İşte Busra’ya gidiyoruz. Dünyanın en güzel, en latif çocuğunu misafir eden kutlu ve şerefli kasaba Busra’ya... Kalplerimiz heyecan dolu ve her birimiz çok mutluyuz. Birazdan, Peygamber efendimizin havasını soluduğu, sokaklarında gezindiği, yorgunluğunu attığı, suyunu içtiği kasabayı göreceğiz. Bunun hayali bile ne güzel... Efendimiz Busra’yı 2 kez ziyaret etmişler. Birinci ziyaretleri 12 yaşında iken gerçekleşmiş. Bu ziyaret esnasında bilge bir şahsiyet olan Rahib Bahira, efendimizin nübüvvetini Ebu Talib’e müjdelemiş. İkinci ziyaret ise efendimiz 25 yaşında iken gerçekleşmiş. Hz. Hatice annemizin Şam’a gönderdiği ticaret kervanının başında bulunan efendimiz, Busra’da bir süre konaklamış. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde “Türkmen Beylikleri’nin kışı geçirmek için geldikleri, 300 haneli ve camili bir köy” olarak geçen Busra, Romalılar’dan kalma antik tiyatrosu ve Selçuklular döneminde yaptırılan han ve hamamlarıyla da göz kamaştırıcı. Yolunuz bir gün Suriye’ye düşerse mutlaka Busra’ya uğrayın. Eminimki Busra dönüşünüzün ardından “iyiki Busra’yı ziyaret etmişim ” diyeceksiniz.
ADEM ÖZKÖSE-ŞAM
a_ozkose@yahoo.com
Şam’ın 140 km. güneyinde bulunan Busra’ya otobüsler Şam’daki Sumari Otagarı’ndan kalkıyor. Yeni yapılan Sumari Otogarı’ndan 2 saatte bir direk Busra’ya otobüs var. İlk otobüs seferi sabah saat 10’da başlıyor. Eğer saat 10’daki Busra otobüsünü kaçırdıysanız sakın üzülmeyin. 10 dakikada bir kalkan Dera otobüsleriyle de Busra’ya gidebilirsiniz. Fakat Dera’ya ulaştıktan sonra tekrar bir minübüse binmeniz gerekecek. Dera üzerinden Busra’ya giderseniz, Busra’ya yarım saatlik bir gecikmeyle varmış olursunuz. Unutmadan önemli bir hatırlatmada daha bulunalım. Suriye’de şehirlerarası yolculuk yapıyorsanız pasaportunuzu mutlaka yanınıza alın. Çünkü otobüs bileti alırken firma çalışanları genelde pasaportunuza bakmak isterler. Pasaportunuz yanınızda yoksa biraz uğraşmak zorunda kalırsınız. Bizden hatırlatması...
“OTOBÜSLE YOLCULUK BİR BAŞKADIR”
Sevgili dostlarım İsa ve Mücahid’le birlikte sabah saat 9.45 gibi otogardayız. Üçümüzde de büyük bir heyecan var. Samimiyetine her zaman hayran olduğum Elazığlı İsa kardeşim birkaç kez “Bugün ne güzel bir gün. Peygamber efendimizin dolaştığı kasabaya gidiyoruz. Bu Allah’ın bir ikramıdır” diyor. İsa böyle dedikçe bizim mutluluğumuz daha bir artıyor. Sabırsızlanıyoruz... Bir an önce yola çıkmak istiyoruz. Ortadoğu’da otobüsle yolculuk yapmak son derece zevklidir. Otobüsler eski püskü de olsalar size insanları gözlemleme imkanı verirler. Bu gözlemler esnasında Araplarla ilgili yeni şeyler keşfeder, son derece otantik bir alemde yolculuk yaptığınızı hissedersiniz. Otobüslerde yolculuk yaparken kendinize daha sonra görüşebileceğiniz yeni arkadaşlar da edinebilirsiniz. Araplar dostluğa, arkadaşlığa gerçekten çok açıklar.
ABDÜLHAMİD HAN’IN İNCELİĞİ
Ailesi Suriye’nin en itibarlı aileleri arasında yer alan Muhammed Miktad ile Busra’ya giderken bindiğimiz otobüste tanıştık. Miktadiye Ailesi’nin itibarı, soylarının bir sahabi olan Mikdad bin Esved’e dayanmasından geliyor . Bu ailenin Osmanlı döneminde de sarayda büyük bir itibarı bulunuyormuş. Hatta Abdülhamid Han, Hicaz Demiryolu döşenirken sırf bu aile için demiryolunun geçtiği Müzeyrib ile Busra arasına tali bir hat çektirmiş. Muhammed’in yolculuk esnasında şiir yazması dikkatimi çekmişti. Muhammed’le bir süre şiir üzerine konuştuk. Daha sonra aramızda sıcak bir arkadaşlık oluştu. Meyve bahçeleriyle dolu olan 2 saatlik yol güzergahımız boyunca hep sohbet ettik. Dini ilimlerde ihtisas sahibi olan Muhammed, şu an Şam’da bir yardım kuruluşunun yöneticiliğini yapıyor. Busra’ya anne ve babasını ziyaret için gelen Muhammed, bize Abdülhamid’in ordusunda komutan olan dedesinin kitaplarının bulunduğu kütüphaneyi gezdirmek istedi. Teklifini kabul ettik ve Busra’nın girişinde otobüsten inerek Muhammed’in dedesinin kütüphanesini gezdik. Muhammed’in annesinin ikramlarıyla yol yorgunluğumuzu üzerimizden attıktan sonra da Muhammed ve ailesiyle vedalaşarak Rahib Bahira’nın kasabası Busra’ya girdik.
SULTAN’IN BUSRA’DAKİ KALESİ
Busra’nın hemen girişinde içinde Romalılardan kalma harika bir antik tiyatro olan Selahaddin Eyyubi kalesiyle karşılaştık. 1174 yılında Selahaddin Eyyübi’nin idaresine geçen Busra’daki bütün tarihi eserler, Selahaddin Eyyübi’nin emriyle restora edilmiş. Bu restorasyon kapsamında Roma döneminden kalma antik tiyatro da kaleye çevrilmiş. Selahaddin Eyyubi bu kaleyi haçlı seferlerine karşı siper olarak da kullanmış. Selahaddin Eyyubi’nin fethinden sonra Busra bir daha Hristiyan idaresine hiç girmemiş. İşgal altındaki Filistin’e bir hayli yakın bir mevkide bulunan Selahaddin Eyyubi Kalesi , Kudüs’ün fethinde de önemli bir rol oynamış. Kalede şu an dönem dönem festivaller ve çeşitli sanatsal etkinlikler düzenleniyor. Özellikle kalenin içindeki antik tiyatro ve duvarlardaki incecik resimli işlemeler gerçekten görülmeye değer. Ayrıca kalenin üzerine çıkıp hem Busra’yı seyredebilir, hem de bol bol fotoğraf çekebilirsiniz.
ZAMAN MAKİNASINDA YOLCULUK
Kaleyi bir güzel gezdikten sonra tamamen antik bir kent görünümünde olan Busra’da dolaşmaya başlıyoruz. Hedefimiz peygamber efendimizin Rahip Bahira ile buluştuğu manastıra ulaşmak. Busra’da gezerken kendinizi bir zaman makinasına atlayıp, farklı bir zaman diliminde yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Emeviler zamanında yapılan Hz. Ömer Cami’si farklı bir mimari yapıya sahip hoş bir cami. Busra kasabasında içinize huzur veren bir sessizlik var. Şu an 5 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Busra, 15 asır önce Şam’dan daha meşhur bir şehirmiş. Roma İmparatorluğu’nun önemli valileri Busra’da yetişirmiş. Ayrıca Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’dan sonra ikinci piskoposluk merkezi de Busra’ymış. Gezerken gözümüze çarpan sütunlar, zafer takıları ve kiliseler Roma ve Bizans dönemlerini simgeliyorlar. Busra’da Selçuklular dönemine ait han ve hamamlar da bulunuyor. Çok sayıda han bulunmasının sebebi ise, Busra’nın doğudan ve batıdan gelen ticaret kervanları için önemli bir dinlenme merkezi olması. Kasabayı gezerken sohbet ettiğim Busralı’ların söylediğine göre burası hacca develerle gidildiği zamanlarda da önemli bir buluşma noktası olarak kullanılırmış. Kuzey’den gelen hacı kafilelerinin, geride kalanlar yetişsin diye 4 gün bu şehirde kalması adettenmiş.
RAHİP BAHİRA VE MANASTIRI
Ve Rahip Bahira’nın manastırının önündeyiz. Hepimizde büyük bir heyecan. Peygamber efendimizin gördüğü, deydiği bir yeri görmek en çok ruhlarımızı güldürüyor. Manastırın önünde bir kaknüs ağacı var. Uzun bir uğraştan sonra manastırın kapısının anahtarını bulup içeri giriyoruz. Kapıdan da içerisi görülen Rahip Bahira’nın manastırı çok sade yapılmış. Asıl adı Cercis olan Rahip Bahîra bir Süryânî rahibi imiş. Hz. İsâ'nın ulûhiyetini reddettiğinden diğer rahiplerin hışmına uğrayan Rahip Bahira, bağlı bulunduğu manastırdan ayrılarak Busra’daki bu manastıra çekilmiş. Peygamberimiz daha 12 yaşında bir çocuk iken amcası Ebu Talip’in yanında Şam’a giden bir ticaret kervanına katılmış. Güzergâhlarında bulunan Busra şehrine ulaştıklarında, Ebû Talib peygamberimizi kervanın yanında bırakarak arkadaşlarıyla birlikte, kendilerini davet eden rahip Bahîra’nın manastırına gitmişler. Bahîra, geride kimsenin kalıp kalmadığını sormuş ve Ebû Talib’den bir çocuğun kervanla birlikte kaldığı cevabını almış. Rahip onu da getirmelerini istemiş. Bunun üzerine kutlu çocuk manastıra çağırılmış. Rahip Bahira Ebû Tâlib'e ; "Bu çocuk kimin?" diye sormuş. Ebû Tâlib; "Benim oğlum." demiş. Bahira; "Hayır. Bu çocuğun babasının ismi Abdullah, annesinin ismi Âmine olması gerekiyor. Ayrıca bu çocuk şu an yetim olmalı. Kutsal kitaplarda böyle geçiyor”demiş. Ebû Tâlib de ; "Evet öyledir." diye cevap vermiş. Bu arada râhip Bahîrâ, Peygamber Efendimiz'in gömleğine elini uzatarak; "İzin verir misiniz? Bir noktaya bakacağım." demiş. Efendimiz izin verince Bahîrâ peygamber efendimizin Nübüvvet Mührü’nü görmüş ve hürmet ve saygı ile efendimizin sırtını öpmüş. Bahîrâ, Ebû Tâlib'e dönerek; "Bu çocuk, son peygamber olacaktır. Şam Yahûdîleri içinde O'nu tanıyan kimseler vardır. Olabilir ki O'na hıyânet ederler. Sen O'nu Şam'a götürme." demiş. Bunun üzerine Ebu Talip efendimizi alıp Mekke’ye geri dönmüş.
DEVENİN ÇÖKTÜĞÜ YER
Sevgili Peygamberimizin Busra’ya ikinci seyahati ise, 25 yaşlarında iken Hz. Hatice adına yönettiği kervan ile gerçekleşmiş. Peygamber efendimiz bu defa da yine bir rahip olan Nestûra’nın dikkatini çekmiş. Nestûra, “Andolsun ki, bu ağacın altında konaklayan bir peygamberden başkası olamaz” demiş. Peygamberimizin bu seyahatı esnasında devesinin çöktüğü yere sonradan Selahaddin Eyyubi tarafından bir mescid yaptırılmış. Bu mescid Rahip Bahira’nın manastırına 5 dakika mesafelik bir yerde bulunuyor. Mescidin kubbesi tam bir yumurtayı andırıyor. Kubbenin rengi bembeyaz. Eğer bir gün yolunuz Busra’ya düşerse, “Mebrak en Naka” denilen mescidde bulunan efendimizin devesinin çöktüğü yeri de görebilirsiniz.
-Gerçek Hayat Dergisi-
Peygamber efendimiz Rahip Bahira ile bu manastırda görüştü..
Peygamber efendimizin 2. Şam ziyaretinde uğradığı yere Selahaddin Eyyubi tarafından bir mescid yapılmış.
Mikdad bin Esved’in torunlarından olan Muhammed Abdulhamid’e büyük bir sevgi besliyor.
Resimde görülen antik tiyatro Romalılardan kalma...
Busra’da gezerken her an bir deve sürüsüyle karşılaşabilirsiniz.
Peygamber efendimizi misafir eden bu kasaba gerçekten görülmeye değer..