Resmî sıfatlara sığınmadan olsaydı ve olmalıydı bu karşı çıkışlar..

Selâhaddin Çakırgil

Dün, Diyanet İşleri Başkanı Mehmed Görmez’in, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir yıl çalışarak hazırladığını bildirdiği bir raporunu dinlerken..

Gecikmeli de olsa, yerinde…’ diyen nicelerinin görüşlerine katıldığımı belirtmeliyim.

Evet, bu açıklamalar keşke resmî sıfatlar olmaksızın da yapılsaydı; ya da, resmî sıfatı olmayan yığınla ‘hoca’larımız da bu konuda üzerlerine düşen bir vazifelerinin olduğunu düşünselerdi ve arkalarını resmî çevrelere dayamadan çıksalardı meydana.

*

23 Temmuz günü bu sütunda yayımlanan, ‘Dinsizlik azgınlaşırken, İslâm adına bunlar mı söylenmeli?.’ başlıklı yazıda bu konulara değinilmiş ve Diyanet veya o kurum dışında da nice muhterem şahsiyetlerin bulunmasına rağmen, onların sessiz kalmalarına serzenişte bulunulmuş ve bir takım pespâye örneklere dikkat çekilerek,  ‘Diyanet’in kanunî vazifesi mâlum.. Ama, o kurumun içinde ve dışında, İlahiyât’larda ve diğer alanlarda ciddî Müslüman şahsiyetler, inancımızın üzerine sıçratılmak istenen bu gibi cifelere ve Müslümanların ilkel insanlar gibi gösterilmesine karşı bir tepki vermeli değil midirler?’  denilmişti.

*

Bu hatırlatma ve beklentiyi bir daha tekrarlayalım.

Bu alanlarda konuşmak için, evet, bilgi ve ehliyetlerine Müslüman kamuoyunda itimad olunan niceleri,‘susmak haklarını kullanmak’tan bir nebze de olsa uzaklaşmalı ve sadece Pensilvania’daki-ve herhalde psikatri kliniğinin sahasına giren bir takım rahatsızlıklarla mâlul ve halusinasyonlar içindeki-  kişi hakkında değil, toplumda Müslüman halka İslam adına denilerek saçma-sapan şeyleri anlatan niceleri hakkında da seslerini yükseltmelidirler. Bunun için, illâ da resmî sıfatlara sahib olmak gerekmiyor. Hattâ, resmî sıfat veya himayelere dayanarak görüş açıklamak çok da sağlıklı olmuyor.

*

Ki, Din İşl. Yüksek Kurulu’nun hazırladığı rapor için 1 yıl gibi bir çalışmaya gerek var mıydı, bilmem. F.G’nin yüzlerce kitabı veya videolarını incelemek için bu işe sadece son bir yılda el atılmış olması ve söz konusu kişi ve benzerlerinin yazıp söyledikleri saçmalıklar konusunda bunca zaman susulup, ancak resmî makamlar konuşmaya başlayınca harekete geçilmesi bile bir zaaf.

Değerli bir ilim adamı ve bir ‘aydın Müslüman’ olarak bildiğim Mehmed Görmez hocanın dün, söz konusu raporun bazı bölümlerinden okuduğu örnekler, F.G. isimli kişinin son 40 senedir devamlı söyleyip yazdıkları arasından, birkaç dakika içinde arka arkaya sıralanacak çapta ve bilinen örneklerdendi. Ki, sadece bu satırların sahibinin son 25 sene içinde onun hakkındaki yazılarda zikrettikleri bile, daha az değildi, herhalde.

*

Asıl sorumluluk, bu konuları bilen kimseler oldukları bilinen ve asıl konuşması gereken şahsiyetlerin suskunluğu ya da konuştukları zaman, ne dünyada işe yarayacak , ne de uqbâ’da sorulacak nazarî konularda konuşanlardadır. Bu gibi, kenarda duran veya başağrıtıcı konulara girmekten çekinen şahsiyetlerin, Müslüman halkın inancını bulandıran, kafaları ve kalbleri ifsad eden nice‘şeyh, hoca, seydâ, efendi hz.leri’ vs. diye anılan bir takım cemaat veya tarikat liderlerinin sorumsuzca dile getirdikleri görüşlerine karşı, ellerini taşın altına koymaktan kaçınıp sessiz kalmaları, büyük sorumluluk konusudur.

*

Dün açıklanan raporda dile getirilenlerin, yine de faydalı olacağını belirtelim. Ama, o kişinin, sahasında tek olmadığını da unutmadan.. Öyleleri o kadar çok ki..

*

Camilere gitmeyen, cemaatler içinde olmayanlar çok kere hayalet görerek ve bilmeden, hayalî korkular içinde yazıp çiziyorlar. Cemaatin içinde olan ve oralarda hangi konuların, hangi cahil, bilgisiz yetkisiz ve sorumsuz kimselerce dile getirildiğini her an yaşayan Müslümanlar ise, hem tartışma olmaması ve hem de bilgilerinin yetmeyeceği vs. endişelerle, susmaktalar..

Her hayat programı, sosyolojik açıdan bir ‘din’dir ve Müslümanlar, Allah’ın dinine göre yaşamaya çalışırken, elbette başka dinler de Allah’ın dinine karşı tuzak ve savaşlar hazırlayacaklar. Bu durum, asırlar boyu böyleydi, yarınlarda da olacak.

stargazete