dalganın hedefi olan bütün rejimler, liderler yeni yol haritasına göre hazırlık yapıyor. Ürdün'de yeni hükümet kuruluyor. Kaddafi Filistin kartını kullanıyor, onlara ayaklanın çağrısı yapıyor. Cezayir'de olağanüstü hal kaldırılıyor. Filistin'de İsrail dostu hükümet çöküyor. Hemen bütün ülkelerde reform sözü veriliyor. Dalganın önüne sedler ardı ardına inşa ediliyor. Biri tutmazsa diğeri tutar sanılıyor.

Bütün rejimler Washington'la şimdiden pazarlığa oturmuş durumda. Elli yıldır, kaynak verip iktidar satın almaya alışkın olanlar, aynı ticareti daha büyük tavizlerle devam ettirmeye çalışıyor. En sonunda hepsi değişim ve demokrasi makyajıyla pazarlanan yol haritasına sarılacaklar. Çünkü bu harita sistemi ayakta tutuyor, yüzyıllık hegemonyayı diri tutuyor..

Pazarlığa oturulan ülkelerden ne tür tavizler, garantiler alınıyor, hepimiz tahmin ediyoruz. Battıkça batıyorlar, kirlendikçe kirleniyorlar. Bu günlerde kendilerinden toprak istense verecek durumdalar..

Bütün hesaplar sıfırlandı çünkü. İlk kez böyle bir "yıkım"la karşılaşıyorlar ve hala telaşla bunun üstesinden gelebileceklerini sanıyorlar.

Ama hesap tutmayacak. Yol haritası uygulanmayacak. Mısır ordusu altı aylık geçiş dönemi diyor, onlara ve malum başkentlere kalsa bunu altı yıla çıkarmak isteyecekler. Ama üçüncü formül de tutmayacak. İlk kez tarihin rövanşı alınıyor ve bu böyle bir dalga.

Bütün güvenlik stratejileri çöktü. Mısır merkezli İran'ı vurma stratejileri çöktü. Lübnan'ı ve Filistin'i İsrail'in önceliklerine göre denetim altında tutma projesi çöktü. Kaybeden İsrail. Kaybın büyüklüğü yakın gelecekte çok daha belirginleşecek. Pazarlıklar, garantileri, tuzaklar bu sefer tutmayacak. Ortadoğu'nun en yalnız, tecrit edilmiş ülkesi İsrail, İran'ı kaybetti. Sonra Türkiye'ye yaslandı. Türkiye'yi kaybetti, Mısır'a yaslandı. Şimdi Mısır'ı da kaybediyor, elinde sadece Ürdün kaldı. Yakında onu da kaybedeceği belli değil mi?

Bu yüzden yirminci yüzyılın rövanşı diyoruz buna. Bu olacak, yüzyıllık "hiçlik"ten sonra bu olacak. Olmak zorunda. Aksi takdirde hiçbir şey değişmiş olmayacak. Ancak onlarca yıl ertelenen vakti daha ileri atmak, olacakları ertelemek artık mümkün değil. Gerçek bu!

 


yenişafak