Beyhakî, Ebu Abdullah, el-Hafiz vasıtasıyla Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet eder: "Ben, İslâm'ın dörte biriydim. Benden önce üç kişi Müslüman olmuştu. Ben, dördüncüsü oldum. Rasûlullah (s.a.v.)'a gidip: "Esselâmü aleyke ya Rasûlallah, şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun rasûlüdür." dedim. Rasûlullah'm yüzünde bir aydınlanma gördüm."
Bu, özet bir anlatımdır.
Ebu Zerr'in İslâm'a girişiyle ilgili olarak Buharı, İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Ebu Zerr, Rasûlullah (s.a.v.)'m bisetini haber alınca, kardeşine şöyle demişti: "Şu vadi yoluna koyul. Peygamber olduğunu ve gökten kendisine haber geldiğini iddia eden şu adam hakkında birşeyler öğren, konuşmalarını dinle. Sonra bana gel."
Ebu Zerr'in kardeşi yola koyulmuş, Rasûlullah'm yanma varmış, konuşmalarım dinlemiş,sonra Ebu Zerr'in yanına dönerek ona şöyle demişti: "Onun ahlaki üstünlükleri emrettiğini ve şiir olmayan bir kelam okuduğunu gördüm."
Ebu Zerr: "İstediğimi bana vermedin. Beni rahatlatmadın."diyerek yol azığını hazırlamış, içinde su bulunan bir kırbasını da yüklenmiş, yola çıkıp Mekke'ye gitmişti. Mescide vararak, Rasûlullah (s.a.v.)'ı aramaya başlamıştı. Onu tanımıyordu. Sormaktan da hoşlanmıyordu. Geceleyin mescidde uzandı. Hz. Ali, onu görünce yabancı biri olduğunu anladı.
O da, Hz. Ali'yi görünce peşine takılıp ardı sıra yürümeye başladı. İkisinden biri, diğerine herhangi birşey sormuyorlardı. Hz. Ali, onu evinde misafir etti. Ebu Zerr, sabah olunca kırbasını ve azığını yüklenip mescide döndü. O günde akşam oldu. Rasûlullah (s.a.v.)'ı görememişti. Tekrar mescidde uzanmış iken yanma Hz. Ali geldi ve: "Ey adam, artık gelip geceleyeceğin evi bilmenin vakti gelmedi mi?" dedi. Onu , tekrar alıp evine götürdü. Yine birbirlerine birşey sormadılar. Üçüncü gün olunca yine Hz. Ali, aynı şekilde mescide vararak Ebu Zerr'in yanına geldi. Onu alıp evine götürdü ve misafir etti. Akşam Hz. Ali: "Seni buraya getiren sebebi anlatmayacak mısın?" diye sorunca Ebu Zerr şu cevabı verdi: "Eğer beni doğru yola ileteceksen ve bana bu hususta söz vereceksen geliş sebebimi anlatırım." Hz. Ali de söz verdi. Ebu Zerr, geliş sebebini anlattı. Bu kez, Hz. Ali şöyle dedi: "O, gerçek peygamberdir. O, Rasûlullah (s.a.v.)'dır. Sabah olunca beni takip et. Eğer senin için korkacağın birşey görürsem, sanki su dökecekmiş gibi yaparak yerimden kalkarım. Yerimden kalkıp gidince de beni takip et ve girdiğim yere gir."
Ebu Zerr, sabah olunca Hz. Ali'yle beraber evinden çıkarak onu takip etmeye başladı. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.)'m yanma vardılar. Onun sözlerini duydu ve orada hemen Müslüman oldu, Rasûlullah (s.a.v.), ona: "Kavmine dön. Emrim sana gelince onlara haber ver." dedi. O da: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki bu gerçeği, onların ortasında yüksek sesle haykıracağım" dedi. Rasûlullah'm yanından ayrılıp Ka'be'ye gitti.Orada en yüksek sesiyle haykırmaya başladı: "Eşhe-dü ellâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeder rasûlullah" Bu haykırışı üzerine orada bulunanlar, ayaklanarak üzerine saldırdılar. Yere düşünceye kadar dövdüler. Abbas gelip Ebu Zerr'in üzerine kapandı ve: "Yazıklar olsun size! Bunun, Gifar kabilesinden olduğunu ve Şam'a ticaret için giderken yolunuzun bunların yanından geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu saldırganlardan kurtardı.
Ertesi gün Ebu Zerr, yine Ka'be'ye gelerek, kelime-i şahadet getirdi ve Müslümanlığını yüksek sesle ilan etti. Onlar, yine onu dövüp yere yıktılar. Abbas'da yine gelip üzerine kapandı ve onu korudu,"
Bu, Buharı1 nin anlatımı idi. Ebu Zerr'in İslâm'a girişi Sahih-i Müslim'de ve diğer hadis kitaplarında genişçe anlatılmıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel, Yezid b. Harun vasıtasıyla Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet eder: "Ben, kardeşim Enis ve annemiz haram ayları helal sayan kavmimizden ayrılıp yola çıktık. Varlıklı ve hatırı sayılır bir dayımızın yanma vardık. Dayımız, bize ikram edip iyilikte bulundu. Ama kavmi, bizi kıskanıp ona:"Sen, ailenin yanından çıkıp gittikten sonra Enis, ailenin yanma gidiyor." demişlerdi. Dayımız da yanımıza gelip kendisine söylenenleri açığa vurdu. Ben, ona şöyle dedim: "İşte şimdi sen, önce yaptığın iyilikleri berbat ettin. Artık seninle bir arada bulunamayız."
Deve sürümüzü getirip eşyalarımızı yükledik, yola çıktık. Dayımız da elbisesine bürünerek ağlamaya başladı. Mekke yakınlarına gelip konakladık. Enis, deve sürümüz üzerinde hak iddia edip bizimle tartıştı. Hüküm verilmesi için de kahine gitti. Kahin, Enis'i muhayyer kıldı. O da sürümüzü ve bir o kadarını bize getirdi.
"Ey kardeşim oğlu, ben Rasûlullah (s.a.v.)la karşılaşmadan üç sene önce namaz kılardım." (Ebu Zerr'in, kardeşim oğlu diye hitap ettiği kişi, bu rivayetin senedinde geçen Abdullah b. Samit'tir.) Abdullah b. Samit ona soruyor:
- Namazı kim için kılardın?
- Allah için...
- Namaz kılarken hangi tarafa yönelirdin?
- Allah, beni hangi tarafa yönelttiyse, o tarafa yönelirdim. Yatsı namazını da kılardım. Gecenin sonu olduğunda kendimi bir elbise parçası gibi hissederdim ve düşüp uykuya dalardım. Nihayet güneş doğar, üzerimde yükselirdi. Enis, bana demişti ki: "Mekke'de bir işim var. Oraya geldiğimde beni karşıla."Niçin gecikerek geldiğini kardeşime sorduğumda bana şöyle dedi:
- Bir adamla karşılaştım. O, Allah'ın kendisini, senin dinin üzerine gönderdiğini iddia ediyor.
- İnsanlar, ona ne diyorlar?
- Onun şair ve büyücü olduğunu söylüyorlar. (Enis, şair bir kimse idi.) Ben kahinleri dinledim. Bu adam, onların sözlerini söylemiyor. Onun sözlerini şiir ölçülerine vurdum. Allah'a andolsun ki hiçbir kimse, onun söylediği sözlerin şiir olduğunu söyleyemiyor, Allah'a yemin ederim ki o, doğru sözlüdür. Onlar yalancıdırlar."
Enis'e: "Ben gidip gelinceye kadar eşyalarıma mukayyed olur musun?" diye sordum. O da şöyle dedi: "Evet, ama Mekkelilere karşı tedbirli ol. Çünkü ona karşı çirkin hareketlerde bulunmuş ve rahatsız etmişler, yüz vermemişlerdir." Yolculuğa çıkarak Mekke'ye vardım. Mekkeli-lerden uygun gördüğüm bir adama: "Şu dinden çıkmış dedikleri adam (Muhammed) nerede? " diye sordum. O da eliyle bana işaret etti. O vadi halkı, ellerindeki çubuk ve kemik parçalarıyla üzerime saldırdılar. Nihayet yere düştüğümde bayılmışım. Uyandığımda yerimden kalkarken sanki kızıla boyanmış bir direk gibiydim. Zemzem kuyusuna giderek suyunu içtim. Üzerimdeki kanları yıkadım. Ksihe ile örtüsü arasına girip gizlendim. Ey kardeşimin oğlu, orada otuz güix, otuz gece bekledim. Zemzem suyundan başka bir azığım yoktu. Şişmanladım, öyleki karnımın üzerinde etler katlandı.İçimde artık açlık zafiyeti hissetmez oldum.
Mekkelilerin uyuduğu mehtaplı bir gecede Ka'be'yi sadece iki kadın tavaf ediyordu. Yanımdan geçerlerken İsaf ve Naile putlarına dua ediyorlardı. Ben de: "Bu putların birini, diğerine nikahlayın." dedim. Bu sözüm, onları bu putlara duadan vazgeçirmedi. Dedim ki: "Bunlar, odun parçasıdırlar. Ben, bunlara asla meyletmem." Böyle demem üzerine yanımdan hızla uzaklaşıp yaygaraya başladılar: "Ah keşke burada adamlarımızdan biri bulunsaydı!" dediler. Dağdan inip gelmekte olan Rasûlullah ile Ebu Bekir, bu iki kadının karşısına çıkıp: "Size ne oldu?" diye sordular. Onlar da: "Ka'be ile örtüsü arasında gizlenen bir dinsizle karşılaş tık."dediler. Rasûlullah ile Ebu Bekir; "O, size ne dedi?" diye sordular. Kadınlar da: "Ağza alınmayacak birşey söyledi." dediler.
Rasûlullah ile arkadaşı Ebu Bekir gelip hacer-i esvedi istilam ederek, Ka'be'yi tavaf ettiler, daha sonra da namaz kıldılar. Ben de Rasûlullah'm yanma gittim. Ona ilk olarak İslâm selamıyla selam veren ben oldum. O da selamımı şu şekilde aldı: "Aleykesselam ve Rahmetul-lah. Sen kimsin?" Gifar kabilesindenim, dedim. Elini alnının üzerine koydu. Ben de kendi kendime: "Her halde Gifar kabilesinden olduğumu söylememden hoşlanmadı." dedim. Elini tutmak istedim. Ama arkadaşı beni geri itti. O, onun durumunu benden daha iyi biliyor. Bana; "Ne zamandan beri buradasın?" diye sorunca ben de otuz gün ve otuz geceden beri burada olduğumu söyledim. "Sana kim yemek veriyor?" diye sordu. Ben de dedim ki: "Sadece Zemzem suyu var. Onu içerek şişmanladım. Karnımın üzerinde et katları meydana geldi. İçimde açlık zafiyeti de hissetmez oldum." Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Zemzem suyu mübarektir. O, aç kişinin yemeğidir."
Ebu Bekir dedi ki: 'Ya Rasûlallah, bunun yemeğini bu gece vermeme izin ver." Rasûlullah izin verdi. O da o gece yemeğimi verdi. Rasûlullah (s.a.v.) oradan hareket etti. Ben de peşlerine takıldım. Nihayet bir yere vardık. Ebu Bekir bir kapı açtı. Bize, Taif in kuru üzümlerinden bir avuç alıp verdi. Orada yediğim ilk yemek oldu. Sonra bir süre Mekke'de kaldım. Rasûlullah (s.a.v.) bana dedi ki: "Ben, hurmalıklı bir diyara yöneldim. (Orasının Yesrib'den başka bir yer olmayacağını sanıyordum.) Benim davetimi kavmine tebliğ eder misin? Belki senin vasıtanla Allah, onlara fayda verir ve onlara yaptığın davet sebebiyle de sana mükafat verir."
Bunun üzerine oradan ayrıldım. Kardeşim Enis'in yanma gittim. Bana: "Neler yaptın?" diye sordu. Ben de Müslüman olduğumu ve Rasûlullah'ı tasdik ettiğimi söyledim. O da: "Senin dininden dönecek değilim. Ben de Müslüman oldum. Rasûlullah'ı tasdik ettim." dedi. Sonra birlikte annemizin yanına gittik. O da: "Dininizden dönecek değilim. Çünkü ben de Müslüman oldum. Rasûlullah'ı tasdik ettim."dedi. Yüklerimizi yüklenip yola koyulduk. Nihayet kavmimiz olan Gifarlıla-ra ulaştık. Bazıları, Rasûlullah (s.a.v.)'ın Medine'ye gelişinden önce Müslüman oldular. Onlara Hufaf b. Eyma b. Ruhsa el-Gifarî imamlık yapıyordu ve onların reisi idi. Kabilemizin geri kalan kısmı ise: "Rasûlullah geldiğinde Müslüman oluruz."dediler. Rasûlullah. (s.a.v.) geldiğinde kabilesi de gelip: "Ya Rasûlallah, kardeşlerimiz olan Ğifarh-ların şartlarına uygun olarak biz de Müslüman olduk." dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah, Gifar kabilesini bağışlasın. Eşlem kabilesini de muhafaza buyursun."
Bu, Müslim'in, Hüdbe b. Halid'den yaptığı rivayet gibidir.