Ramazan'la birlikte hayat durmuyor, biliyorum.
Tıpkı namazın, hayatın içinde bir ibadet olması gibi, oruç da, hayatla birlikte yaşanan bir ibadet.
Gerçekte, İslam'ın bütün ibadetleri hayatın içinde yaşanıyor. Yani bir inziva hayatı içinde yaşanan din değil İslam. İbadetle hayatı iç içe geçirmiş ve belki daha doğru ifadeyle, hayatı ibadet duygusu içinde yaşamayı öğreten bir din.
Ne demek bu?
"İbadet", insanın Yaratan'la "Yaratılan varlık" ilişkisini idrak etmesi demek.
Bu ne demek?
Bu da, benim hayatımın her zerresi O'nun lütfu keremi ile ilgilidir demek. Ve ben, bunu idrak ederek hayatımı kurgulamalıyım demek. O'na bakarak, O'nun bana bildirdiği yol haritasını gözeterek yaşamalıyım demek.
İbadetlerin inşa ettiği insan
İbadetler, günlük hayat akışı içinde bu temel ilişkinin unutulmamasını sağlayan uyarıcılardır diye düşünülebilir.
Yani diyelim beş vakit namazla, günün beş vaktinde Rabbin huzuruna dur ve "Ben geldim, ahdime sadıkım, ellerim temiz, yüreğim temiz, geçen zaman aralığında kalbime kirli noktalar düşürmedim, düşenleri ayıkladım ve işte yüce huzurundayım" de.
Oruçla, bir ay süreyle, belirli vakitler arasında en temel insani ihtiyaçlarını, Rabbin çağrısına uyarak devre dışı bırak. Kendini Rabbin rızasına göre tanzim et.
Zekatla, "Ben kazandım" diye övünmeye çok yatkın olduğun mal ile ilişkini hizaya getir, onları sana Rabbin verdi, kazanmak için canını dişine taktığın ve her dirhemini canının yongası gibi çok önemsediğin malının bir bölümünü ayır, hem güzel bir bölümünü ayır, götür, sanki Allah'ın eline veriyormuş gibi bir saygı ile, Rabbin sana zimmetlediği fakir insana ver.
Hac ile bütün statüleri sıfırla ve sanki mahşer iklimine gitmişsin gibi, Rabbin huzurunda hesap verme duygusu yaşa...
Rabbin ile ilişkini unutma.
Rabbini unutma.
Bir an bile O'nun kudret alanı dışına taşabileceğini düşünme.
O her an seninle beraber.
O sana şahdamarından yakın.
Her an O'nu görüyormuş gibi yaşa. Sen O'nu görmüyorsan da O'nun seni gördüğünü bil.
İnsan savrulur, Yaratan uyarır
Yaratan bütün bu temel uyarılara rağmen biliyor ki insan zayıftır ve savrulur. Hayat içindeki ilişkiler savurur onu. Onun için uyarıyor:
"Onlar, ne ticaret ne de alış verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." (Nur Sûresi, 24/37.)
"Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın." (Münafikun Sûresi, 63/9.)
Bu şöyle anlaşılabilir:
İnsan, ticaret yaparken de unutmamalı Rabbini, mal ve evlat sevgisi yüreğini kapladığında da unutmamalı.
Bu durumda, namazın dışındaki hayatımızda da Rabbimizle birlikte olma idrakini kuşanmalı, oruçlu olmadığımız zamanlarda da...
Hatta şöyle düşünmeli:
Biraz sonra öğle namazı vakti girecek. Ben Rabbimin huzuruna varacağım. Abdest alacağım. Bir anlamda ellerimi, yüzümü yıkarken, yüreğime düşen kirlerden arınacağım. Hep kirlen ve arın, kirlen ve arın, olur mu bu? Kirlenmemeye itina etmek mümkün değil mi?
Allah buyuruyor:
"Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar." (Ankebut, 29/45)
Peygamberimiz "Utanmıyorsan dilediğini yap" der. Utanmak... Belki de önce Yaratan'dan utanmak gerekir.
Değil mi?
Biz Ramazan'la da Rabbin huzurunda yaşanan bir hayatı kazanmak isteriz. Bu bir sınavdır.
Ramazanınızı bütün kalbimle kutluyorum ve Rabbimizin hepimize bu sınavı kazanma gücü vermesini diliyorum.
Tıpkı namazın, hayatın içinde bir ibadet olması gibi, oruç da, hayatla birlikte yaşanan bir ibadet.
Gerçekte, İslam'ın bütün ibadetleri hayatın içinde yaşanıyor. Yani bir inziva hayatı içinde yaşanan din değil İslam. İbadetle hayatı iç içe geçirmiş ve belki daha doğru ifadeyle, hayatı ibadet duygusu içinde yaşamayı öğreten bir din.
Ne demek bu?
"İbadet", insanın Yaratan'la "Yaratılan varlık" ilişkisini idrak etmesi demek.
Bu ne demek?
Bu da, benim hayatımın her zerresi O'nun lütfu keremi ile ilgilidir demek. Ve ben, bunu idrak ederek hayatımı kurgulamalıyım demek. O'na bakarak, O'nun bana bildirdiği yol haritasını gözeterek yaşamalıyım demek.
İbadetlerin inşa ettiği insan
İbadetler, günlük hayat akışı içinde bu temel ilişkinin unutulmamasını sağlayan uyarıcılardır diye düşünülebilir.
Yani diyelim beş vakit namazla, günün beş vaktinde Rabbin huzuruna dur ve "Ben geldim, ahdime sadıkım, ellerim temiz, yüreğim temiz, geçen zaman aralığında kalbime kirli noktalar düşürmedim, düşenleri ayıkladım ve işte yüce huzurundayım" de.
Oruçla, bir ay süreyle, belirli vakitler arasında en temel insani ihtiyaçlarını, Rabbin çağrısına uyarak devre dışı bırak. Kendini Rabbin rızasına göre tanzim et.
Zekatla, "Ben kazandım" diye övünmeye çok yatkın olduğun mal ile ilişkini hizaya getir, onları sana Rabbin verdi, kazanmak için canını dişine taktığın ve her dirhemini canının yongası gibi çok önemsediğin malının bir bölümünü ayır, hem güzel bir bölümünü ayır, götür, sanki Allah'ın eline veriyormuş gibi bir saygı ile, Rabbin sana zimmetlediği fakir insana ver.
Hac ile bütün statüleri sıfırla ve sanki mahşer iklimine gitmişsin gibi, Rabbin huzurunda hesap verme duygusu yaşa...
Rabbin ile ilişkini unutma.
Rabbini unutma.
Bir an bile O'nun kudret alanı dışına taşabileceğini düşünme.
O her an seninle beraber.
O sana şahdamarından yakın.
Her an O'nu görüyormuş gibi yaşa. Sen O'nu görmüyorsan da O'nun seni gördüğünü bil.
İnsan savrulur, Yaratan uyarır
Yaratan bütün bu temel uyarılara rağmen biliyor ki insan zayıftır ve savrulur. Hayat içindeki ilişkiler savurur onu. Onun için uyarıyor:
"Onlar, ne ticaret ne de alış verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." (Nur Sûresi, 24/37.)
"Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın." (Münafikun Sûresi, 63/9.)
Bu şöyle anlaşılabilir:
İnsan, ticaret yaparken de unutmamalı Rabbini, mal ve evlat sevgisi yüreğini kapladığında da unutmamalı.
Bu durumda, namazın dışındaki hayatımızda da Rabbimizle birlikte olma idrakini kuşanmalı, oruçlu olmadığımız zamanlarda da...
Hatta şöyle düşünmeli:
Biraz sonra öğle namazı vakti girecek. Ben Rabbimin huzuruna varacağım. Abdest alacağım. Bir anlamda ellerimi, yüzümü yıkarken, yüreğime düşen kirlerden arınacağım. Hep kirlen ve arın, kirlen ve arın, olur mu bu? Kirlenmemeye itina etmek mümkün değil mi?
Allah buyuruyor:
"Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar." (Ankebut, 29/45)
Peygamberimiz "Utanmıyorsan dilediğini yap" der. Utanmak... Belki de önce Yaratan'dan utanmak gerekir.
Değil mi?
Biz Ramazan'la da Rabbin huzurunda yaşanan bir hayatı kazanmak isteriz. Bu bir sınavdır.
Ramazanınızı bütün kalbimle kutluyorum ve Rabbimizin hepimize bu sınavı kazanma gücü vermesini diliyorum.
bugün