“Sizin aranızda Allah’ın, olmasını dilediği kadar nübüvvet olacak, sonra peygamberliği kalkmasını dilediği zaman kaldıracak.Sonra nübüvvet metodu üzerine hilâfet olacak; o da Allah’ın olmasını istediği kadar olacak. Sonra hilâfeti, kalkmasını dileyince kaldıracak. Sonra ısırıcı krallık olacak. O da Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak. Sonra ısırıcı melikliği, kalkmasını dilediği zaman kaldıracak. Sonra zorba/zâlim krallık olacak. O da Allah’ın, olmasını dilediği kadar olacak. Onu da kalkmasını dilediği zaman
kaldıracak. Sonra nübüvvet metodu üzere hilâfet olacak.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
Ebu Ümeyye eş-Şa’bânî anlatıyor: “Ey Ebu Sa’lebe, dedim, şu ayet hakkında ne dersin?’ (Meâlen): “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez...” (Maide 105).
-Bana şu cevabı verdi: ‘Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a sormuştum: Demişti ki: ‘Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, Ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zîra (bu safhaya gelince) ar- kanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kim- seye elli kişinin ecri verilecektir.’ ” (Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mâce)
Vakid b. Muhammed babasından, O da Abdullah b. Amr ib- ni’l-As (radıyallahu anh)’dan anlattığına göre demişti ki: “Rasu- lullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:
‘Ey Abdullah b. Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hâle gelen bir kısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?’
‘Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah’ın Resulü!’ dedim. Bu- yurdular ki: ‘Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hâllerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin.’ ” (Buhari, Ebu Davud, İbni Mâce)
Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh)’in yanında idik: Bize: ‘Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?’ dedi. Ben atılıp: ‘Ben biliyorum!’ dedim.
‘Sen iyi cür’etlisin, nasılmış söyle bakalım!’ dedi. Ben de anlattım:
‘Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim. Demişti ki: ‘Kişi- nin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi’lmaruf ve nehy-i ani’lmünker bu fitneye kefaret olur!’ Ömer (radıyallahu anh) atılıp: ‘Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!’ dedi. Bunun üze- rine ben: ‘Ey mü’minlerin emîri! O fitne ile sizin ne alâkanız var!
Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!’ dedim. ‘Bu kapı kı- rılacak mı, açılacak mı?’ dedi. ‘Hayır, açılmayacak bilakis kırıla- cak!’ dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak): ‘(Eyvah) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!’ buyurdu. ‘Ravi der ki: ‘Biz Huzeyfe (radıyallahu anh)’ye sorduk: ‘Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?’ ‘Evet, dedi. Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyyette onu biliyordu. Ben hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlat- madım.’ Huzeyfe (radıyallahu anh)’ye soruldu: ‘O kapı kimdir?’ ‘Ömer (radıyallahu anh)’dir!’ buyurdu.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: “Rasulullah (aleyhis-salâtu vesselâm) buyurdular ki: ‘Müslümanlar arasına tefrika girip (iki fırkaya ayrıldıkları) zaman dinden çıkan bir taife zuhur edecek. Onları, iki taifeden hakka en yakın olanı öldürecektir.’ ”
(Müslim, Ebu Davud)
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün): ‘Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman hâliniz ne olur?’ diye sormuştu. (Yanındakiler hay- retle): ‘Ey Allah’ın Resulü, yani böyle bir hâl mi gelecek?’ dediler. ‘Evet, hatta daha beteri!’ buyurdu ve devam etti: ‘Emr-i bi’l- ma’rufta bulunmadığınız, nehy-i ani’lmünker yapmadığınız vakit hâliniz ne olur?’ diye sordu. (Yanındakiler hayretle): ‘Yani bu ola- cak mı?’ dediler. ‘Evet, hatta daha beteri!’ buyurdular ve sormaya devam ettiler:
‘Münkeri emredip, ma’rufu yasakladığınız zaman hâliniz ne olur?’ (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek): ‘Ey Allah’ın Resulü! Bu mutlaka olacak mı?’ dediler. ‘Evet, hatta daha bete- ri!’ buyurdular ve devam ettiler: ‘Ma’rufu münker, münkeri de ma’ruf addettiğiniz zaman hâliniz ne olur?’ (Yanındaki Ashâb): ‘Ey Allah’ın Resulü! Bu mutlaka olacak mı?’ diye sordular. ‘Evet, olacak!’ buyurdular.” (Küt. Sitte 4786)