Mesleğe ilk başladığı yıllarda, onu "Ruhat Biliktan" ismiyle tanımıştık... İşi, "elbise giyip-çıkarmak"tı... Hemen her hafta bir "giyim mağazası"nı tanıtır, o mağazanın "moda"yı nasıl takip ettiğini, hangi "elbise"leri sunduğunu anlatırdı...
Sonraki yıllarda, o zamanki Sabah"ın başyazarı Güngör Mengi ile evlendi. Doğal olarak, soyadı da değişti... Bu evlilikten sonra onu, Ruhat Mengi olarak tanımaya başladık... Değişen, sadece "soyadı" değildi... "Eş durumundan yazar" olduktan sonra, "kulvar"ını da değiştirdi... Artık elbise "giymiyor", özellikle dindar insanlara "giydiriyor"du!.. Mağaza mağaza dolaşmayı da bırakmıştı... Çünkü, gazetede bir "köşe" açmıştı... "Laiklik" ve "çağdaşlık" odaklı yazılarında zaman zaman "hararetli", zaman zaman "agresif" bir portre sergilese de, herkes "anlayış" gösteriyordu ona... Ne de olsa, "eş durumundan yazar"dı... Sonra, bir de baktık "ekran"lara çıkmaya, "sinirli, hararetli, hareketli ve agresif" konuşmalarıyla muhataplarını susturmaya başladı... "Kavgacı" görüntüsü iyi reyting getirmiş olmalı ki; "programların konuğu" olmaktan "programların sunuculuğu"na terfi etti.
Dinleyenlere "saç-baş yoldursa" da; Ruhat Hanım, "ruhsat" almıştı bir defa...
"Giydirme" yolunda hızla ilerliyordu.
İşte önceki gün, yine böyle bir programda döktürmeye başladı... Aydın Doğan Bey"in Star Televizyonu"nda, CHP milletvekili Şükrü Elekdağ"ı konuk etmiş ve onunla Ergenekon Terör Örgütü"ne yönelik operasyonları, gözaltı ve tutuklamaları "Her Açıdan" tartışıyordu...
Özetle dediği şuydu:
"Ergenekon"a yönelik operasyonlar, toprak altından çıkarılan silahlar, artık inandırıcı olmaktan çıktı!.. Neymiş; darbe yapacaklarmış!.. Bugünlerde darbe yapmak mümkün değil!"
Ruhat Hanım"ın, "agresif, sinirli, öfkeli" ve hatta "kin dolu gözler"le sarfettiği bu sözler; Ertuğrul Özkök"ün sorduğu gibi, acaba bir "bilgiye" mi dayanıyordu, yoksa "kesin bir inanca" mı?..
Ruhat Hanım; bir "görev" mi icra ediyordu, yoksa, "ideolojik kavga"sını mı sürdürüyordu?..
BOSTANCI"DAKİ OPERASYON VE!..
Dün sabah gazeteye gelmeden önce; "Ruhat Hanım"a sormak" üzere, kafamda bu "soru"ları toparlamaya çalışıyordum ki; hepinizin bildiği "çatışma" haberi geçti televizyon ve ajanslardan...
Haberler, özetle şöyleydi:
"İstanbul"da güvenlik güçlerinin yaklaşık 60"a yakın noktaya düzenlediği operasyonlardan biri olan Bostancı"da Devrimci Karargâh adlı örgüte ait hücre evde çıkan silahlı çatışmada, Semih Balaban adlı emniyet amiri şehit oldu, Mazlum Seher adlı bir vatandaş da hayatını kaybetti. 7 polis memuru ile NTV televizyonu kameramanının da yaralandığı operasyonda, Orhan Yılmazkaya adlı terörist ölü ele geçirildi.
Emniyet amirinin şehit olmasına yol açan patlamanın, evde bomba düzenekli pusu kurulmasından kaynaklandığı öğrenildi."
Ne ilginç değil mi;
Semih Balaban adlı emniyet amirinin şehit olmasına yol açan "bomba düzenekleri"nin benzerleri, "Bedrettin Dalan"ın Poyrazköy"deki tapulu arazisi"nde yapılan kazılarda da elegeçirilmişti!..
Böylesine önemli bir benzerliğe rağmen, "Ergenekon Terör Örgütü" ile "Devrimci Karargâh" adlı terör örgütünün bağı ve bağlantısı olmadığı iddia edilebilir mi acaba?..
Ya da;
Ruhat Hanım, hâlâ "operasyonların inandırıcılıktan uzak olduğunu" düşünüyor mu dersiniz?..
DEVRİMCİ-ERGENEKONCU GÖRÜŞMELERİ!
Ruhat Hanım"ın inanması, daha doğrusu operasyonların "inandırıcı" olabilmesi için; daha kaç polisin şehit olması, daha kaç vatandaşın ölmesi ya da daha kaçının yaralanması gerekiyor acaba?..
"Ergenekon Terör Örgütü" ile dün sabah operasyon düzenlenen "Devrimci Karargah" adlı terör örgütü arasında bir "bağlantı" olduğunu ortaya koyabilmek için, öldürülen terörist liderlerden Orhan Yılmazkaya"nın, acaba kimlerle "irtibat" halinde olması gerekiyor?..
Ne yani;
"Bu örgüt, Ergenekon"la bağlantılıdır" diyebilmek için, Orhan Yılmazkaya"nın, illa da Veli Küçük"le, Şener Eruygur"la, ya da Hurşit Tolon veya Levent Ersöz"le mi görüşmesi gerekiyordu!..
Adam, görüşmüş işte!..
Tamam "emekli generaller" ile görüşmemiş ama "emekli yüzbaşı" ile görüşmüş!..
Evet, Muzaffer Tekin ile görüşmüş!..
Buyrun, haberi birlikte okuyalım:
"Bostancı"daki hücre evinde polisle çatışan Devrimci Karargah örgütü lideri Orhan Yılmazkaya"nın, 4 Ergenekon sanığıyla telefon görüşmesi yaptığı teknik takip sonucu belirlendi. Yılmazkaya"nın Ergenekon sanıkları Muzaffer Tekin, Birol Başaran, Zeki Yurdakul ve Mete Yalazangil"le irtibatı ortaya çıktı.
Polisin Beykoz Poyrazköy"de kazılarda bulunan el bombalarından yola çıkarak, Bostancı"daki adresi belirlediği öğrenildi.
Gözaltına alınan gizli tanık ve sanık ifadelerine göre, Devrimci Karargah, Ergenekon"un kullandığı PKK, DHKP/C ve MLKP gibi terör örgütlerinin işlevsizliği gerekçesiyle kuruldu."
Bu tür haberlerden sonra, Ruhat Mengi hanımefendinin şimdi ne düşündüğünü çok merak ediyorum.
"Devrimci Karargâh" adlı örgütün; "Bir Ergenekon yapımı" olduğunu ve "maşa", hatta "piyon" olarak kullanıldığını görebilmek için illâ da, benim gibi "gözlük" takmak gerekmiyor ki!..
Bu "bağlantı"yı görmek için, herhalde "ön yargılı" olmanın da ötesinde "bön yargılı" olmak gerekiyor!
GÖNÜL İLİŞKİSİ Mİ, İDEOLOJİK İLİŞKİ Mİ?
Dedim ya, gazeteye gelirken bunları düşünüyordum... Ruhat Biliktan iken "giyen" ama Ruhat Mengi olduktan sonra özellikle mütedeyyin insanlara "giydiren" hanımefendiye bu "soru"ları yöneltecek ve ne düşündüğünü soracaktım...
Gelin, görün ki;
Operasyon sonrası hızla ortaya çıkan "detay"lar, bende şu "kuşku"ya yolaçtı:
"Ruhat Hanım, Ergenekon Terör Örgütü"nün savunuculuğunu yapmaya çalışırken, bir şeyleri gizlemeye mi çalışıyor acaba?..
Operasyonları önemsiz göstererek, gözaltı ve tutuklamaların artık son bulmasını istemek, acaba "ucu bize de dokunabilir" endişesinden mi kaynaklanıyor?.."
Diyordum kiii...
Ankara Büromuzdan Aslan Değirmenci, gündeme bomba gibi düşen haberi patlattı:
"Kadıköy Bostancı'daki hücre evine yapılan baskında çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilen teröristin Devrimci Karargah'ın üst düzey yöneticisi olduğu ve Vatan Gazetesi ile arasında derin bağlantı bulunduğu deşifre oldu.
Emniyet Amiri Semih Balaban ile 18 yaşındaki Mazlum Şeker isimli vatandaşı öldüren Devrimci Karargah Yöneticisi Orhan Yılmazkaya ile Vatan Gazetesi internet sitesi www.gazetevatan.com'un Yayın Yönetmeni Aylin Duruoğlu"nun ilişkisi ortaya çıktı.
Emniyet İstihbarat Dairesi"nin ve Terörle Mücadele polislerinin yaptığı araştırmalarda gözaltına alınan gazetevatan.com"un Yayın Yönetmeni Aylin Duruoğlu"nun, öldürülen örgüt lideri Orhan Yılmazkaya ile sık sık telefonla ve yüz yüze görüştüğü de belirlendi.
Duruoğlu ve Yılmazkaya ikilisinin Siyasal Bilgiler Fakültesi"nde aynı sınıfta okudukları ve ilişkilerini dâvâ arkadaşı olarak sürdürdükleri de kesinleşti."
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM!..
Bu kadar "bağ"dan ve "bağlantı"dan sonra, Ruhat Hanım"a soru sormak, hiç içimden gelmiyor!..
Ama inanıyorum ki;
Kendisi bir açıklama yapacaktır!..
Bekliyorum!..
Bakalım, ne "kulp"lar takacak?..
Ama; üstüne basa basa, altını çize çize söylemek istiyorum ki;
Ruhat Mengi, bu yazının odağında yer alsa da, amacım onu eleştirmek ve ona "giydirmek" değildir!..
Hani; "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" sözü var ya; ben de Ruhat"a söyledim ki, başkaları anlasın!..
Ruhat"lara söyledim ki,
Nihat"lar iyi dinlesin!..
İyi dinlesinler de, "Ergenekon avukatlığı"ndan artık vazgeçsinler!..
Yoksa, bir gün gelir;
Ucu kendilerine de dokunabilir!..
============
Vakit"e kim, neden kızıyor?
"Bölücü" ve "terörist"lerin bizden nefret ettiğini!.. "Çağdaş ve laik geçinenler" ile "Atatürk"ten geçinenler"in bize öfke ve kin kustuğunu!.. "Ergenekon Terör Örgütü" zanlısı ve sanıklarının ise, bizleri bir kaşık suda boğmak için fırsat kolladığını!.. Hasılı kelâm, "saltanat"ları yıkılan ve "kafa konforları" bozulan "güruh"un bize tepki gösterdiğini biliyorduk da, "gay, homoseksüel, lezbiyen ve eşcinseller" takımının Vakit"e niye kızdığını bilmiyorduk...
Meğer onlar da hınç doluymuş Vakit"e... Dün Ankara Büromuz"un önünde "protesto gösterisi" yapmışlar!..
Niye biliyor musunuz?.. Geçenlerde bir haber yapıp; "Atatürkçü Düşünce Derneği"nin mitingine gay ve lezbiyenler de katılacak" dedik ya, işte bu habere kızmışlar... "Bizi aşağıladınız" diyorlar...
Aşağılama bunun neresinde?..
Ne yani; "ADD" ile birlikte olmak ve birlikte anılmak "aşağılama" mıdır?!?..
Eğer bu bir "aşağılama" ise; "ADD Başkanı" sıfatı taşıyan Şener Eruygur"un intihar etmesi gerekmez mi?
Ya da, ADD"cilerin, "gay ve lezbiyen"lere bir karşı dâvâ açması gerekmez mi?!?..