Türkiye'nin adım attığı her yerde karşısına "oyun bozucular" dikiliyor. Gidilen her yerde onlar da bitiveriyor ama bir farkla; Türkiye'den sonra gidebiliyorlar, Türkiye'yi takip ediyorlar hatta taklit ediyorlar. Bölgede farklı, olumlu rol üstlenmeye çalışan, çatışma ve ayrıştırma tezlerine karşı uzlaşma ve işbirliği tezlerini harekete geçiren Türkiye'nin elini boşa çıkarmak için düşmanları kadar dostları/müttefikleri de seferber olmuş durumda
Türkiye, Suriye, Irak, İran'dan Körfez ülkelerine, Lübnan'a hatta Orta Afrika'ya kadar "Ortadoğu'nun 21. Yüzyılı"nı başlatan cazibe merkezi oluşurken, ekonomiden siyasi ortaklıklara, güvenlik stratejilerinden ortak kültürel zenginliğe referansta bulunan ulus üstü ortaklıklar, entegrasyon projeleri hararetli tartışmalara neden olurken, birileri bu "yeni düzeni" bozmak için düğmeye basmış durumda. Türkiye'nin önünü kesmek, bölgeyi yeniden kaotik alana çekmek için var güçleriyle çaba harcıyorlar.
Bir süredir "Türkiye'yi nasıl durduracaklar" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de, sadece İsrail'le "bozulan" ilişkilere saplanıp kalmamayı, müttefiklerimizin tutumlarındaki değişiklikleri dikkatle takip etmeyi öneriyoruz. Özellikle Ortadoğu/Afrika'da derin sömürge geçmişi olan, enerjiden güvenliğe derin etkileri olan ülkelere dikkat çekiyoruz. Bu ülkelerin, "yeni durum" karşısında paniklediğini çünkü alanlarının daraldığını, eskisi gibi rahatça oyun kuramaz olduklarını vurguluyoruz.
Önceleri Türkiye'nin barışa yönelik çabalarını destekliyor görünen bu ülkeler, zamanla oluşmaya yüz tutan güç ve zenginliğe ortak olma yarışına girdi. Süreç ilerledikçe ortaklığın yetmeyeceğini, pastadan paylarının hızla küçüldüğünü farkettikçe endişelerini gözlememeye başladılar. "Türkiye Doğu'ya kayıyor, Batı'dan yüz çeviriyor, İslam dünyasına odaklanıyor" türü kısır değerlendirmelerle hem dünyada hem de Türkiye'de bir tür ideolojik tartışma başlatmak istediler. Bu da başarılı olmayınca açıktan Türkiye'nin karşısına geçtiler. İsrail ve Fransa'yı öne çıkararak, Türkiye'ye kenara itmeye odaklı bir süreç başlattılar.
Son günlerde birbirinden bağımsız gibi görünen gelişmelere bakalım: İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "Türkiye dürüst arabulucu değil" açıklaması yaptı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin yapıp ettiklerini yok sayarak İsrail-Suriye arasında arabuluculuk girişimi başlattı. Ama Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, bu oyuna gelmedi, Türkiye'yi işaret etti.
Sarkozy bununla da kalmadı, Türkiye'yi dışlayan bir "Ortadoğu Konferansı" düzenlemeye girişti. Türkiye'nin bütün girişimlerini İsrail'le ilişkilere göre değerlendiren bu ülkeler, bölgedeki bazı ülkeleri de kendi yanlarına çekerek, Türkiye'nin öncülüğünde oluşmaya yüz tutan bölgesel ortaklıkları etkisizleştirme niyetlerini açıkça ortaya koydu. İsrail ve Fransa üzerinden yeni bir süreç deneniyor şimdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fransa'nın arabuluculuk girişimi üzerine; "Altyapısı iyi hazırlanmamış ve tüm tarafların desteğini almamış girişimler gereksiz hayal kırıklıklarına yol açabilir", "Türkiye prestij peşinde değil" diyerek, kendi ülkesinde kredisi hızla düşen, Fransa dış politikasına itibar kaybettiren Sarkozy'ye gereken cevabı vermiş oldu. Yakında bu iki ülkeye başkaları da katılacak. Özellikle Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı olan ülkelerin karşı hamlelerini göreceğiz. Bölgede hemen hiç etkinliği kalmayan, hızla gücünü kaybeden AB, Türkiye'nin 27 ülkenin tamamından fazla çaba harcadığı ve başarı sağladığı gelişmeleri sahiplenecekken Türkiye karşıtı bir süreç başlatıyor.
Bu ne demek? Artık bundan sonra bölgede Türkiye ve AB ortak değil, rakip iki güç olacak demek. Şaşırtıcı gelebilir ama önümüzdeki ayları dikkatle izlemeyi öneriyorum.
Tam bu sırada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün sözlerini yeniden hatırlatmakta yarar var. İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano ile yaptığı basın toplantısında bazı AB ülkelerini "vizyonsuzlukla" suçlayan, "yeni Berlin Duvarları mı inşa edecekler" diyen Gül, Slovakya ziyareti sırasında şu cümleleri kullanmıştı:
"Alışık olmadıkları şekilde Türkiye'nin serbest, bağımsız ama gayet dikkatli ve etkili bir dış politika takip ettiğini ve bunun herkes tarafından nasıl saygınlıkla karşılandığını görüyorlar. Bazı telkinlerini dinlemeyen Türkiye'nin haklı çıktığını görüyorlar. Türkiye engagement politikaları izledi. Bunu hep tehlikeli gördüler, 'aman bunu yapma, böyle yapma, biz ne yapıyorsak aynısını yap' diyenlere karşı Türkiye, 'hayır benim konumum farklı' dedi ve bu politikaları izledi. Bunun doğru neticeler verdiğini gördüler ve şimdi onlar da bunu tavsiye ediyorlar. Yani kıskançlık biraz burada. Ve Türkiye'nin parlayan bir yıldız olduğunu, örnek alındığını görüyorlar. Eskiden hep kendileri örnek alınırdı. Etki alanlarının Türkiye'nin lehine kaydığını görüyorlar. Bundan kıskançlık duyuyorlar açıkçası""
Bu sözler, Türkiye üzerine tartışmalarla alakalıydı ama AB liderlerine de söylenseydi aynı cümleler kullanılırdı. "Türkiye on sene sonra hiç kimsenin düşünemeyeceği hale gelecek" diyen Cumhurbaşkanı'nın "AB, bu gidişle böyle devam etsin, on sene sonra dünyada dikkate az alınan bir grup, bir güç olur. On sene bugünkü politikasıyla devam etsin, on sene sonra global oyuncu olmaz" sözlerini bir kez daha buraya not ediyorum.
"Müttefikleri Türkiye'nin karşısına dikilecek" vurgusunu çok kez tekrarladım. Şimdi açıkça görmeye başladık. Daha çok şey göreceğiz. Türkiye uzun yürüyüşünü kararlılıkla ve başarıyla devam ettirsin, kimlerin dost kimlerin düşman olduğunu o zaman anlayacağız. Bazılarımız hayalkırıklığına uğrayacak ama olsun!
Sarkozy'nin İsrail'i yanına alarak rol çalmaya soyunması, basit bir uyanıklık değil. Sarkozy'ye has karakter zaafıyla sınırlı da değil. Türkiye, içeride ve bölgesinde zaaf alanlarına müdahil oldukça, bunların üstesinden geldikçe şimdi susanların da Sarkozy'ye katılacaklarını göreceğiz.
Ama başaramayacaklar! Dünya başka yöne onlar başka yöne gidiyor çünkü...