Star’da Perşembe günü yayınlanan yazımda, İran’la ilgili bir gün önceki yazının tamamlayıcısı mahiyetinde, İran’ın müslümanların eline geçmesinden sonraki tarih dönemleri özetlenmişti.
Ama, bazı okuyucular, o bilgilerin tekrarlanması sırasında, bugünkü İran yönetiminin Suriye’de Baas rejimince ve baba-oğul Esed’lerin diktatörlüğü sırasında işlenen cinayetlere ortak olmasına değinilmemesini yadırgamışlar.
Umulur ki, İranlı yöneticiler, Suriye’de işlenen o cinayetlerden dolayı, diğer müslüman toplumlarca kendilerine beslenen hışmın mânâsını iyi değerlendirirler.
***
Bazıları da, asırlarca sünnî İslam kültürürün en büyük ilim havzalarından birisi olduğuna değindiğim o yazıda, İran’ın 500 yıl öncelerdeki şiîleştirilmesi sırasında Şah İsmail’in sadece Tebriz’de bir haftada, hattâ kendi dayatmasına teslim olmayanları ağaç dallarında sallandırdıp, nişan aldırttığı veya başka yöntemlerle on bine yakın insanı öldürtüp yaktırdığı ve oğlunun bu cinayetlerine karşı çıkan (Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kızı olan) annesini bile öldürttüğü gibi, İran kaynaklarında da yer alan bilgilerden niçin söz etmediğimi sormuşlar. Ancak, o yazı, 19 Ocak gecesi bir tv. proğramının bir hulâsası mahiyetinde olduğundan, yer darlığı sebebiyle burada zikredilmemiş
ise de, sözkonusu tv. proğramında tarafımdan etraflıca dile getirilmişti.
***
Bu arada, bazı okuyucular da, İmam Khomeynî’yi merhûm diye anmamı yadırgamışlar. Bütün bu yadırgamalar da, İran’ın bugün gerek Irak ve Suriye’de, gerekse Yemen ve diğer yerlerde izlediği siyasetlere duyulan tepkiler yüzündendir.
***
Bu arada, Suriye Baas rejimi ve Hâfız Esed diktatörlüğünün eliyle gerçekleştirilen ve onbinlerin katledildiği 1982’deki Hama Katliâmı’na, İmam Khomeynî’nin o zaman niçin hiç bir tepki verilmediğine dair soruları da var, bazı okuyucuların.
Önce şu hususu hatırlamalıyız ki, dünya, o faciadan ancak birkaç gün sonra haberdar olmuştu. İran ise, o günlerde, Saddam yönetimindeki Irak güçlerinin İran içindeki ilerleyişlerini durdurmakla meşguldü.. Yani, dışarıda nelerin olup bittiğiyle ilgilenecek durumda değildi. Ve unutulmasın ki, o İran -Irak Savaşı sırasında Suriye, İran’ın dünyadan temin etmek zorunda olduğu silahların giriş kapısı idi ve Esed rejimi, karşılığında haracını da İran’dan yüklü şekilde alıyordu.
Yine de, o dönemde İran’ın Suriye’deki b.elçisi olan Muhteşemî’nin hatırâtında yazdığına göre, İmam’a, binlerce insanın öldürüldüğüne dair bilgi verdiğini; İmam’ın da Hâfız Esed’e, bu gibi hareketlerden kaçınmasına dair bir mesaj gönderdiğini yazmıştır.
***
Bazı okuyucular da, Afganistan’ın USA emperyalizmi tarafından işgali sırasında İran’ın B. Amerika’yla işbirliği yaptığını da iddia etmektedirler. Ben o gibi iddiaları doğrulayacak bilgilere sahib değilim. Ancak, İran -Afganistan sınırlarına yerleştirilen kocaman levhalarda bile ‘Şia kafir est.. / Şia kafirdir’ yazısı yazdıran ve de Mezar-ı Şerif’deki İran Konsolosluğu’nu ateşe verip, İranlı 14 diplomatı da öldüren ve hemen oracıkta defneden Tâlibân Yönetimi’nin, B. Amerika eliyle de çökertilmesinden İran’ın rahatsız olduğu söylenemez herhalde.
***
Buna rağmen, sözünü ettiğim tv. proğramında, sunucunun proğramı kapatırken, ‘İran toplumuna İslamî bir toplum denilebilir mi?’ şeklindeki son sorusuna, aslen İran’lı olan bir laik kişi, ‘İran’da ateizmin, sekuler düşüncenin giderek yaygınlaştığına’ dair sözlerinin doğruyu yansıtmadığı, ‘Yönetimin yanlış siyasetleri ile toplumun tamamına mal etmemek gerekir. İran’ın büyük halk kitleleri ile, Anadolu’nun geniiiş halk kitleleri arasında ufak-tefek farklılıklar dışında temel bir aykırılık yoktur ve İran toplumu, evet, İslamî bir toplumdur.’ görüşü bu satırların sahibince dile getirilmiştir.
***
5 yıldır devam eden Suriye Buhranı’nda ise, bugünkü İran Yönetimi’nin siyasetini çok yanlış bulduğumu baştan beri yazmaktayım, nice lanetlemelere rağmen.
Birilerinden rahatsız oluşumuz, onlar hakkında zulmetmemize vesile olmasın.
stargazete