Ahmet Taşgetiren-Bugün
Bölgede Ak Parti DTP'yi solluyor. İslami cemaatler bölgede çalışıyor. DTP mitinginde 100 bin kişi toplanırken, Kutlu Doğum'da 1 milyon kişi toplanıyor. Doğu - Güneydoğu nereye? Tüm bunları Hizbullah'la birleştirdiğinizde "tehlike" anonsu tamamlanmış oluyor.
Neredeyse şöyle denecek: PKK gene de laik bir çizgi idi. DTP de öyle. O zaman bu çizgi, cumhuriyet'le daha iyi buluşur. İslamcılar olacağına bunlar olsun daha iyi! Bunlar Türkiye'deki "İslamofobi" nin yansımaları...
Ben, bölge ile ilişkide islami duyarlılığın önemli bir kaynaştırıcı unsur olduğunun altını çizdim hep. Ülke çapında "İslam azalması"nın bölgedeki ayrılıkçılığa da ivme kazandırdığını ifade ettim.
"Kardeşleşme" duygusunun yeniden inşasında da islami motifin büyük etkisi olacağına inancımı belirttim. Bu sebeple, Refah çizgisinin, bugün Ak Parti olgusunun bölgedeki etkinliğinin, Türkiye'nin bu sorunu çözmesinde büyük katkı sağlayacağına vurgu yaptım.
Türkiye'nin Batı'sından Doğusuna, bir kardeşlik - şefkat harekâtı başlamasını önerdim.
"Bir patik örün" dedim Doğu - Güneydoğu'daki çocuklar için... Ak Parti kadın kollarına, "Herkes bir kardeş aile edinsin, bir çocuğun eğitimini üstlensin" çağrısı yaptım.
"Gönüllüler oluşsun, dedim, Hristiyan barış gönüllüleri gibi, doktorlarla dağ -taş dolaşsın, hasta çocuklara, annelere ulaşsın, dedim. Hatta mümkünse Başbakan'ın eşi bu işe öncülük etsin."
Bana göre bu işi, ancak kendini aşanlar yapabilirdi. Böyle bir işe, islami duyarlılığı olanlar koşabilir diye düşünüyordum. Hatta onlara, bölge insanından duyduğum, "Afrika'daki, Açe'deki açlara kurban götürülüyor, bu bölgenin açları görülmüyor" şeklindeki serzenişleri taşıdım.
Bu ülkede herkes, ayrılıkçı duyguların izalesi için çaba sarf etmeli, kardeşliği yeniden inşa etmeye, hatta pekiştirmeye çalışmalıydı.
PKK'nın ya da başka siyasi Kürtçü akımların ektiği tohumları böyle izale edebilirdiniz.
Bunu laik, ulusalcı söylemlerle yapamazdınız, bu açık. Çünkü, laik ulusalcı söylemler, PKK'nın ya da siyasi Kürtçü hareketin öteki ucunda bir ayrılıkçı söylemdi.
İslami söylem bile, yer yer, ülke bütünlüğüne vurgu yaptığı için "Kürt realitesini gözardı etmek ve milliyetçileşmek" le suçlanmaktaydı.
Oysa öyle değildi: Türkiye'nin bütün kalması büyük kalması demekti ve büyük kalması da bu ülkede yaşayan Türk, Kürt herkes için bir büyüklük zeminiydi.
İslam, bu ülke kardeşliğinin olmazsa olmazıydı.
Şimdi, "Doğu - Güneydoğu'da İslam çoğalıyor" söylemini bir "tehlike anonsu" haline getirmekle kafalar karıştırılmak isteniyor.
-Bölgede kurbanlar kesilecek!
Ne bu?
Büyük tehdit!
-Bölgede çocuklar sınavlara hazırlanıyor!
Ne bu?
Fethullahçılar bölgeyi kuşatıyor!
-İstanbullu kadınlar Diyarbakır'da kermes açacaklar!
Ne bu?
-Yeni bir türban harekâtı!
Okullar, yatırımlar, bilmem ne...
Hepsi tehdit, tehdit, tehdit!
Bölgenin hemşehrisi iş adamlarının bile rantabl görmedikleri için yatırım yapmadıkları bir alana yatırım yapmayı "İslamcı yatırım" olarak görmek!
İşte bu fitne ve fesattan başka bir şey değil.
Fesat, devletin bazı kurumlarının kafasını karıştırmaya yönelik. "Terörü önlüyorsunuz ama, İslamcılığa zemin hazırlıyorsunuz!"
Yani "Bırakın terör kalsın ve İslamcılığı dengelesin!"
Evet, fesat bu.
Dilerim bu fesat kafaları karıştırmasın. Çünkü ülke bütünlüğü için verilen mücadele çok hassas dengelere dayanıyor. Bugün bu, gerçekten en olumlu denge noktasında Bir ucundan koptu mu, toparlanması belki de hiç mümkün olmaz. Son söz: Azami dikkat!
* * *
Soru: Fazıl Say ne yapıyor?
"Türkiye Avrupalı değil" tamtamları çalarak Türkiye'nin AB ile ilişkisini torpillemek isteyen Sarkozy'ye servis yapıyor.
Kendilerine "Avrupa'yı Türkiye'den koruma ödülü" verilirse şaşırmamak lazım.