ABDULLAH İSKENDER
Halihazırdaki Türk-Kürt krizi, Arap dünyasındaki vatan ve devlet kavramının yoruma açık olduğunu bir kez daha teyit ediyor. Türkiye'deki Kürtlerin sorunu bir Türkiye sorunu ve merkezi bir ulus-devletin büyük bir etnik ve kültürel azınlığa 'eşit' muamele etme biçimiyle ilgili. PKK'nın bu sorundan kaynaklanması, Türkiye devletinin, Kürtlerin kültürel ve insani taleplerine yönelik yeni açılımının derinleşmesine katkı yapmadı. PKK'nın Kuveyt'in kurtuluş savaşı ve Irak devletinin zayıflaması sonrası Kuzey Irak'a taşınınca, yarattığı güvenlik sorunu da Irak Kürdistanı'na taşındı. Fakat bölgedeki yeni Kürt 'otoritesi', Türk devleti ve Irak devleti, uluslararası sınırların ve ulusal egemenliğin varlığını dikkate almakta başarısız oldu. Aynı zamanda güvenlikle ilgili meselelerin, komşu ülkelerin birbiriyle ilişkilerinin değişmez kriterleri aşıldığında, temel sorunu çözmeksizin yeni sorunları körükleyen ihlallere dönüştüğünü de dikkate almadılar.Bağdat'la imzalanan ve PKK'nın izini sürme hakkı veren güvenlik anlaşmalarına rağmen geçmişteki Türk müdahaleleri sorunu kötüleştirdi. Önceki Irak yönetimi, Türkiye'nin Kuzey Irak'a askeri müdahalesinin, merkezi yönetime direnen ve bu yönetimin zayıflığından yararlanmaya çalışan Iraklı Kürtlerle mücadelede kendisine güç sağladığını düşünüyordu.
Mevcut krizde bu durum tekrarlanıyor. Zira Irak devletinin tutumu, bağımsız ve egemen devletlerin ilişkilerine hükmeden kavram ve kısıtlamalar ışığında değil, siyasi çıkarlar gölgesinde belirleniyor. Kuzey Irak Kürt yönetimi, PKK'yla mücadele konusunda aciz olduğunu ilan ediyor. Fakat şöyle bir şüphe var: Acziyet gerekçeleri, merkezi yönetimin Kürt işlerine müdahale hakkının bulunduğunu kabullenmemesinde saklı. Irak ve Türk içişleri bakanlarının vardığı son anlaşmanın reddedilmesinin anlamı bu. Diğer yandan, sınır ötesi bir Kürt-Kürt dayanışması olduğuna dair de bir şüphe var. Böyle bir dayanışma, savaşa ve Irak'ın ulusal egemenliğinin çiğnenmesine yol açabilir.
Iraklı Araplar da bu durumdan uzak değil. Zira Şiilerin Kürtlerle federasyon konusundaki anlaşmaları, ihtilafın bir Kürt-Türk krizi olduğuna ve Kürtlerin hassasiyetinin gözetilmesi gerektiğine dair bir yaklaşım içeriyor. Sünnilerse bir Türk askeri müdahalesinin Kürt özerk yönetimini, dolayısıyla da federasyon talebini zayıflatacağını düşünüyor.
İran ve Suriye'nin de işine geliyor
Kürt azınlığa sahip ve Kürt sorunuyla ilgili olan İran ve Suriye, siyasi ve barışçıl çözüm çağrılarına rağmen Türk müdahalesini meşrulaştırıyor. Zira İran barışçıl çözümden yana olduğunu açıklasa da, kendisi böyle bir çözüme başvurmuyor; hatta topçuları Irak'ın sınır bölgelerine yönelik bombardımanı durdurmadı. Suriye de Türkiye'nin Kürt 'terörü tehlikesini' vurmaya hakkı olduğunu ifade etti. Tahran ve Şam, kültürel ve insani haklar isteyen Kürt vatandaşlarını desteklemekle suçladıkları Kürt bölgesini zayıflatmak için, Irak'ın bağımsız bir devlet olarak egemenliğini dikkate almıyor.
Sorunun sahibi Türkiye'deyse 'dışarıdaki' Kürt tehdidinin orduyla AKP arasındaki uzlaşının başlangıç noktasını oluşturduğu, PKK'nın da terörist bir örgüt olsa bile Irak'ın değil Türkiye'nin Kürt şartlarının ifadesi olarak kaldığı ortaya çıkıyor. Bu durum, başkalarının yararlanacağı ve sorunun özünü çözemeyecek bir operasyonla Irak'ın egemenliğinin daha fazla ihlal edilmesini değil, Türkiye içinde bir çözüm gerektiriyor.
(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 23 Ekim 2007)