Ramazan’ın hayır ve bereketine yabancı kalmamak

Selâhaddin Çakırgil

Ramazan’ın son 10 gününe girmiş bulunuyoruz. Orucun, Ramazan’ın manevî havasının toplumu, hattâ, geçmiş yıllara göre bu yıl daha da derinden etkilediğini, şahsî gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim. 

Ramazan’dan hemen sonra yapılacak seçimler dolayısiyle, hattâ geçmişte İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlıklarını çok alenî şekilde dile getirmiş bazı siyasî gruplar ve medya mensupları bile, bu yıl, seçim propagandasının da yapıldığı Ramazan günlerinde, halktan uzak düşmemeye, onlarla bütünleşme görüntüsü vermeye özel bir çaba harcıyorlar. Bunun son örneklerini, yıllarca halkın inanç dünyasına ve değerlerine saldıran bazı katı kemalist-laiklerin bile, şimdi, iftar sofralarında ellerini açıp duada gösterildiği fotoğraflardan veya haber filmlerinden de anlamak mümkün.. Milletin ana gövdesiyle bütünleşmek eğilimleri inşaallah daha da güçlenir..

***

Kendi toplumunun değerlerine bütünüyle yabancılaşmış, mankurtlaşmış olanlar mâlum kesimler inadına Ramazan’la, oruçla, ibadetle, içinde yaşadıkları toplumun inanç değerleriyle hiç bir bağlarının olmadığını göstermeye çalışanlar, birer müstemleke kolonisi halinde, büyük şehirlerin lüks semtlerinde bolca görülse bile, onlar istisna.. 

Büyük kitleler ise, Ramazan’da olduklarını bir türlü hissediyorlar/ hissettiriyorlar. En azından son 20-Son 25 senedir, İslamî kimlikleriyle öne çıkan belediye başkanlarının başlattığı ve bir gelenek haline gelerek başka partilerin belediyelerince de benimsenen ‘iftar çadırları’na giden veya iftar vaktine yakın saatlerde dağıttıkları iftariyelik kumanyaları almak için bekleşen binlere şöyle bir baktığınızda; o insanların, oruçlu olsun-olmasın, o paylaşmanın manevî hazzını yaşayan kimseler olduklarını, aynı manevî hazzın potasında eriyip bütünleştiklerini görüyorsunuz. 

Esasen, oruç bize sadece midevî açlık karşısında sabırlı olmayı öğretmiyor, her konuda, daha sabırlı olmayı ve paylaşmayı da öğretiyor.

***

Ve Ramazan’ın sadece kendi yaşadığımız coğrafyada değil, Müslümanların bulunduğu her coğrafyada da başka inançlardan olan kitlelere de geçmişte olmayan şekilde cihanşümul mesajlar verdiğini, o başka coğrafyalarda yaşayanlar bilirler.. Nitekim belli resmî veya medyatik ve ideolojik çevrelerin, İslam düşmanlığını ve hattâ İslâm korkusunu, İslamofobia’yı kendi toplumlarına yaymak yolundaki çabalarına rağmen, o coğrafyalarda da sıradan gayrimüslim insanlar, camilerimiz etrafındaki iftar sofralarına davet ediliyorlar ve yüzlerce kişi o iftarlara katılıyorlar ve paylaşmanın tadını manevî hazzını tadıyorlar. Çünkü rızk, ‘rezzâq-ı âlem’ olarak Allah’ındır ve bütün yarattıklarına rızklarını veriyor. 

Geçen hafta İsveç’te, Stefan Lindquist isimli bir papazın, ‘Müslümanlar ne kadar tehlikeli?’ başlıklı makalesi gerçekte, Müslümanların günlük hayatlarında devamlı yaşadıkları sahnelerden birisiydi.. Ama materyalist dünyada insan ilişkilerine bakınız ki, ne kadar küçücük şeylerden bile mutlu oluyorlar. 

Söz konusu papaz, 'Bir Müslüman, bana taze yumurta getirdi. Bir diğeri hatırımı sordu. Bir başkasıysa arabam tamirde olduğu için istediğim yere aracıyla bırakmayı teklif etti. Parası olmayan komşusuna sürekli yemek götüren bir Müslüman tanıyorum. Müslümanlar, gerçekten de ne kadar tehlikeli ve itici insanlar!!

Hangi İsveçli parası olmayan arkadaşının evine haftalarca yemek götürür? Müslümanlar, sahiden de çok tehlikeli!' diyordu.

***

Evet, İslâm, dünya nimetlerinin âdilâne paylaşımının terbiyesini veriyor; materyalizm ise ‘Cehennem, yani diğerleri..’ diyerek ‘Sen yeme, ben yiyeyim..’ açgözlülüğünü..

stargazete