Derin Gerçekler
Ateş deyince ilk akla gelen “Cehennem”. Ardından Şeytan.. Biz topraktan yaratıldık, o dumansız ateşten. Biz sadece topraktan değil, içinde su da vardı. Yani balçık gibi bir şey. İçinde bitki fosilleri de vardı. Öyle bir şey.. “Ekmel-i mahlukat, eşrefi mahlukat” olurken, onların toplamından süzüldük. Bu anlamda “Zübde-i kainat”ız. Yani “Kainatın özetiyiz”
Ateşe tapanlara gelince,Mecûsîdediklerimiz İran’daki ateşe tapanlar. Kökleri Zerdüşt inancına dayanır. Mesela Ezdi’ler (Halk arasında Yezidi) Şeytan’ı “Melek-i Tavus olarak takdis ederler. Onu da diğer büyük meleklerden biri sayarlar. Bu inanış Hindistan’daki Brahmanizm ile de ilişkilendirilir. Mecusilerin bazı kolları, Ateşe, İneğe, Timsaha taparlar. Bunlar M.Ö. yaklaşık 551 yıllarında Zerdüşt denilen bir kimsenin kurduğu inanışa bağlıdırlar. Mecusiler ölülerini gömmezler, hususi yaptırılan kulelerde saklarlar ve Akbabalara yedirirler. Tabi bunların hepsinin sembolik anlamı vardır, ya da onlara farklı anlamlar yüklemişlerdir.Hepsi de bir Hakikat arayışının ürünüdür aslında. Bu inanış içindeki semboller ve ritüeller, seromonilerin kiminin dinle, kiminin mitoloji / efsane ile kimilerinin Astroloji ile ya da Ecinniler ile ilgilisi vardır. Ve tabi Şeytanın insanoğlu ile savaşında kullandığı yöntemlerin sonucu olarak ortaya çıkan şeylerdir.
Ay’a yıldıza tapanlar, Sabii’ler de aslında Güneş’in ateşini ve ışığını kutsuyorlardı.
Ateşin yeryüzüne indirilmesi, elbette Allah’ın iradesi içindedir, ama mitolojiye göre, insanlar ateşi Tanrıdan çaldılar. Işıkla karanlığı aydınlattılar, demiri erittiler, vahşi hayvanları korkuttular, ateş gözlerinin aydınlığı/ışığı oldu. İlluminati, Olimpiyad meşalesi, Eğitimin meşalesi hepsi bir mitoloji ile ilgili aslında. “Aydın” aydınlanmış kişi demektir, “Aydınlanma felsefesi” de yine sonuçta aynı kapıya çıkar.
Kimi “insanlarınateşi tanrılardan çaldıklarını” söyleseler de, kimine göre, Ateşin kendisi Tanrı veya Tanrıçadır. En azındanTanrı’nın gücünü gösteren bir işarettir. Ateş’i bir dev olarak tanımlayanlar da var.Ateş“Helios” adlı “güneş dev”i’nin yeryüzüne inmiş, evcilleştirilmiş yavrusu olan bir devdir!?. Ateşin kıvılcımı, közü, dumanı, rengi, yanarken çıkardığı ses bir çok efsanevî anlatımlara yol açmıştır. “Ateş” aşka, savaşa ve daha bir çok şeye örneklik teşkil etmiştir. Mevsimler onunla anlam kazanır, mesela.
Mitolojideki Ateşi Çalan Titan’ın adıPrometheus’tur. Bizdeki tanımı ilePromete’ninAtlas, Menoitios, Epimetheus adında üç kardeşi vardı. Onu diğer Titanlar farklı kılan özelliği ise geleceği görebilmesi ve kardeşleri ile birlikte sahip olduğu üstün zeka’larıdır!?.
Atlas kimseye yabancı olmasa gerek. “Atlas Okyanusu” ve ilk, orta,liselerde ders kitaplarının yanındaki dünya haritasına da “Atlas” diyorduk. Atlas dünyayı omuzunda taşıyan adamdı.Okeanos, mitolojide, Uranus ile Gaia'nın ilk çocuğu ve ilk Titan'dır. Okyanusların kişileşmiş hali olan Okeanos, genelde uzun sakallı dev ve boynuzlu, alt kısmı yılana benzeyenbir adam olarak resmedilir..
Promete Tanrılar ve Titanlar savaşında Tanrılardan yana olur ve savaşı Tanrılar kazanır. Tanrıların tanrısı Zeus Prometeyi özgür bırakır. Promete insanlara yardım etmek konusunda Zeus’u eleştirince, Zeus Prometeyi güçsüz bırakmak için ondan ateşi geri alır. Promete de buna kızar ve bir gün OlimposTanrılarını kandırarak içlerine kadar sızar ve güneşin eteklerinden bir parça kıvılcım çalarak insanlara verir.
Bu durumu gören Zeus, aşırı öfkelenir ve doğrudan Prometheus’un evine gider. Bu sırada kardeşi ile kahvaltı eden Prometheus, kapıda Zeus’u görünce kılını bile kıpırdatmaz. Kardeşi, durumun ne olduğunu sorunca Zeus: “Benim insanları koruduğumu nasıl anlamazsın, onlar ateş ile silahlar üretip birbirlerini öldürecekler. Ormanları ve evlerini yakarak dünyaya zarar verecekler. Nasıl bunu göremezsin?” diye Prometheus’u azarlar. Prometheus ise, “Yaptığımdan pişman değilim, senin yaptıkların yüzünden insanlar aşlarını çiğ yiyorlardı, kışları donuyorlardı ve hayvanlardan korunamıyorlardı. Bunun nasıl merhamet olduğunu düşünebilirsin!” diye karşı çıkar. Durum karşında iyice öfkelenen Zeus, Prometheus'u Kafkas dağlarına / KAF dağı’na hapseder ve her gün bir kartalın ciğerini yemesi için görevlendirir.Prometheus, pişman olana kadar bu durumu çekmek ile cezalıdır. Her gün, sabah saatlerinde kartal gelip ciğerini o canlıyken ve görüyorken parçalayıp yiyor, günün akşamı ise yarası iyileşiyordu. Prometheus, asla pişman olmadı. Yaptığının her zaman arkasında durdu ve sorumluluğu da sonuna kadar üstlendi. Bir gün bir kehanet gören Prometheus, Zeus’un yeni doğacak bir çocuğunun onu tahtından indireceğini görür ve bunu da Zeus’a söyler. Zeus, bu çocuğun kimden olacağını sorunca da sessiz kalır ve cevabı anca onu serbest bırakırsa alabileceğini söyler. Durum karşısında çaresizliğe düşen Zeus, Herkül’ePrometheus’u kurtarma görevi verir. Neticede kurtulan Prometheus, evleneceği kişiyi Zeus'a söyler ve bu kadın Zeus tarafından başkası ile evlendirilir. Böylece Zeus’daölümden kurtulmuş olur.
Bir dePandora yani "tanrılar armağanı" anlamına gelen, “tanrıların tuzağı” bir hikaye var..
Efsaneye göre,Zeus Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekaya sahip Pandora'yı eş olarak gönderir.Zeus, Pandora'ya evlilik hediyesi olarak bir kutu gönderir. Bu kavanoz asla açılmamalıdır. Pandora, merakına yenilir ve kutuyu açar. Pandora kutuyu hemen kapatsa da kutunun içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılır. Kutuda tek kalan umuttur. Başka bir anlatıya göre, kutu ve içindeki kötülükPandora'yı esir alacaktır. Başka bir hikayeye göre Hermes Olimpos'a giderken sırtında çok uzaklara götürmesi gereken sandığı Pandorayabırakır. Pandora kutuyu açar, kendine ve eşininüzerine pişmanlık, kızgınlık, kibir gibi kötü özellikler, yaşadıkları güzel mekana ve bütün dünyaya kötülükler yayılır. Epimetheus sandığı son anda kapattığında sandıktan cılız bir ses gelir. Gelen ses: “Lütfen beni çıkarın. Dünyadaki kötülüklerle ancak ben başedebilirim” der. Bu sefer sandığı tekrar açarlar. Sandıktan bir kelebek uçarak dışarı çıkar. Sandığın içindeki kelebek tek umuttur. Evet, kelebekler ölmesi. Kelebekler ve arılar öldüğünde, onların başına gelen bizim de başımıza gelecek. Yani sıra bize gelecek..
Biz mitolojiye inanmıyoruz. Mitolojinin vatanı Kaf dağı/ Kafkasya, Babil/Bağdat ve Mısır’dır. Ve biz bu üçgende yaşayan bir halkız. Batı düşüncesi, inancı hepsi bu masallarla yoğrulmuştur. İsterseniz bu hikayeyi bir de o gözle okuyun inanmak için değil, batıyı anlamak için. Batı cephesinde değişen yeni bir şey yok. Olimpos tanrılarının yerini şimdi Davos tanrıları aldı! Gelin bunlara hep birlikte “Hayır / La/ No” diyelim..
Selam ve dua ile.