“Rey”inizi satmayın

Abdurrahman Dilipak

Tamam, bir seçimi daha geride bıraktık. Ve birkaç yıl daha inşallah böyle bir seçim yaşamayız.

Ama seçim hayatımızda hep var ve varolmaya devam edecek.

Cami derneği seçimi de var, okul aile birliği seçimi de. Meslek odası seçimi, vakıf, dernek, sendika seçimi.. Seçimler hep olacak.

Aslında hayatın kendisi hep tercihlerden ibarettir. Sınavda sorunun doğru cevabını bulmanız gerek. Doğru bir meslek seçmelisiniz. İşadamı iseniz doğru bir mal, doğru bir yönetici-personel seçmelisiniz. Seçici olsanız bile hayat hep “seçim”dir. Marketten, pazardan alışveriş yaparken bile iki üründen birini seçeceksiniz. Hangi market, hangi marka, fiyatları ne?

Peki milletvekili, muhtar, belediye başkanı, meclis üyelerini seçerken aynı hassasiyeti gösterebiliyor musunuz!?

Defolu ürün aldığınızda, garanti süresi içinde arızalandığında hemen aldığınız yere gidip itirazda bulunuyorsunuz da siyasi, sosyal tercihlerinizde niye aynı hassasiyeti göstermiyorsunuz.

Pazarda, un alırken bile, sürpriz bir indirimle karşılaştığınızda hemen almak yerine defo ararsınız. Abartılı, her zaman olmayan bir promosyon sizi kuşkulandırır, ne oluyor dersiniz.

Ama size siyasiler benzer vaadlerde bulunduğunda aynı tepkiyi göstermezsiniz. Neden?

Siyasette bazı şeyleri ucuzlattığınızda aynı zamanda siyaseti de ucuzlatmış olursunuz. Hele hele “Meta” üzerinden siyaset ahlaki değildir. “Metaryalizm”, “Materyalizm” kadar tehlikelidir. Ama siyaset pazarında bunların işe yaradığı da bir gerçek. Her “işe yarar” zannettiğimiz Hak nazarında işe yaramayabilir, onu da not etmek gerek. Rüşvet ve torpil de, birtakım işleri çözmek için işe yarar ve bu da bir gerçek! Ama o işler bizim inancımızda, haram, müfsit, bereketi yok eden işlerdir. Gayeye giden her yolu meşru kabul ederseniz, yalan “çok işe yarar”. İnsanlara duymak istediği şeyi söylersiniz, onlara küçük “hediyeler” verirsiniz, reylerini alır, sonra da yüzlerine kapıları kapatırsınız.

Rey”inizi satmayın. Sonra “iradeniz”i satmış olursunuz. “Kişiliğiniz”i pazarlık metaı haline getirirsiniz. Ve o zaman efendilerinizin kölesi olmuş olursunuz!

Takım tutar gibi parti tutulmaz. Aday seçerken dikkatli olacağız. Parti seçerken dikkatli olacağız, önceliklerine bakacağız. Ne kadar zamanda, nasıl ve kaça yapacak, bir fikri hazırlığı var mı ona bakacağız. Kadrosu var mı ona bakacağız. Ama kimse kadrosundan söz etmiyor.

İmamoğlu çıktı “şunu şunu ucuzlatacağım” dedi. Öteki ben daha fazla indirim yapacağım. Seçim borsası kuruldu sanki, açık eksiltme ile kabzımal usulü.

Otoparkın 1 saatini bedava yapacaksanız, herkes bedava diye yığılacak, kapasiten yeterli mi? Biri diyecek ki, arabası olana milletin parasını peşkeş çekiyorlar. Esnaf ben batıyorum diyecek. Bedavadan daha ucuz bir şey yok ki! Bunlar iş değil.

Rayiç ne ise o. Havâic-i asliye diye bir şey var. Muhtaç kim. Zaten bu iktidar döneminde bu konuda birçok şey yapıldı. Bunlar pazarlık konusu olmaz.

Belediyenin borcu var mı? Yatırım yapacak mı, paraya ihtiyacın var demek. Bizim boşa harcayacak bir kuruş paramız yok. İsrafı önleyeceğim de. Önceliklerini söyle. Yoksa buradan verir, başka yerden alırsın. Ya da bugün verir, yarın iki katı zam yaparsın. Piyasası ne, rayiç ne. Belediyenin kasasından kimseye haksız bir şekilde bir kuruş bile verilemez.

Ama millet buna yatıyor. Alan memnun-veren memnun, ama işte sonuç böyle oluyor.

Altyapı, temel yatırımlar siyasi malzeme, pazarlık konusu yapılamaz. Zaten bunun için varsınız. Kıt kaynaklarla maksimum faydayı nasıl sağlayacaksınız, bana bunu söylemelisiniz. Zekanız, performansınız, dürüstlüğünüz önemli.

Yaptık diye de övünülmez. Müslüman biri namaz kılıyor diye iltifat görür mü? Görüyor işte. Müslüman esasen zaten namaz kılar. Müslüman Kur’an okur zaten. Ama herkes “Aaa, İmamoğlu da Kur’an okuyor” diye hayret etti. Hatta birileri de bozuldu. CHP’li birinin Kur’an kursuna gitmesi, Arapça Kur’an okuması sıradan bir şey değil. Öbür taraf onun bu pozisyonuna karşı “Rum-Pontus-Bizans” tartışması başlattı. Bunlar doğru şeyler değil, Hoş şeyler değil.

Ha bu yaşananlar bize ders olsun da, bir daha böyle şeyler olmasın. Toplumun önünde yürüyenler böyle yaparsa halk ne yapmaz ki!

Mesela neden bu ülkede siyasete soyunanlar, “yemeyeceğim, yedirmeyeceğim, Haktan yana olacağım, rüşvet ve torpil bu kapıdan girmeyecek, işi ehline vereceğim” demezler! Moğultay’ın o “kadrolaşma” hikayesini biliyorsunuz. FETÖ’nün, HDP’nin kadrolaşması da malum. Bizimkiler de dahil, kim, ne adına yaparsa yapsın, bunun adı hırsızlıktır. İnkarcı bunu kılıfına uydurur, inanan biri ya da inanmadığı halde inanıyormuş gibi yapan biri yaparsa bunun adı fısk ya da münafıklık olur. “Takıyye” değil. Takıyye zulüm karşısında kendini korumak için yalan söylemeye mecbur bırakılma halidir. “Takıyyeci” değil, takıyyeye mecbur bırakan kınanır. Bizde o takıyye yaptığı söylenen kişi aslında münafıkça bir iş yapmaktadır.

Bir şey yanlışsa, onu kim yaparsa yapsın aynı şeydir ve yapan kişi aynı sıfatı hak eder. Bunlardan Müslüman olduğunu söyleyen biri ise Müslümanların yüzkarasıdır ve Müslümanlar olarak bizlerin bir an evvel bunlardan yakamızı kurtarmamız gerekir.

Oy kullanırken bir “rey” de bulunuyorsunuz, bu anlamda seçtiğiniz kişiye bir vekalet veriyorsunuz. Eğer aklınızda ihtirazi bir kaydınız yoksa, ya da seçtikten sonra o Hak ve adalet çizgisinin dışına çıktığında yine desteğinizi sürdürürseniz, siz de o işten hesaba çekilirsiniz. Çünkü yapılan o iş sonuçta sizin desteğinizle ve size vekaleten yapılmaktadır.

Oy kullanmamak da çözüm değil. Ya iyilerden en iyisi, ya da kerhen, zarureten en az kötü olana, ehveni şer kaydı ile. Ama dikkat; öte yandan, oy kullanmamak da çözüm değil. Bu en kötüsüne razı olmak demektir.

Kafanızı kiraya vermeyin, reyinize sahip çıkın. Cahillere, zalimlere, fasıklara, inkarcılara ve münafıklara vekalet vermeyin, onlara yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur. 

Selâm ve dua ile.