Cuma günü öğleden sonra Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde "Medya ve demokrasi" üzerine konuştum.
Akşama Osmaniye'ye geçtim, Kutlu Doğum programında "Rasulullah'ın mektebinde öğrenci olmaya hazır mıyız?" başlıklı bir konuşma yaptım.
Cumartesi yeniden Kahramanmaraş'a döndüm. Akşam Saçaklızade Vakfı'nın düzenlediği programda yine "Hazır mıyız?" sorusunu paylaştım bir salon dolusu hemşehrimle...
Pazar sabahı Şanlıurfa'ya doğru yola çıktım. Orada öğleden sonra bu defa kadın, erkek, genç yaşlı bir salon dolusu Urfalı ile Rasulullah'ın manevi iklimine sokulmaya çalıştık.
Cumartesi gecesi konferanstan döndüğümde televizyonda Diyanet'in düzenlediği Kutlu Doğum Programı'nın naklen yayını vardı, Başbakan bu defa on binlerce insana konuşuyordu. Bu canlı yayının, ülkemizde, belki akraba ülkelerde milyonlarca insan tarafından izlendiği muhakkaktı.
Anadolu'da çok açık ki, büyük bir Hazreti Muhammed (s.a.v.) coşkusu yaşanıyor.
Diyanet, bu yıl "Kardeşlik" temasını ana mesaj olarak belirledi. Çok güzel mesajlar taşınıyor. "Rasulullah'a Kardeş Olmak" benim bir kitabımın adı. Rasulullah'a kardeş olmak ve O'nun kutlu elleriyle buluşurken, evrensel bir kardeşlik inşa etmek... İslam toplumlarındaki sancıları tedavi etmek... Dilerim bu mevsim bu yolda gönüllerde bir sıcaklık oluştursun. Bu süreçte benim de bir katkım oldu. Diyanet'in hazırlattığı sinevizyonun metin yazarlığını yaptım. Bunu da bu süreçte payıma düşen bir hizmete şükran olarak zikretmek istedim.
Kutlu Doğum programlarında ben, kendi kendimize, İslam toplumlarına yönelik farklı bir sorgulamayı tercih ettim.
Yayın yönetmenliğini yaptığım Altınoluk Dergisi'nin nisan sayısının kapağına "Rasullulah'ın mektebinde öğrenci olmaya hazır mıyız?" sualini koyduk. İşte bu sual, Kutlu Doğum'u tarihsel bir olay olarak kutlama ile oradan bize, kendimize bir yeniden diriliş ufku taşıma iradesi arasındaki fark diye düşünüyorum. Bu kutlamaları, Rasulullah ile el ele tutuşabilme kademesine dönüştürebiliyor, yaralarımızın sarılması için bir merhem haline getirebiliyor muyuz? Ana sual bu kanaatimce.
Altınoluk'taki "Hazır mısın?" başlıklı yazımın bir bölümünü burada, okuyucularımla da paylaşmak istiyorum.
Bütününü okumak, buradan yudumladığınız heyecana bağlı olsun:
"Dünyanın bütün kürsülerini kapat bir an.
Bütün seslerini sustur bir an.
Yüreğine yönelen bütün kanalların önüne set çek bir an.
O'nu dinle bir.
Yeniden O'nu dinle.
Yeniden O'na aç yüreğini.
O düşsün önüne bir an.
Başka bir insan ol.
Elin O'nun elinin sıcaklığını duysun bir an.
O'nu özle bir an.
O'nun çırası ile tutuş bir an.
O'nun için yan bir an.
O'nun aşkına yan bir an.
O'nu doldur içine.
O'nsuz olma bir an.
Nereye baksan, O'nun izlerini gör bir an.
Sev bir an.
Sevdalan bir an.
Boyasına boyan bir an.
....
Say ki O geldi 14 asrı yarıp...
Say ki sen gittin asırların içinden...
....
Her şeyi yeniden kurma vakti.
Saatleri yeniden ayarlama...
Yeniden Muhammed ümmeti olma.
Yeniden mü'min olma.
Yeniden şehadet kelimesini bulma...
Yeniden "Allah var ve bir".
Yeniden "Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" imanına erme vakti.
O hep sesleniyor.
Hep çağırıyor.
O hep önde...
O hep elini uzatıyor.
Kulaklarını yeniden yönelt O'na...
Kalbini yeniden yönelt O'na...
Gözlerini yeniden yönelt O'na...
Kıblene bak.
Bastığın yeri sorgula.
Duygularını süz yeniden.
Ellerini yıka...
Gözlerini yıka...
Kalbini, dimağını yıka...
"Padişah gelmez saraya hane ma'mur olmadan!"
Gönül haneni mamur eyle.
Peygamber-i zişana hazırla bütün varlığını...
Say ki, az sonra kapın çalınacak O'nun teşrifi için...
Hazır mısın?
Hazır mısın?
Hazır mısın?
bugüngazetesi