CHP açıktan darbe kışkırtıcılığı yapıyor.
Lideri ve yöneticileri sık sık ülkenin huzur ve istikrarını bozan açıklamalar yapıyorlar.
Siyaseti kimi güçlere kendi elleriyle teslim ediyorlar.
Demokrasi karşıtı güçlerin 'odak noktası' olmaktan imtina etmiyorlar.
Laikliğin için boşaltıyorlar.
367'de olduğu gibi sistemi kilitliyorlar.
Yargıya baskı yapıyorlar.
Atatürk'ü ve kuruluş dönemini bugünkü varlıkları için kullanıyorlar.
Ama CHP için hukuk işlemiyor.
"Kanalım emrinizdedir" diyen marjinal bir tv kanalına 5.5 trilyon aktarıyor ve izahını yapmakta zorlanıyor.
Aynı gerekçelerle hiç zaman kaybetmeden RP'yi kapatan hukuk sistemi, bugün CHP için rutin bir inceleme olmanın ötesine geçemiyor.
CHP 'devletin şımarık çocuğu' gibi davranıyor.
İtibar kaybetmek için her zaman hukuken ceza almak gerekmiyor, kamu vicdanında CHP zaten cezalandırılmış durumda.
CHP derin bir halk darbesini yemiş vaziyette ki, bir türlü toparlanamıyor.
İltimasa mazhar bir partidir CHP
Eğer böyle olmasaydı çoktan silinip giderdi.
Hiçbir şey üretmediği halde, sırf 'yıkıcı muhalefetle' ayakta duran başka bir parti var mı?
Hukuk karşısında herkes eşittir, CHP hariç"
Çünkü o bir salon partisidir
HP'nin Kanal Türk'e para aktarması kapatma gerekçesi sayılır mı?
Siyasi partilerin mali hesaplarıyla ilgili sorunlar, bir istisna dışında, kapatma sebebi olarak kabul ediliyor. Anayasa'nın 69. maddesindeki istisna şudur: Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır. Bunun dışında, gelir ve giderlerle ilgili sorunlar, Siyasi Partiler Kanunu'nda (SPK) müeyyidelendirilmiştir. Kanunun 70. maddesine göre, siyasi partilerin giderleri amaçlarına aykırı olamaz. 72. maddeye göre de, siyasi partiler üyeleri dahil hiç kimseye borç veremez. 76. maddeye göre de, belgelendirilmesi gerektiği halde belgelendirilmeyen parti giderleri miktarınca parti malvarlığı Anayasa Mahkemesi kararıyla Hazine'ye irad kaydedilir.
Bu bağlamda CHP'nin durumu nedir?
Ortada belgelendirilemeyen bir giderden söz ediliyor. Yapılacak iş, bu giderin miktar olarak tespiti ve bu miktardaki paranın CHP'den alınıp Hazine'ye aktarılmasıdır.
CHP'nin 'para aktarma' izahı inandırıcı bulunmadı"
İddialara verilen cevaplarda ve gösterilen belgelerde bazı sorunlar var. Ödemeye dair belgelendirmelerde, fatura tarihleri arasında önemli farklar var. Mesela, bir fatura 2005 yılına aitken, diğerleri 2007'ye ait. Özellikle, yüksek miktarlı tanzim edilen fatura, para aktarma iddialarının yoğun olarak gündeme getirildiği 22 Temmuz seçimlerinden birkaç ay sonrasına ait.
Siyasi partilerin hesapları yıllık olarak tutuluyor.
Evet, CHP'nin yıllık hesaplarındaki giderlerle, Kanal Türk'ten kesilmiş olan faturaların karşılaştırılması lazım. Neticede, konuyu Anayasa Mahkemesi ayrıntılı olarak inceleyecektir.
RP DAVASI EMSALDİR
CHP ne ile karşı karşıya?
Meselenin cezai boyutları da var. SPK'da, 117. madde, çizdiğimiz çerçeve dışına çıkan mali uygulamaların sorumlularını cezalandırmaktadır. Büyük miktardaki harcamaların üst yöneticilerin bilgisi ve onayı dışında gerçekleştirilmesi mümkün değil. Bu açıdan onlar da sorumludur. Bir de, ceza hukuku bakımından bazı müeyyideler olabilir.
Ne gibi?
Gelir ve giderlerle ilgili belgeler üzerinde tahrifatlar olması, gerçeğe aykırı belge düzenlenmesi, siyasi parti malvarlığının kişilerin menfaatine harcanması ceza hukuku bakımından da suç teşkil eder. RP ile ilgili "kayıp trilyon" davasında bu bakımdan ortaya çıkan yargı içtihatları var.
"Kayıp trilyon" davasında Erbakan dahil birçok parti üst düzey yöneticisi yargılanmış ve Erbakan ceza almıştı.
Siyaset yasağı da ortaya çıkmıştı. Genel başkana ceza verilmesi gerektiği mahkeme kararında açıklanıyor. Büyük miktarda para çıkışlarının, giderlerin genel başkanın bilgisi dışında olamayacağı varsayılıyor. Yargıtay da mahkemenin kararını uygun bulmuş. Bu dava örnekliğinden bakarsak, Baykal'ın yargılanması da mümkün olabilir.
CHP DE KAPATILABİLİR
Dava Baykal'ın hayatını ne yönden etkileyebilir?
Aslında, suçu işleyen kişi cezalandırılır. Mali suçların birçoğundan mahkumiyet halinde, milletvekili seçilme yeterliliği kaybedilmektedir. Böyle bir sonuç Erbakan için kabul edildi, Baykal için de olabilir.
Yani"
RP'ye işleyen mekanizma işlerse CHP'yi de aynı akıbet bekler.
Hukuki de olsa siyasete, siyasetçiye yasak getirilmesi insanın içine sinmiyor.
Siyasetin ve siyasetçilerin güçlü olması, hukuk mekanizmaları yoluyla yıpratılmaması, devre dışı bırakılmaması gerektir ama, Türkiye'nin, bazı hukuk dışı uygulamaların içyüzünü bilmesi gerekir. "Kayıp trilyon" davasındaki hukuk hatalarını başka nasıl anlatabiliriz?
"Kayıp trilyon davası" CHP'nin Kanal Türk'e para aktarma davasına emsal teşkil eder mi?
"Kayıp trilyon" davası kamuoyu tarafından bilinmeyen, birçok büyük hukuk hatalarının olduğu bir davadır. Tam bir Dreyfus olayıdır. "Kayıp trilyon" davasında bazı giderlerin belgelendirilmemesi ve bazı belgelerin gerçeğe aykırı olduğu kabul edilmişti. Bu bakımından önemli bir benzerlik var.
Ama işletilen süreçte bir benzerlik yok"
Yok, RP ile ilgili Maliye Bakanlığı uzmanlarının raporu Yargıtay Başsavcılığı'na gönderilmişti. CHP ile ilgili rapor da, aynı şekilde Başsavcılığa gönderildi. Bilindiği gibi, Başsavcılık CHP ile ilgili Maliye Bakanlığı raporunu Anayasa Mahkemesi'ne gönderdi. Ancak, RP ile ilgili rapor Anayasa Mahkemesine gönderilmemiştir; başsavcılığa gönderilmiştir. Maliye Bakanlığı raporuna dayanarak dava açılmıştır.
HİMAYE EDİLİYOR
Anayasa Mahkemesi sanki devre dışı bırakılmış"
RP davası CHP ile ilgili tartışmalar bakımından bir "misal"dir. Gerçi "sui misal"dir; "emsal olmaz". Ama bu sui misali de kamuoyunun iyi bilmesi lazımdır. Hukuk karşısında kişiler eşittir; gerçek kişiler de tüzel kişiler de. Türkiye'de "fevkalade himayeye mahzar" kişi ve kuruluşlar olmadığını bilmek istiyoruz. Bir uygulama, doğruysa, başkalarına da yapılmalıdır; yanlışsa, o uygulama düzeltilmelidir.
Yargının sahiden CHP'ye yönelik harekete geçeceğine inanıyor musunuz?
Bir hareket var ama RP ile ilgili meseledeki gibi bir harekete geçme yok ortada.
Partiden partiye farklı uygulamalar mı var?
Var gibi" Ciddi bir buhran yaşıyoruz. Bu bir hukuk buhranı gibi görünse de, temelde bir hukuk buhranı değildir. Siyasi güç dengeleri içinde hukuk kullanılıyor"
SİYASİLER BÜROKRASİYE TESLİM
Demokrasinin oturmamasında, partilerin kapanmakla karşı karşıya gelmesinde bir CHP zihniyetinin de varlığından söz ediliyor"
Türkiye'de yargı bürokrasisi de dahil, bürokrasinin bir "ideolojisi" var. Uzağa gitmeyelim; AK Parti'yle ilgili iddianamede bir "devlet ideolojisi"nden söz ediliyor. Bürokrasi bu ideolojiyi siyasetçiler üzerinde de hakim kılmaya çalışıyor. Bunu bazen, işleri daha iyi bilme niteliği ile sağlıyor, bazen de müdahale ve darbelerle sağlıyor. 27 Mayıs için "bürokrasinin rövanşı" denir; doğrudur. İpler hâlâ bürokrasinin elinde.
Temel sorun nedir?
Siyasetçilerin yaklaşımında ve birikimindedir. Siyasetçiler devletin işleyişine tam anlamıyla vakıf değiller çoğu zaman. Böyle olunca bürokrata teslim oluyorlar.
DARBELERLE PARALELLİK GÖSTERİYOR
Bu devlet ideolojisi CHP'nin neyi oluyor?
"Devlet ideolojisi" önemli ölçüde CHP ile paralellikler taşıyor. Aslına bakarsanız, bir devlet ideolojisinden söz ediyorsak, orada çok parti olamaz; tek parti olabilir. Bu durumda temelde birbirinin aynı ama isimleri farklı parti-ler ortaya çıkar.
Neden farklı algılıyoruz?
Fark kişilerden ortaya çıkıyor. Yoksa tek tip bir siyasi parti ideolojisi icbar edilmektedir. Parti programlarına bakın, temel esaslarda yüzde doksan birbirinin aynıdır. Bugün "devlet ideolojisi" denilen ideoloji Atatürk'le ve cumhuriyetin kuruluş ideolojiyle ilgili değildir. Bu ideoloji tamamen, 27 Mayıs darbesiyle ve 1961 Anayasası'yla getirilen bir ideolojidir. 1924 Anayasası'na ve 1937 değişikliklerine bakalım, 27 Mayıs'ta tamamen değiştirilmiştir. 27 Mayıs cumhuriyetin kuruluş ideolojisini değiştirmiştir. n CHP birebir rejimi yansıtıyor mu, yoksa rejimin radikal kanadı mı oldu?
CHP "devlet ideolojisi"nin öncüsü idi. CHP'nin. 12 Eylül'den sonra da bütün partilerle birlikte CHP de kapatıldı. Bugünkü CHP kuruldu. Bu durumda, aslında CHP de diğer partiler gibi yeni bir partidir; cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki CHP ile sadece isim benzerliği taşıyor.
Siyasi ağırlığı olan parti kapatılıyor
Bu gelişmeler ışığında Ak Parti'nin kapatma davasıyla ilgili süreç nasıl işleyecek?
Böyle bir dava açılması kolay değildir. Madem açıldı, süreç kapatmayla sonuçlanır diye düşünüyorum. Böyle bir dava kapatmayla sonuçlanmazsa AK Parti çok daha fazla güçlenir. Böyle bir ihtimal bertaraf edilmeden bu dava açılmazdı.
AB tarafından yayımlanan bir bildiri var, bazı kesimlerden tepki aldı.
AB bildirisi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ilgili yaklaşımlar çelişkili. Milli hassasiyetleri tahrik ederek kamuoyu oluşturmaya çalışmak isteyenler var. Avrupa kuruluşları üzerinden Türkiye'deki iç siyasetin yönlendirilmesine taraftar değilim ama AK Parti karşısında siyaset yürütenler, özellikle darbe ve müdahale taraftarları da Avrupa ve ABD bağlantılarına sahip değil mi?
Sahip mi?
Türkiye'de yapılan bütün darbeler ABD irtibatlıdır; bu artık bir kaziye halindedir. 12 Eylül'ü yapanlar ABD Başkanı J. Carter'ın "our boys" dediği kişilerdir. Daha ne olsun?
Light darbeyi yaşıyoruz
22 Temmuz öncesi CHP'nin bazı yöneticileri açıkça darbe kışkırtıcılığı yaptı. Asıl kapatma davası bu nedenle açılmalı değil mi?
Türkiye'de siyasetin en büyük zaafı, kendi meşruiyet zeminlerine gerekli güven ve saygıyı göstermemesidir. Darbelerden söz ediyoruz; ama darbelere imkan sağlayan, her zaman sivil siyaset ve siyasetçiler oldu. 28 Şubat süreci bunun en açık örneğidir. Ama böyle bir tutum kapatma davasına konu olmuyor maalesef. Kapatma davaları zaten seçilmemiş iktidarın tahkimi için mevcuttur; zaten böyle bir iktidardan yana tutum ortaya koyan partiler niye kapatılsın ki?
Bugün bir askeri müdahaleye doğru mu sürükleniyoruz?
Şu anda da, belli ölçüde bir "darbe" süreci yaşadığımızı düşünüyorum. TBMM'deki bütün partiler ciddi bir baskı altında. AK Parti'ye açılan dava ile MHP de tehdit altında tutuluyor. Siyaset ve yasama organı kendi iradesiyle hareket etme imkanından mahrum bırakılmaya çalışılıyor. Bu da bir nevi "darbe"dir. Artık darbeler psikolojik güçle gerçekleştiriliyor. Siyasetçiler güçlü olmazsa bu light darbeden kurtulmak kolay olmaz.
YARGI, DEVLETİ DEĞİL ADALETİ KORUMALI
Yargı üzerinden sürdürülen iktidar kavgası hukuku ve yargıyı nasıl etkiliyor?
Yargının ideolojisi olmaz. Hele hele "devlet ideolojisi" yargı için asla mevzubahis olamaz. Yargının tek bir ideolojisi olabilir, o da adalettir.
Yargı devleti koruma görevini üstleniyor.
Devleti koruma görevi yargının değil, güvenlik güçlerinindir. Yargı, hukuku uygulayarak, adil kararlar vererek devleti korur. Devleti korumak adına bile olsa, adaletten sapılırsa, devlete en büyük zarar verilmiş olur.
YARGI SİYASİLEŞTİ
Ama hukuk adına böyle davranışları çok gördük"
28 Şubat'la birlikte yargı, yasama ve yürütme organı karşısında bir tutum belirleyerek hareket etmeye başladı. Birçok yargı kararı hukukun dediğini değil, siyasi tutumları yansıtıyor.
Bugün gelinen noktada yargı reformu kaçınılmaz...
Temel mesele, Türkiye'de yargının siyasileşmesidir. Yargıçlar siyaset yapamaz. Bunu herkes kabul ediyor da, siyaset yapmak sanki bir siyasi partide üye olmak, çalışmak gibi algılanıyor. Siyasi partilere üye olmasalar da, yargıçlar siyaset yapamaz. .
Yargıçlar siyaset mi yapıyorlar?
Türkiye'nin yargı ile ilgili temel meselesi siyasi ve ideolojik tutumlardır; yani yargının tarafsızlığı meselesidir.
Buna yargıçlar iktidarı deniliyor"
Yargı, hem kural koyucu hem de uygulayıcı oluyor. O zaman devletin bütün fonksiyonları yargıda toplanıyor. Türkiye'de özellikle 28 Şubat'la birlikte böyle ciddi bir sorun var. Bu şekilde devlet yönetilemez.
KARARLARI 'KUTSAMIŞLAR'
Sami Selçuk yargı kararlarında kullanılan 'Türk milleti adına' ifadesinin yargı mensupları seçimle belirlenmediği için kullanılmaması gerektiğini söyledi"
Bu ibare, daha çok yargı kararlarını "kutsamak" için seçilmiş olmalı. Ancak bu ibarenin gerçekliği sorgulanmalıdır.
Anayasa Mahkemesi AK Parti'yi kapatma kararı alırsa bunu nasıl yazacak?
Türk milleti adına" Türk milleti 22 Temmuz'da bir karar vermiş, görüşünü zaten bildirmiş. Mahkeme kararıyla Türk milletinin kararı arasındaki farkı nasıl açıklarız?
Yargı bağımsız mı, ne oranda CHP zihniyetinin etkisi var mı?
Yargının bağımsızlığı bizde abartılıyor. Bağımsızlık amaç değil, araçtır. Yargının tarafsız olmasını sağlamak için bir araçtır. Tarafsızlığı zedeleyen en büyük sorun ise ideolojik tutumlardır. Bu ideolojik tutumun da CHP zihniyeti ile paralellikler taşıdığını görüyoruz.
MEHMET GÜNDEM
Yenişafak