Dün; Anadolu Ajansı’ndan, “haber merkezimiz”den ve “Ankara büromuz”dan gelen haberlerde ağırlık, “2 konu”daydı:
“Fetullahçı Terör Örgütü!”
“PKK Terör Örgütü!”
Meselâ şu haberler:
l “İzmir Merkezli Paralel operasyonunda 36 kişiye tutuklama talebi.”
l “PKK’nın Kırklareli’ndeki öğrenci derneği kapatıldı.”
l “Paralel Yapı’nın telefon dinleme taleplerine onay veren 100 hakime inceleme.”
l “2010 KPSS’de çalınan sorularla ilgili olarak gözaltına alınan 3 kişi adliyeye sevkedildi.”
l “Adana’daki Casusluk Dâvâsı’nda 9. duruşma dün yapıldı.”
l “Teröristlere 3 bin 500 metrede ağır darbe... Buzul Dağı ve İkiyaka Dağları’nda PKK’ya ağır darbe vuruldu... Bu bölgede, son 1 ayda 119 terörist öldürüldü... Silvan’da da 6 PKK’lı öldürüldü.”
l “PKK’nın Elçi’sine 7.5 yıl hapis talebi!.. PKK’nın terör örgütü olmadığını iddia eden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hakkında hazırlanan iddianame kabul edildi... Tahir Elçi, 7.5 yıl hapis talebiyle yargılanacak!”
l “Paralelci 4 savcı firarda!”
ÖRGÜTLER, SADECE KULLANILIR!
Gördüğünüz gibi, “Türkiye’nin gündemi”nde 2 konu var:
“Paralel ve PKK”
Her iki “illegal örgüt” de;
“Türkiye’nin istikrarını, istikbalini ve istiklâlini tehdit ediyor!..”
Ne var ki;
Türkiye, Allah’ın izniyle en yakın zamanda bu “2 belâ”dan da kurtulacaktır!..
Belki “erken” kurtulacak, belki “geç” kurtulacak... Ama, mutlaka kurtulacak!..
Çünkü demokratik ülkeler, kendilerine “muhatap” olarak “örgüt”leri değil,“devletleri” seçerler!..
Tamam;
Örgütleri “taşeron” olarak kullanırlar, onlar vasıtasıyla bazı ülkelere“zarar” verdirirler ama “son kullanma tarihleri dolduğunda” da, kullandıkları örgütler, “içine sümkürülmüş kâğıt mendil” gibi, buruşturulup çöpe atılır!..
İşte, “örgüt”lerin öngöremediği akıbet budur... Zannediyorlar ki, “taşeron”olarak ömür boyu kullanılacaklar!.. Zannediyorlar ki, “musluk” hep açık kalacak ve kasalarına hep “para” akacak!..
Oysa, büyük devletler, istihbarat örgütleri ve çeşitli güç odakları;“üzerlerine binmeyeceği eşeklerin önüne ot atmazlar!”
İşte bunun en son kanıtı;
Dünkü gazetelerde, şöyle bir haber vardı:
“Türkiye’nin kararlı tutumu meyvelerini veriyor... ABD, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah yardımını durdurdu...
ABD’nin Irak ve Suriye’de yürüttüğü operasyonun sözcüsü Albay Warren konuyla ilgili olarak dedi ki; ABD’nin ve NATO’nun müttefiki Türklerin kaygılarını göz önüne aldık ve artık YPG’ye silah-mühimmat yardımını durdurduk!”
CIA, NE İSTER?
Olacağı buydu:
Bu, “ABD’nin ilk satışı” değil!..
Bugüne kadar “kullandığı” kişi ve örgütlerden hangisini satmadı ki, PYD’yi satmasın!..
Sadece PYD’yi değil, en yakın zamanda Paralel İhanet Çetesi’ni ve PKK’yı da satacaktır...
Saddam’ı nasıl sattıysa, Kaddafi’yi nasıl sattıysa; PYD’nin başındaki Salih Müslim’i de, PDY’nin başındaki Fetullah Gülen’i de satacaktır!..
Eski FBI Ajanı Sibel Edmonds’a göre; ABD’nin, Batı’nın ve CIA’in yapmak istediği şey; “Söz konusu hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmektir. Ki bu sistem, uzun seneler son derece düzgün bir şekilde çalışmıştır!..
CIA’in planı, Türkiye’yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti. Ilımlı İslam projesini Ortadoğu’da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA’in Gülen’le hiçbir sorunu yoktu. Gülen, iyi bir uşak olmuştu, emirleri harfiyen uyguluyordu!..
Erdoğan, CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti... Boyun eğmeyeceğini göstermek ve bir mesaj vermek için “Milyarlarca dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin’le yapacağım” dedi. Tüm dünya bu reste şaşırdı. Bu, ABD ve NATO’nun en üst düzey kurallarından birinin ihlalianlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD silah sanayiini çileden çıkardı.
Ve Erdoğan, daha da ileri giderek; “AB’ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği’ne katılmak istediğini” söyledi.
Ve resmen başvuruda bulundu.
Bu davranış yine, çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi. Batı’nın yüz senedir kukla olarak gördüğü Türkiye, kukla oynatıcısına karşı, yani sahibine karşı isyan ediyordu...
Batı, zorla kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı.”
Sibel Edmonds’a göre, ABD ve Batı “kukla düzeni”ni kolay kolay yıktırmazdı ama; ne çare ki, karşılarında “Tayyip Erdoğan” vardı!..
Dolayısıyla; nasıl bir “hesap” yapılırsa yapılsın, nasıl bir “denklem”kurulursa kurulsun; bundan sonra, “Türkiye ve Erdoğan dikkate alınmak”zorundaydı!..
1 KASIM, DİKKATE ALINMALI!
Nitekim, almaya başlamışlar...
Dün, “aktaracağım” dediğim yazıyı aktarmanın şimdi tam sırasıdır...
Efendim, 4 Kasım 2015 tarihli The Washington Times gazetesinde, Jason Katz adlı yazar, “Türkiye’nin istikrarını sürdürme” başlıklı yazısında özetle demiş ki;
“Kongre ve Obama yönetiminin; ABD’nin müttefiki Türkiye’deki son 1 Kasım seçimlerini dikkate alması gerekir.
Seçim sonuçları beğenilse de beğenilmese de kesin olan bir şey var:
Türkiye; PKK ve küresel bir dinci şebeke olan Gülen hareketinin mevcudiyetinden dolayı bizim yaşadığımız güvenlik tehlikelerini yaşıyor. Türkiye zor bir bölgede bulunuyor. Türkiye’nin istikrarı, ABD’nin çıkarlarınadır, dolayısıyla Kongre, bu istikrarı tesis etmede katkı sağlayabilir. (...)
Gevşek Amerikan dış politikası bir güç boşluğuna ve düzensizliğe yol açtı. (...)
Türkiye, Ortadoğu’da gerek askerî, gerek siyasi, gerekse de diplomatikaçıdan güvenliğin yapı taşlarından olmuştur. Türkiye aynı zamanda ilgili bütün taraflarla müzakere masasına oturabilecek bir ülke olmanın rüçhaniyetini haiz. İstikrarlı, ılımlı ve müreffeh bir Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği için vazgeçilmez olmuştur. Türkiye böyle kalmaya devam etmelidir. Obama yönetimi gruba meylettiğinden Türkiye’ye daha fazla ehemmiyet atfetmek kesinlikle Kongre’ye düşer.
Doğru, Türkiye; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’de iktidara gelmesinden bu yana daha dindar bir mahiyet kesbetti. Zaman zaman Ankara, bilhassa Irak işgalinden önce, huzursuz bir müttefikti. Ancak bugünler, çok nadir bulunur. Türkiye piyasa odaklı, açık ve oldukça büyük, gelişen ekonomisiyle halen güçlü ve modern bir ülke. NATO üyesi olmasının yanı sıra işleyen demokratik kurumları var.
Ancak Türkiye’nin bulunduğu çetrefilli bölge, Kürt milliyetçiliğinden nükleer emelleri bulunan İran ve IŞİD’e varıncaya kadar tehlikeler arz ediyor. Türkiye’nin iç huzuru ve demokrasisini tehdit eden ve ABD’den kaynaklanıyor gibi görünen bir iç tehlike de söz konusu.
GÜLEN BÜYÜK TEHDİT
Modern Türkiye dokusuna yönelik en büyük tehditlerden biri de ülkeyi ve çağdaşlığa olan bağlılığını istikrarsızlaştırdığı görülen dinci Gülen Hareketi’dir. Anayurdu Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülke tarafından yasaklanan bu yapılanma açıkça muhafazakar dini idealler güdüp modern toplumlara sızıyor.
Bu yapı, Türkiye’nin yargı, emniyet ve basın kurumlarına sızmak için milyarlarca dolar harcayıp açık ve gizli gücünü hükûmete meydan okumak üzere kullandı. Bu değişikliklerin Türkiye’yi kesinlikle daha az Batılı bir istikamete sevk ettiği aşikar.
Gülen hareketine bağlı savcı ve polisler, uydurma suçlamalarla kıdemli ordu muvazzaflarının peşine düştü, yasadışı yollarla telefonları dinledi ve laik gazetecileri hapse attı. Bunlar, yasalarda küçük fakat gerçek değişikliklerle yapıldı.
Türkiye’deki Gülen hareketi, başka ülkelerde medreselerin yaptığı gibi çocukları modern Türkiye ideallerinden uzaklaştırmak için farklı isimler altında faaliyet gösteren okul şebekelerinden istifade ediyor.
ÖĞRETMENLERİ DEĞİŞTİRİYORLAR
Şaşırtıcı bir şekilde Gülen hareketi, kurucusunun da sürgünde yaşadığıABD’de faaliyet gösteriyor ve bünyesinde kayıtlı çeşitli kâr amacı gütmeyen kurumlar da bulunuyor. Bu kurumların birçoğu şimdi FBItarafından soruşturuluyor.
Gülen hareketinin faaliyet tarzı özel okulların kurulmasına dayanıyor. Her ne kadar ABD, gençliğinin eğitimini iyileştirmede destekten yararlanabilirse de Gülen hareketi ‘normal’ Amerikan okulları gibi başlıyor,liyakatli öğretmenler tutuyor fakat bu öğretmenler kısa süre sonra Türkiye’den getirilen Gülen hareketine bağlı öğretmenler ile değiştiriliyor.Bir diğer ilginç nokta ise bu okulları kurmak için kullanılan büyük paraların kaynağını kimse tespit edemiyor!..
Önemli ve istikrarlı bir güç ve güvenilir bir dost olan Türkiye’yi desteklemek Türkiye’nin çıkarınadır. Kongre genel anlamda Türkiye’nin istikrarını daha fazla dikkate alarak işe başlayabilir. Kongre bilhassa,Gülen hareketi okullarını ve nasıl finanse edilip yönetildiklerini incelemelidir. Kongre aynı zamanda; Gülen hareketinin müttefikimiz Türkiye’nin doğa ve çehresini neden aktif bir şekilde değiştirmeye çalıştığını da incelemelidir. Ve bunu bir an önce yapmalıdır!”
ÜZERLERİ ÇİZİLDİ
Jason Katz’ın The Washington Times’taki yazısı, bana hayli enteresan geldi...
Sizin de okuduğunuz gibi;
The Washington Times gazetesi; “Türkiye’nin istikrarı için, PKK ve Gülen hareketinin bir an önce gözden çıkarılmasını, üzerlerinin çizilmesini”tavsiye ediyor!..
Bu da demektir ki;
PKK’nın da, Paralel İhanet Şebekesi’nin de “son kullanma tarihi”dolmuştur!..
Öyle olmasa; FBI, “Amerika’daki Gülen okulları”nı sıkı takibe almaz, bazılarını kapatmazdı!..
Öyle olmasa; PYD’ye yapılan silah yardımını devam ettirirlerdi!..
Daha açık söyleyeyim:
PKK ve Paralel’in defteri, bu yıl değilse bile, inşallah 2016 veya 2017’de dürülecektir!..
Yaşarsak, hep birlikte göreceğiz!..
Murat Ülker’e, şimdilik maalesef teşekkür edemiyorum!
Akit’in dünkü Yayın Kurulu toplantısında, arkadaşlar dediler ki; “Söz verdiğin gibi, artık Murat Ülker’i alkışlarsın herhalde... Şehir Üniversitesi Rektörlüğü’ne Ali Atıf Bir’in getirilmesi üzerine ilk yazıyı yazan ve konuyu sürekli gündemde tutan sen oldun...
Son olarak da, Ali Atıf Bir görevden alınınca, Murat Ülker’i alkışlayacağını ve onu öven bir yazı yazacağını söyledin...
Hadi, alkışla Murat Ülker’i... Öyle ya; dün attığı twitle, Ali Atıf Bir’i görevden aldığını, yerine de Cengiz Kallek’i getirdiğini açıkladı... Yani işlem tamam... Hadi, sözünü tut ve Murat Bey’i alkışla!”
İşin doğrusu, arkadaşlarımın “gaz”ına gelip, bir “teşekkür” yazısı yazmak istedim ama, ne yalan söyleyeyim, içimden gelmedi... Murat Bey’i yakinen tanıdığım halde, bir “katakulli” olabilir diye endişe ettim ve “teşekkür”yazısını; “Ali Atıf Bir, Şehir Üniversitesi’nden tamamen gidinceye kadar”erteledim!..
Öyle ya; tepkiler üzerine Ali Atıf Bir’i “rektörlük”ten alan Murat Ülker, onu, ya “İletişim Fakültesi Dekanlığı”na getirirse!.. O zaman ne yaparım ben?..
En iyisi mi; “Ali Atıf Bir’in Şehir Üniversitesi ile bağının tamamen koptuğunu” görünceye kadar beklemek!..
O zamana kadar “teşekkür” yok!
yeniakit