Etrafımızda gelişen "iyi şeyler"i bu kadar kanıksamışken, beklentilerimiz yükselmişken, güçlü kamuoyu desteği sağlanmışken şok edici gelişmelere tanık olma ihtimalimiz var mı? Evet, var ve iyi şeyleri teşvik ederken çok ciddi endişeleri de beraberinde yaşıyoruz.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın, PKK mensuplarının teslim olmasıyla ilgili olarak; "Yakında daha iyi haberler duyabiliriz. Bu, eve dönüş planının bir parçası" diyerek, "İlk aşamada 100-150 kişinin gelmesini beklediklerini, Avrupa'dan da eve dönüş olabileceğini" söylemesi, aylardır alt yapısı hazırlanan plandan artık geri dönüş olmayacağını teyid ediyor. Ancak özellikle yaşadığımız bölgede, "bütün hesapları bozucu", ani ve sarsıcı gelişmelerin hayal kırıklıklarına yol açtığına, büyük emek harcanarak inşa edilen iyi şeylerin uğursuz müdahalelerle heba edildiğine çok tanık olduk. Bu yüzden gerçekten endişeliyiz.
Bu bölgede iş tutuş tarzına bir örnek verelim. 18 Ekim'de İran'da Devrim Muhafızları'nı hedef alan intihar saldırısı, sıradan bir terör saldırısı değildi. Üst düzey komutanlar dahil çok sayıda insanın hayatını kaybettiği saldırı, Şii ve Sünni'ler arasında yakınlaşma amaçlı bir toplantı sırasında gerçekleşti. Hedef dikkatle seçilmişti. İran açılımı sabote edilmek isteniyordu ve edildi. Benzer saldırılar İran'dan önce Pakistan'da, ondan önce de Afganistan'da meydana geldi. Hepsinde de askeri merkezler hedef alındı. Terör üzerinden bölgesel müdahale söz konusuydu. Kim yapıyordu bunu? İran'daki saldırı üzerinden ayrıntılara girelim.
Kürt sorunu ile Belucistan'daki gelişmeler birbirine çok benziyor. Bir önceki ABD yönetimi sırasında iki bölge için de haritalar yayınlanıyordu. PKK ve Belucistan'daki örgütlere benzer misyonlar yüklenmişti. İki bölgede de ABD müttefiklerine karşı bazı örgütler destekleniyordu. İran'daki saldırıyı üslenen Cundullah örgütüne dikkatle bakınca bütün bağlantılar ortaya çıkıyor.
27 Ağustos'ta bu örgüt için "Allah'ın ordusu değil Amerika'nın ordusu" başlıklı bir yazı yazmıştım. Bakmayın İran'daki saldırıyı üslenmesine, aynı örgüt Pakistan'da da saldırılar yapıyor. Büyük Belucistan için ABD, İngiltere ve İsrail tarafından desteklenen, beslenen, silahlandırılan, örtülü operasyonlarda kullanılan bir "İslamcı örgüt" Cundullah. ABD ve İngiltere'nin, jeopolitik hesapları, enerji planları için projelendirdiği Büyük Belucistan için kurulan ve harekete geçirilen bir örgüt. "İslamcı" olmasıyla sempati toplarken ABD ev İngiltere adına Pakistan'ı ve İran'ı sarsıyordu.
Ağustos ayının ilk günlerinde "Cundullah" örgütünün lideri olan Abdülmelik Rigi'nin kardeşi Abdülhamid Rigi, örgütün İran topraklarındaki saldırılarını ABD'nin talimatıyla yaptığını açıkladı. Cümleleri aynen şöyleydi:
"Cundullah'ı ABD kurup destekledi. Talimatlarımızı ondan alıyorduk. Kime saldırıp kime saldırmayacağımızı ABD'liler söylüyordu. Para ve teçhizat onlar tarafından veriliyordu."
Türkiye PKK ile uğraşırken aynı güçler, Cundullah gibi, PJAK'ı eğitmiş, silahlandırmış, finanse etmiş ve ellerine hedefler tutuşturup İran'a gönderilmişti. Üç ülke bu örgütü Kuzey Irak'ta eğitiyordu.
Diyelim İran ABD, İngiltere ve İsrail'in düşmanıydı. Pakistan ABD müttefikiydi. Türkiye de öyle. Bu ülkeler, bir yandan terörle mücadele ederken diğer yandan "iki müttefik"i terörle istikrarsızlaştırıyordu. Peki bu denklem değişti mi? Artık PJAK'a destek vermeyeceklerini duyurdular. Cundullah'ın da sahipsiz kaldığı kanaatindeydim. Ama değilmiş, yanılmışım. Hala etkin bir şekilde kullanılıyormuş.
2007'de George Bush İran'da rejim değişikliği için, örtülü operasyonlar yapılması yönünde CIA'ya izin veren bir metne imza attı. Bu metin, Cundullah'a eğitim, finans ve silah verilmesinin, Pakistan'daki üslerden İran'a saldırmasının resmi dayanağı oldu. Bu dayanaktan önce de aynı örgüt üzerinden saldırılar zaten yapılıyordu. İşin tuhafı, aynı örgüt 2004'ten beri Pakistan'da saldırılar yapıyordu. Örgütün üst yöneticilerinden ve ABD desteğini açıklayan Abdülhamid Rigi, Pakistan'dan kovulmuştu. PJAK, ABD ve müttefiklerinin desteğiyle İran askerlerine saldırırken, helikopterler düşürecek ölçüde silah ve istihbarat desteği alırken Cundullah da İran askerlerini öldürüyor, kaçırıp kameralar önünde infaz ediyordu.
Afganistan, Pakistan ve İran'daki son saldırılar endişelerimizi artırdı. Bush yönetiminde başlatılan örtülü operasyonların, terör üzerinden hizaya sokma planlarının Barack Obama yönetimi sırasında da devam ettiğini görüyoruz. Dağlıca ve benzeri saldırılar da böyle çok boyutlu hesapların ürünüydü. Pakistan ve İran'daki saldırılarla Dağlıca'daki saldırı nitelik olarak birbirine benziyor.
Şimdi; "iyi şeyler" oluyor Türkiye'nin etrafında. Suriye ve Irak'tan sonra Türkiye-İran ilişkilerinde de önemli iyileşmeler bekleniyor. Ay sonu Başbakan Tayyip Erdoğan İran'a gidecek. PKK mensupları Kandil'den inip teslim oluyor, bir "çözüm" süreci işliyor. Ama sınırımızın öte tarafında ABD ve İngiltere tarafından desteklenen örgütler İran'ı kalbinden vuruyor, Pakistan'ı istikrarsızlaştırıyor.
İşte tam bu sırada, herkesin iyi şeyler düşünmediği geliyor aklımıza. Sürecin sabote edilebileceği, sarsıcı gelişmelerin olabileceği geliyor. PKK ile çözüm sürecine girilirken Türkiye'ye karşı bir "İslamcı" örgüt üzerinden senaryo uygulanabilir mi? Üst düzey güvenlik alarmı bu yüzden mi verildi? İsrail'le yaşanan sıkıntılar ve "İslamcı bir örgüt"ün saldırısı senaryosu nasıl bir sonuç doğurur? Bu, El Kaide mi olur yoksa adı duyulmamış yeni bir örgüt mü? Bir sorun çözülürken başka bir zaaf alanı mı oluşturulur?
Endişe etmemek mümkün değil!