PKK"nın imamı... Diyarbakır"da Cuma, Bodrum"da Kuma!

Hasan Karakaya

Hafıza-i beşer, "nisyan" ile malûldür, demiş eskiler... Yani, insanoğlunun "hafıza"sı, unutmaya meyyaldir... Ben de unutmuştum, aylar önce anlattığım "fıkra"yı... Ama, son gelişmeler, tam bu fıkraya uygun...

Hatırlarsınız... Bir "Kürt vatandaş" otobüse binmek üzere, otogarda bekliyormuş... Derhal gazeteciler çevirmiş etrafını... Kameralar çalışmış, mikrofonlar uzatılmış...
O günlerin "gündem" konusuyla ilgili sorular yöneltilmiş kendisine...
Vatandaş;
"Allah devletimizden, hükümetimizden razı olsun!.. Tuttukları altın olsun!.. Çok iyiyiz, çok mutluyuz!" gibi lâflar etmiş!..
Biraz sonra, "mikrofon"lar çekilmiş, "kameralar"ın ışıkları sönmüş!..
Gazeteciler, işlerini bitirip, gitmiş...
Onlar gidince, Kürt vatandaş başlamış sayıp, dökmeye:
"Bunların boynu altında kalsın!.. Çalışacak işimiz, yiyecek ekmeğimiz yok!.. Perişan ettiler bizi!.. Açız, açıktayız, muhtacız!..
Her gün vergi, her gün zam!..
Çekilir mi bu be?"
Olayı başından beri izleyen yanındaki yolcu şaşkın...
Merak edip, sormuş;
"Madem öyle, biraz önce söylediklerin neydi peki?"
Omuz silkmiş Kürt vatandaş;
"O mu?.. O, benim resmî görüşümdü!..
Şimdi söylediklerim ise şahsî görüşüm!"
Doğrusunu söylemek gerekirse; sadece "Kürt vatandaş"ın değil, belki de hemen hepimizin, özellikle de "siyasî"lerin tavrı böyle!..
Ortada; "kameralar" önünde açıklanan bir "resmî görüş" var, bir de "ikili sohbet"lerde veya "kapalı kapılar" ardında dile getirilen "şahsî" ya da "aslî" görüşler!..
DEMİRTAŞ"IN ÇELİŞKİSİ!
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş"ın, gazetelerde yayınlanan demecini okuyunca, işte bu fıkra geliverdi aklıma.
Selahattin Demirtaş; "Apo"nun posterleri"nin asıldığı, "Apo"ya özgürlük" sloganlarının atıldığı BDP Kongresi"ne "soruşturma" açılmasına tepki gösterip, demiş ki;
"PKK"nın siyasî kolu olsak, bunu söylemekten çekinmeyiz!.. Ama, ortada iki farklı yapı var ve bunların gerek örgüt modeli, gerek mücadele ve karar alma şekli birbiriyle hiç uyuşmaz."
Sormak lâzım Bay Demirtaş"a;
"PKK" ile "BDP" nasıl "iki farklı yapı"dır ki; hep aynı şeyleri istiyorlar!..
Meselâ, "özerklik" isteyen PKK, onun alt yapısını hazırlamaya çalışan da BDP değil midir?..
Şu hâle bakın;
PKK, Kandil"den "özerklik" diye bastırıyor, Diyarbakır"da BDP"nin yayın organı "Barışın Sesi" dergisi, "özerk hukuk sistemi"ni tanıtıyor!..
PKK"nın Kandil"deki elebaşısı Murat Karayılan, bir söyleşide; "Bizim dinimiz İslâm değil, Zerdüştlüktür" diyor, BDP, hemen "İslâm"ı sulandırma" kampanyası başlatıyor!..
Ama, buna rağmen, yine de "doğru"yu söylüyor Selahattin Demirtaş!.. Gerçekten de, PKK ile BDP, birbirlerinden "iki farklı yapı"dır!..
Öyle ya;
PKK "dağda"dır, BDP ise "ovada!"
PKK, "patron"dur,
BDP ise "ırgat!"
PKK "işveren"dir,
BDP ise "taşeron!"
Yani, "birbirlerinden farklı"dırlar!..
PKK, "aslî görüş" sahibidir,
BDP ise, "resmî görüş"ü dillendirir!..
"Kürt vatandaş" fıkrasında olduğu gibi; nasıl ki "resmî görüş" ile "şahsî görüş" birbirinden farklıdır, PKK ile BDP"nin görüşleri de; işte böyle, birbirinden farklıdır!..
Ama, "asıl" olan, "aslî görüş"tür!..
Yani, PKK"nın görüşü!..
Çünkü BDP, "uygulayıcı"dır!..
ÖZDE MARKSİST, SÖZDE DİNDAR!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim "resmî görüş-şahsî görüş" farklılığını ortaya koyan bir başka olaya!..
"BDP"nin resmî görüşü" nedir;
"T.C. imamlarının arkasında namaz kılınmaz... Biz de, Müslüman Kürt halkını kafalamak için Müslüman görüntüsü vermek zorunda olduğumuza göre, meydanlarda, çadırlarda sivil Cuma namazları kılmalıyız!.. Sivil Cuma namazları ve sivil teravih namazları kılmalıyız ki; Müslüman Kürt halkı, bizim Marksist-Leninist ve hatta Stalinist ideolojiden yana olduğumuzu fark etmesin!"
Bunu yaptılar mı?..
Yaptılar!..
"Teoriysen"leri, "Marksist, Leninist" ve hatta "Stalinist" bir örgüt olan PKK tarafından kurdurulan Ada-Der"di... Yani, Anadolu Din Adamları Derneği!..
İşbu bu derneğin başında da; Ubeydullah Özmen adlı bir "imam" veya Kürt vatandaşların deyimiyle "mele" vardı... Onlar, "molla"ya "mele" derler!..
Mele Ubeydullah, başkanlığını yaptığı Ada-Der vasıtasıyla, BDP"lilere "Kürtçe ezan, Kürtçe hutbe ve Kürtçe mevlid" öğretiyor, zaman zaman tatbik ettiriyordu!..
Gerçi, İslâm"da; "kadın-erkek karışık Cuma Namazı kılınmaz"dı, ayrıca Cuma Namazı"nın farzı "4 rekât" değil, "2 rekât"tı ama BDP"nin kıblesi "Kâbe"ye bakmıyordu ki!.. Onlar, "Kandil"i kıble edinmişlerdi!.. Dolayısıyla, "Kandil talimatlı namaz" da, olsa olsa böyle olurdu!..
Hem, amaçları;
"Namaz" kılıp "Allah"ın rızası"nı kazanmak değildi ki!.. Amaçları, Müslüman Kürt halkına "dindar" görünüp, onların "oy"larını, Kandil"in de "aferin"ini almaktı!..
Malûm; "Kürtçe ezan" okuyup, "sivil Cuma namazları"nı kıldılar!.. Namazlar, "seçimlik namaz" olduğu için de, seçim bitti, "sivil Cuma namazları" da bitti!..
"Sivil Cuma Namazı" ve "Sivil Teravih" derken, epey "yorulmuş" olmalılar ki, "yorgunluk atmak" için, soluğu Bodrum"da aldılar!..
Bir yandan "polise taş atmak"tan, bir yandan "sivil namaz" kılmaktan en çok yorulan Bengi Yıldız olmalıydı ki, kapağı Bodrum"a ilk atan o oldu!..
Eee, Bodrum bu!.. Oraya "kadınsız" gidilmez ki!.. Bengi Yıldız; eşi, oğlu ve kızını Malatya"ya gönderip, "metres"ini koluna taktı ve ver elini Bodrum!..
Gerisini biliyorsunuz!..
Ramazan ayında "çivileme!"
Oruç gününde "biralama!"
"Resmî görüş" ile "aslî görüş" işte yine birbiriyle çatışmıştı!..
Diyarbakır"da "namazlama!"
Bodrum"da "biralama!"
MELE"YE DEĞİL, EL"E BAK!
Bu "ruhsal çatışma"yı yaşayan, sadece Bengi Yıldız değildi elbette... Bengi Yıldız bunu yapar da, Mele Ubeydullah yapmaz mı?.. Onun başı kel mi?.. Hem o, "imam"dı, "önder"di!..
Önden giden o olmalıydı!..
Her ne kadar;
"İmamın sarığı beyazdır, leke götürmez" denilse de; Ubeydullah Özmen, özde imam değildi ki, o "sözde imam"dı!..
Ona, Diyarbakır"da "baş imam" diyorlardı ama onun asıl uzmanlık alanı "baş imamlık" değil, "kalça imamlığı" idi!..
Ki, Bodrum"da, sevgilisi Şennur Çelikkol ile birlikte güneşlenirken, nasıl bir "kalça imamı" olduğunu kanıtladı!..
Şennur Çelikkol, şezlongun üzerine sereserpe uzanıp güneşlenirken; aldı eline "koruyucu krem" şişesini, sevgilisine sürdü de sürdü!..
"Kalçaları"na da sürdü, "sırtına" da!.. Ki, Şennur Hanım, "istakoz" gibi kızarıp da, "amele yanığı" olmasın!..
Haa, Mele Ubeydullah"ın nikâhlı eşini mi merak ediyorsunuz... Onu da söyleyelim...
Efendim, "PKK"nın tayin ettiği" başimam Ubeydullah, Bodrum"da sevgilisiyle birlikte "açılım" yaparken, eşi Ruhaşah Hanım, evinde "kapanım" yapmış!.. Kadıncağız, üzerine getirilen "kuma" yüzünden "koma"lara girmiş, iyi mi?..
Demek oluyor ki;
BDP cephesinde işler böyle yürüyor;
Diyarbakır"da "sivil namazlama",
Bodrum"da "kalça sıvazlama!"
Ya da; Diyarbakır"da "Cuma"lama,
Bodrum"da "kuma"lama!..
İnsan merak ediyor;
BDP"lilerin Diyarbakır"daki "tüzel tavır"ları ile Bodrum"daki "özel tavır"ları hep böyle midir?..
Yani, Güneydoğu"daki "Müslüman Kürt halkı"na başka, "Bodrum ahalisi"ne başka mı görünürler!..
KIZI "VİTRİN SÜSÜ" MÜ?
Tam bunları düşünüyordum ki;
Takvim gazetesi, "PKK"nın tayin ettiği başimam"ın "kızının fotoğrafı"nı da yayınladı...
Ubeydullah Özmen"ın kızı Hacer Özmen de, "BDP Ankara İl Yönetim Kurulu Üyesi"ymiş, iyi mi?..
Hem de;
"Tepeden tırnağa tesettürlü!"
Hacer Hanım, "PKK yanlısı eylemler"de "başörtülü" olarak boy gösteriyormuş!..
PKK"nın veya BDP"nin, onu bir "vitrin" olarak kullandığı ifade ediliyormuş!..
Demek oluyor ki;
PKK veya BDP, "başimam" tayin ettiği Ubeydullah Özmen"i, "Müslüman Kürt halkı"na gösterip; "Kim diyor bizim Marksist-Leninist olduğumuzu?.. İşte sivil imam, işte sivil namaz" diye kakalayıp, onları kafalamaya çalışıyor!..
Mele Ubeydullah da, herhalde; "Kim diyor benim çakma imam olduğumu?.. İşte kızım, işte tesettür!" diyordur ya da bundan sonra diyecektir!..
Tabiî;
"Müslüman Kürt halkı" yutarsa!..
"Mele"ye değil, "el"e bak, ele!..
"Kalça"ya krem sürüyor!..
Böyle olur, PKK"nın sivil imamı!..


IKEA... İsveç toprağı değil!
Hatırlarsınız... Ramazan ayı ortalarında IKEA Bayrampaşa Mağazası ile ilgili bir yazı yazmıştım... Bir vatandaş; "nerede namaz kılabileceğini" sorduğunda, bir IKEA görevlisi; "Burada namaz kılacak yer bulamazsınız... Çünkü burası bir İsveç toprağıdır" demişti.
Ben de, bunun üzerine; IKEA"daki bu "emeğini değil, ruhunu satan" görevliden başlamış, "köfte"sinden çıkmıştım!.. Sonra, IKEA Türkiye ülke müdürü Fuat Atalay"dan bir mektup aldım... Ardından da, IKEA Denetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yılmaz geldi ziyaretime...
Dedikleri şuydu: "Evet, IKEA"da mescid yok ama biz tüm çalışanlarımız ve müşterilerimizin dinî inançlarına saygılıyız... Mağazalarımız, bulundukları lokasyon itibariyle alışveriş merkezlerine entegre konumda planlanmış olup, bu alışveriş merkezlerinin tümünde mescid bulunmaktadır."
Dedikleri mescid; IKEA"da değil, "İstanbul Forum"da bulunuyor... Oklarla da, mescidin yönü gösteriliyor... Ama bizim tek derdimiz "mescid bulunmayışı" değil ki!.. Bizim derdimiz; "Burası İsveç toprağı" diyen "küstah" görevliye haddinin bildirilmesi!.. Neyse, onun da icabına bakılmış!.. Dilerim, bir gün "mescid"e de yer ayırırlar!..
"Köfte"ye gelince... Kesinlikle "domuz eti" kullanmıyorlarmış...
"Köfte"nin etlerini daha önce Pınar"dan, şimdi de Banvit"ten alıyorlarmış!.. "Belge"lerini gösterdiler, ikna oldum...
Bir de; MAPA AŞ"nin ortaklarının da, "yüzde 95"i yerli" imiş!..
Sizin anlayacağınız, "mescid" dışında bir problem görünmüyor...
Ama "yerli" mağazalara "mescid" yaptıramadık ki, IKEA"dan isteyelim...
Şimdilik, mevzuyu burada kapatıyorum...
 
AKİT