NTV’de Cemal Kaşıkçı olayını yorumlayan emekli bir diplomat, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu binasının uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan toprağı olduğunu ve bir Suudi Arabistan vatandaşına Suudi Arabistan topraklarında yapılan şeyin Türkiye’yi ilgilendirmediğini, Türk yargısının bu konuda yetkili olmadığını, Kaşıkçı orada öldürülmüş bile olsa bunu Suudi Arabistan’ın egemenlik hakları çerçevesinde bir olay olarak görmemiz gerektiğini söyledi; kelimesi kelimesine “Bize ne!” dedi. Türk yargısı o binada bir Suudi Arabistan vatandaşının öldürülmesini dava konusu yapabilir veya yapamaz; bütün mesele bu mudur yani? Ne demek “Bize ne”? Dünyaca ünlü bir gazetecinin Suudi Arabistan devleti tarafından hunharca katledilmesi, üstelik bu cinayetin sahnesi olarak Türkiye’nin seçilmesi, üstelik cinayet şebekesinin Türkiye’ye en ufak bir tedbire gerek duymadan göstere göstere gelip gitmesi, bizim için bir infial sebebi değil midir? Türkiye Cumhuriyeti, bu infiali ifade etmesin mi? Dünyayı ayağa kaldırmasın mı? Ahlaki ve siyasi bir mükellefiyetten bahsediyorum. Suudi Arabistan devletinin, bilhassa Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın zulmüne set çekecek uluslararası bir baskı oluşturmaktan… *** “Bize ne!” deyip geçersek, Suudi Arabistan devletine “Asayiş berkemal, Türkiye’deki diplomatik temsilciliklerimizde cinayet işlemeye devam edebiliriz” dedirtir, başka bazı devletlere de Türkiye’nin bu işler için müsait olduğu izlenimini veririz… Dünyayı ayağa kaldırmazsak, dünyanın başka yerlerinde yeni Cemal Kaşıkçı vakalarının yaşanmasına yol vermiş oluruz… Riyad’ın uluslararası itibarı, Cemal Kaşıkçı’nın kanında boğulmalı. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Dünyanın her yerinde Suudi Arabistan’ın diplomatik temsilciliklerine potansiyel cinayet mahalli, Suudi Arabistanlı diplomatlara potansiyel katil nazarıyla bakılması sağlanmalı. Cemal Kaşıkçı cinayetinde yahut o cinayetin izlerinin temizlenmesinde yer aldığı tesbit edilen şahısların isimleri ve fotoğrafları cümle alemin kayıtlarına geçirilerek, o alçaklar Suudi Arabistan’dan dışarıya adımlarını atamayacak hale getirilmeli. Öyle bir atmosfer oluşturulmalı ki, Suudi Arabistanlı bütün yetkililer Cemal Kaşıkçı cinayetinin ağır yükü altında ezim ezim ezilsin. Suudi Arabistan devleti öyle bunaltılmalı, öyle bunaltılmalı ki, bu utançtan kurtulmak için hem Cemal Kaşıkçı cinayetine karışan herkesi cezalandırmayı hem de resmî görüşe aykırı görüş bildirenlere idamlık suçlu muamelesi yapan ve ‘infaz’ için başka ülkelere ölüm timleri gönderecek kadar gözü dönmüş olan yönetim kadrolarını -bilhassa Veliaht Prens ve ekibini- tasfiye ederek yeni bir sayfa açmayı kaçınılmaz bir zaruret olarak görsün. *** Cemal Kaşıkçı, Suudi Arabistan Krallığı’nın yıkılması için savaşan bir tedhişçi değildi. “Rejim muhalifi gazeteci” deniyor, ama o bile değildi. Rejimin bazı kararlarına ve uygulamalarına muhalifti sadece. O hususlarda eleştiri ve tavsiyelerde bulunuyor, meselâ ifade hürriyetinin gereğini vurguluyordu. Bu hürriyetin yokluğundan ötürü zindana tıkılan mazlumların hakkını savunuyordu. O kadar. Hepsi bu. Sırf bu nedenle Cemal Kaşıkçı’yı Türkiye’de vahşice öldürten Suudi Arabistanlı yetkililerin kendi ülkelerinde sergiledikleri vahşetin boyutlarını varın siz hesap edin. Karargazete