Perihan Mağden/Radikal
Maksat Askerlik sağ olsun!
Geçenlerde bir yazısında ülkenin sayılı çapaadamlarından Mehmet Ali Birand, eliştiriyordu Güneydoğu'da Bitmek Bilmeyen Savaşımız'a dair anahaberlerin tutumunu/yaklaşımını/zoraki yer hareketlerini.
Her bülten AMA her bültende, böyle Genelkurmay tarafından servis edilen orayı ya da burayı (tercihen K. Irak toprakları) bombalama görüntüleri.
'REKLAMLARI İZLEDİNİZ' diye tanımlayabileceğimiz bu kuşakların ardına ve öncesine de diğer ('normal'?) haberler dolduruluyor.
Ağır Militarist 1 Dil, yurdun ana haberlerinde haftada 6-7 kez, artık tuhaflık sınırlarını zorlayan bir monotonluk/vazifeşinaslıkla önümüze sürülüyor.
Vecdi Gönül Meclis'te (Meclisimizde, diyemeyeceğim) geçen gün 'askerlik çağındaki yükümlü sayısını 14 milyon 306 bin 525' olarak açıklıyor.
Hatırı sayılır bir rakam; değil mi? Yani 14 milyon küsur gencimiz, 30 yılı aşkın süredir bitirilmeyen bir iç savaş yüzünden, ÖLME ve ÖLDÜRME İHTİMALLERİNİN OLDUĞU 'vatan hizmetlerini' yerine getirebilmek üzere sıraya girmiş bekleşiyor.
O kadar değil- tam.
14 milyon kişiden '1 milyonunun tecilli, yoklama kaçağı ve bakaya durumunda olduğunu da' lütfedip açıklıyor Milli Savunma Bakanımız.
'Lütfedip'; zira DTP milletvekili Akın Birdal, Vecdi Gönül'ün yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde 'vicdani redcilerle ilgili nasıl bir yasal düzenleme yapılacağını' soruyor.
Bu 'fantazi' soruya (olsa gerek) cevap vermeye tenezzül etmiyor Vecdi Gönül. Yukarda alıntıladığım koca koca sayıları veriyor.
'Halkı askerlikten soğutmak' gibi nerdeyse 'spiritüel': zira tanımötesi/muğlak/psikolojik bir ceza kanunu maddesiyle vicdani reddi savunan yazarların yargılandığı bir ülkede, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ (ve değişmesini pek de arzu etmediğimiz) ÖZEL KOŞULLARDA 'vicdani redcilerle ilgili yasal düzenleme yapmaktan' çok daha mühim işlerimiz var, pek tabii ki.
Savaşmak; ve Bu Savaş'ın reklamını mütemadiyen yapmak ve yaptırmak gibi.
Diğer taraftan PKK'nın varlığını Kürt Meselesi'nde 'bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmak' kararlılığını, fırsat buldukça yineleyen DTP'lilerin DE bulunduğunu gözönüne alırsak-
'Vicdani Red bir insan hakkıdır', pek temel önermesinin/talebinin Bu Topraklar'da neden samimi bir savunma çizgisi haline getirilmediğini/getirilemediğini hemen-cecik anlarız.
Saygı Öztürk '33 Kurşun' adlı kitabı için Vecdi Gönül'e "Neden komutanlar şehit olmuyor?" "Güneydoğu'da HEP gariban çocukları şehit ediliyor" KURU İFTİRASINI, soru olarak yönelttiğinde GEREKEN CEVABI alıyor:
"Askerin nereye gideceği tamamen bilgisayarla belirleniyor. Torpil diye bir şey asla yok. Bir ara Tansu Çiller'in oğlunun askerliği devamlı basında yer alıyordu. Şu bilinsin ki, kurada kim nereye çıkıyorsa oraya gidiyor. Bakan, milletvekili, siyasetçi, bürokrat diye bir ayrım yok. Bir tek ricaları, başvuruları dikkate almaya çalışıyoruz."
LÜTFEN yanlış anlamayın Septik Okur! Üniversite mezunu bazı gençlerimiz yedek subaylığı bazıları da kısa dönem er olarak askerliklerini yapmayı yeğliyorlarmış.
Böyle bir seçim kanun gereği olduğu için, bunlar dikkate alınıyormuş- o kadar.
Şimdi generallerimizin, üst düzey bürokratlarımızın evlatları pek tabiidir ki, üniversite bitirmiş olacakları için, doğru seçimleri yapıp 'şehadet makamına erişemeyecekleri' yerleri tercih ediyorlardır ya da üst sınıfların çocukları ekstra ekstra talihlidirler: Tansu Çiller'in oğlu misali 'en büyük şehir İstanbul'da bir hastane'yi filan buluyorlardır. Bilgisayarla. Kuradan.
Yalnız Bursalı iki ailenin üniversite mezunu oğulları şehit düştüklerinde, kopardıkları kıyameti ve 'Benim oğlum şehit düşmedi' şeklindeki 'yakışıksız' 'ileri' 'fevkâlâde huzur bozucu' beyanatlarını hatırlamanızı isterim.
Sonra, orta sınıflardan kimsenin çocuğu 'isabetle' şehit düşmedi! Bizler de televizyonlarda böyle isyankâr/savaş karşıtı/çocuğun değeri ağırlıklı haykırışlara muhatap
olmak durumunda kalmadık. Ruhlarımız; "Şehitler ölmez/Vatan bölünmez', 'Oğlum öldü; şimdi ikincisini alın askere!' diye feryat eden alt sınıf anne-babaların haykırışları sayesinde muazzep olmaktan korundu. Sükut, teselli ve devamlılık hissi, buldu.
Benim, Teşvikiye'den üç, Levent Camii'nden iki şehit cenazesi kalktığı takdirde DAHİ bunca yıldır sürmekte inat eden savaşa karşı Bana Uzak Savaş Bin Yaşasıncı
Beyaz Türklerin kıyametleri kopartıp, savaşa 'yaklaşımlarını' yüz seksen altı derece değiştireceklerine dair bir kanaatim var, her nedense.
Ama Uluğ Askeriyemiz'in 'sorgulanamazlığı' için Bu Özel Koşullar (içinden çıkamadan bulunduğumuz) ne denli gerekli ise, Kürt Militarizm Derebeyleri için de bu
'süreklilik' o kadar önemli.
Bu Savaş kimlerin gücüne güç, mevkiine sarsılmazlık, statüsüne sorğulanamazlık katıyor- ona bakalım.
Cinayet Romanları'nda öyle yapılır değil mi? 'Kime yaradı?' Bu soruyla başlanır.
Cevap, romanlarda bazen çok karışık/çok umulmadık/çok gizli olabilir.
Bu Topraklar'da çok açık.
Bakmamız işine gelmeyenlerin gücünden korktuğumuz, bu denli korktuğumuz sürece Evlatlarımız ölecek.
Bizimkiler değil de; bizim kaale almadıklarımızın evlatları yani. Ölmeyen şehitlerimiz.