Ruhun İrfanla Yükselişi 2

Büyük İslam mücahidi, aşk ve şehadet öğretmeni Şehid Dr. Mustafa Çamran'ın kaleminden İrfani şiirlerini sunuyoruz.


(İKİNCİ BÖLÜM)

SÜREYYA YILDIZINA ADIM ATTIM


Ey dostum! Ey mahbubum! Ey kalbimi muhabbetiyle esir eden! Halisane selamımı kabul et.

Alberz dağlarında elele eve dönüşümüzü hatırlattın. Tenha yollarda deruni sırlarımızı konuşuyorduk. Korkunç anılarımızda adım adım ilerliyorduk. O günleri hatırladıkça kalbim atıyor. Masada oturmuş çalışıyorum. Etrafımdaki insanlar kendi işleri ve faaliyetleri ile meşgul haldeler. Ruhum o günlere uçuyor ve etrafımdakilerin varlığını ve konuşmalarını hisset-miyorum. Yalnız seninle konuşuyorum. O atmosferde, o semanın altında, o tenha caddelerde yaşıyorum. İngiltere'den gönderdiğin o eski mektupları saklıyor ve hakkında bilgi alabileceğim herkesten seni soruyorum. Böylece az çok durumundan haberdar oluyorum. Gıyabında selam ve dualarımı sana takdim ediyorum.

Ey dostum! Seni kucaklıyorum ve hayal âleminde bundan haz alıyorum. Bu öyle ruhani ve manevi bir lezzet ki izahı mümkün değil" Bu tarifsiz duyularla uzak geçmişi canlandırıyor, gençlik heyecanına doyuyor e haz alıyorum. O deruni arzu ve istekler, o derin manevi alışverişler ne kadar güzeldi" Doğrusu batılılar bu tür alışverişlerden nasipsizdirler. Bu dere-cede ki ilgi ve alaka oralarda yoktur. Bana göre gücün zirvesinde oldukları halde, zavallı fa-kirlerdir. Yalnızlık, ayrı yaşamlar, ruhi hastalıklar, çoğalan intiharlar" Bütün bunların asıl sebebi, işte bu muhabbet ve manevi alışverişin yokluğundandır"

Elbette bu durumlar elime az geçiyor. Fakat geçtiğinde de bu derin manevi lezzetin haz-zını alıyorum. Sanki göklere kanat çırpıyor, sanki güneş elime konmuş ve hafızın değimiyle "Süreyya yıldızına adım attım" gibiyim. Sanki Allah'a ulaşıyor ve onda yok oluyorum. İşte bu hallerde yanıyorum. Varlığım bütün zerreleriyle alevleniyor. Dalga dalga bedenimi sarıyor. Benim zayıf ve aciz bedenimin buna tahammülü olmadığından, beni aşıp göklere yükseliyor. Hayatım ve ruhumun sıcaklığı da, bu alevlerin ardından göklere çıkıyor" varlığım lezzet ve alevden başka bir şey değil artık"

Sürekli bu halde kalmak istiyorum. Ama maalesef pratik olarak mümkün değil. Kendime geldiğimde gözlerim ıslak, bedenim soğuk ve hiçbir şey hissetmiyor haldeyim. Senden gelen mektuplara baktıkça ve senli hayallere daldıkça bu hal ve hissiyat devam ediyor. Bu da benim için büyük bir ganimettir.

Sevgi ve muhabbet beslemek önemli ve güzel bir halettir. Fakat her şey mahbup ve ma-but olamaz. Mahbup o kadar büyük ve aşk dolu olmalı ki, aşka ve muhabbete layık olabilsin.

Eyer mahbup olmasaydı âşıkta almazdı. Tüm bu arzu ve istekler, cezbeler, hissiyatlar ve aşk dünyası yok olacaktı.

Allah'a şükürler olsun ki senin gibi bir dostum var. Kalbim ve ruhum sevginle yanıyor ve beni canlı tutuyor.

Dostum! Sohbeti kısa kesiyorum. Zira aşk ve muhabbetin sonu gelmez. Dil ve kalem onu beyan etmekten acizdirler. Ve maalesef her zaman için doyurucu olmuyor. Zira biz bu maddi ve sefil olan âleme mahkûmuz"

YETİMİN HER DAMLA GÖZYAŞINDA ERİYORUM

Mutluyum, mutluyum ki mahbubum gelmiş. Artık inlemelerimi yakından duyuyor, kalp atışlarımı hissediyor, dökülen gözyaşlarımı görüyor, yanıp erimemi fark ediyor, acı ve keder-lerime merhem sürüyor, dert dolu sinemi ferahlatıyor, gamlı ruhuma neşe katıyor, ölmüş ru-humu tekrar canlandırıyor, yüreğimde umut ışığı yakıyor, gizli kalmış yeteneklerimi meydana çıkarıyor ve kederlerimi sanat, iman, güzellik, yaratıcılık ve aşkla tebdil ediyor.

Acıyı lezzetli hale getiriyor. Kalbimle, gözlerimle ve ellerimle Allah'ı hissetmemi sağlı-yor.

Onun gölgesinde, her yaprakta, Allah'ın varlığını görebiliyorum. Semadan yüce âlemin sırlarının şifrelerini dinliyorum. Yıldızların göz kırpmasında, tabiat âşıklarının arz ve isteklerini okuyorum. Denizin dalgalarında ebediyete yönelen hayat ve harekeliliği görebiliyorum. Dağlarda Allah'ın azametini görüyorum. Günbatımında o'nun cemalini görüyorum. Yüksek göklerde ebediyet ve ezeliyeti görüyorum. Yetimin her damla gözyaşında eriyorum" Dulların ahında yanıyorum" Fakirlerin açlıklarında eriyorum" Mazlumların ve mahrumların karanlık dünyasında kahrımdan ölüyorum"

İHTİYACIM VAR

İhtiyacım var. İhtiyaçlarımı birine anlatmak istiyorum. Varlığımın bütün zerreleri ihtiyaç ateşinde yanıyor. Aşka olan ihtiyaç, kulluğa olan ihtiyaç, yanmaya olan ihtiyaç, feda olmaya olan ihtiyaç, Allah'a ulaşmaya olan ihtiyaç"

Bir maşuk bulmak istiyorum" Allah'ın halifesi olsun. İhtiyaçlarımı kabul etsin. Ve beni kulluk ateşiyle yaksın ki Allah'a ulaşabileyim.

Bir mahbup bulmak istiyorum" Allah'a yakın ve beni Allah'a yakınlaştıracak bir mah-bup"

Eteğine gözyaşı dökmek istiyorum" Allah'a takdim olan, kabul olmuş ve Allah'a ulaşmış olsun"

Yanık kalbimi ona sunmak istiyorum" O muhabbet ve merhametiyle kabul edip kutsa-sın"

Varlığımı yoluna sermek istiyorum" Varlığımı kalbinde kabul etsin ve beni hayatın zincirlerinden azat etsin"

Kuşun havaya, balığın suya ve yavrunun anneye ihtiyacı gibi böyle birine ihtiyacım var"

İhtiyaçlarıma olan susuzluğum, varlığımdan alev gibi çıkıyor. Tıpkı güneşin ışığıyla yanan çölün bağrından göğe yükselen hararet gibi"

Yanmaya, duman olmaya, semada Allah'ın ebediyetinde yok olmaya ve kaybolmaya ih-tiyacım var"

GÖZYAŞI VE ŞEHADET

Zulmü gördüğümde, düşmanın sancaklarını gördüğümde ve feryadımın düşman sancak-larının tufanında yok olduğunu gördüğümde ruhtan, aşktan, acıdan, kederden, gözyaşından ve şahadetten yardım alıyorum"

İRFANİ YÜKSELİŞ

Mesuliyet yükünden kaçmak istiyorum" Acıya, kedere ve yalnızlığa tahammül etme mesuliyetinden"

Acıyı, aşkın mucizesi ile lezzetlendirmek istiyorum"

İlahi bir ünsiyet bulmak ve yalnızlığımı onun etrafında ibadetle meşgul olarak geçirmek istiyorum.

Kırık kalbimi ona açmak istedim ki şefkatli elleriyle kalp yaralarıma merhem sürsün.

Varlığımın özü olan gözyaşlarımı ona takdim etmek istedim ki o, zülüfleriyle ıslak göz-lerimi silsin.

Şefkat bulutlarının yağmuruyla, içimdeki yanardağları teskin etmesini istedim.

Rabbimin beni gözetlediğini hissetmedim ki, fedakârlıklarımı ve şahadete doğru öne çı-kışımı müşahede etsin.

Gecelerimin ortasındaki inlemelerimin ve seherlerimdeki niyazlarımın rabbimin katına çıkmasını istedim.

Varlığımın ateşinin hissiyatını, hissetmesini istedim.

İrfani yükselişime eşlik edip, beni miraca çıkarmasını istedim.

İstedim ki bütün bunlar sonsuz olsun. İstedim ki sonsuz yeteneklerim, kabiliyet derece-sinden, hareket derecesine ulaştırsın. Beni uykudan, sönmüşlükten ve katılaşmışlıktan kurtar-sın. Varlığımın mumunu yaksın. Aslı toprak olan cismimden bir nur yaratsın. Varlığımın kü-lünü eritsin ve varlık cevheriyle birleştirip ebediyet ve sonsuzluğa ulaştırsın.

İstedim ki ruhumu yüceltsin, kalbimi kaynatsın. hislerimi heyecana, yorgunluk ve bık-kınlığımı neşeye dönüştürsün. Cihanın güzelliklerini gözümde canlandırsın. Bir yaprağın ha-reketini, bütün sırlarıyla ve güzellikleriyle göstersin. Ve semanın melekuti nağmelerini, gecenin karanlık bağrından kulağıma mırıldasın.

GAM, AŞK VE NASİPSİZLİK

Cennetin kapılarını bana açtılar. Nimetlerin sayısı hesapsızdı. Çeşit çeşit hoşnutluklar ve lezzetler vardı. Ama ben, kırık kalpli ve dertli olan ben, hepsini reddettim. Bu güzel cennetten yüz çevirdim. Ve bir kere daha keder dünyasının peşine takılıp gittim.

Ben bu acılı kalbime nasıl ihanet edebilirim ki. Ben kederlerden nasıl yüz çevirebilirim. Nasıl olur ki âlemin acılarını unuturum. Kırık kalplileri gam dünyasında nasıl bırakabilirim.

Ben yüreğimde aşk gam ve nasipsizliği taşıyorum. Buna rağmen yeryüzünde acı çeken, kederli, kalbi kırık ve mahrumların sırdaşı ve karanlık gecelerinin munisi olmalıyım. Bu ilahi bir mesuliyettir.

Ben aşktan yandım. Fakat aşkın kendisinde bir kötülük görmedim. Ben gam ve acı der-yasında boğuldum, fakat latif ve insani hisler buldum. Yalnızlık çölünde, yakıcı güneşin orta-sında, mahrumiyetin yokluğunda eridim. Fakat hayatın maddi kirleri benden döküldü. Pak ve saf olarak irfan dünyasına adım attım.

Ben acı çekmeden, gam çekmeden, yokluk görmeden ve yanmadan yaşamayı hayat saymıyorum. Ve bana vaat edilen cennetin başlangıcı, ölüm yastığına başımı koyduğum andır.

YÜREĞİM DARALDI

Başımı dizine koyup ağlamak istiyorum. Yüreğim daraldı. Ruhum pejmürde" Nefesim kesildi. Rahat nefes alamıyorum. Korkuyorum, korkuyorum" Şahadetin peşinden koşan ce-sur ve fedakâr birinin korkuyor olması sizce de garip değil mi? Nasıl olurda ölüme âşıkane koşan biri korkar? Hayret"! Gönlümdekini sana nasıl açıklayayım? Benim korkum ölümden değil" Ben halkımın kaderinden korkuyorum" Davamın istikbalinden endişeliyim. Görüyo-rum ki büyük bir ejderha ağzını açmış, bizi yutmak istiyor. Bütün şiaları ve dostlarını yok etmek için bütün güçlerini, kuvvetlerini ve siyasetlerini seferber etmişler. Bizi ortadan kal-dırmak için plan yapıyorlar. Varlığımızı ve hayatımızı yabancıların arzu ve isteklerine teslim etmemizi istiyorlar. Ortam tehlikeli, gelecek müphem, yol ise karanlık görünüyor"

İmkânlarımız yok denecek kadar az. Düşman ise güçlü ve her şeye sahip" Biz belirsiz bir ümide gönül bağlamışız. Arzuladığımız hayallerimiz, bizi hoşnut ediyor. Vazife aşkıyla ileri atılıyoruz. Yüce risalet bayrağını bağrımıza sarmışız" Benim tek mutluluğum Hüseynin bayrağına sahip olmam, Âlinin yolunu takip etmem, yenilgi ve ölümü bağrıma bastığımda da; bu büyük bayrağın dibinde, Hüseyni sancak hatırına şahadete kavuşmamdır. Tek başıma hü-seyni bayrakla düşmana göğüs gererek hücum edip er ya da geç kana ve toprağa bulaşmış bir şekilde Kerbela sahnesini canlandırmak istiyorum" Evet, dünyevi zaferin arzusunda değilim. Mazlum halkımın kaderinden korkuyorum. Tarihten gelen bir korkudur bu" Bin ve bilmem kaç yüzyıllık bir korku" Öyle bir korku ki, asırladır şialar bu korkuları, bu düğümleri ve bu sıkıntıları taşıyorlar. Geçmişlerimizin bütün korkuları kalbime dalga dalga vuruyor. Hatta gelecek yüzyılların korkusu, gelecekteki mustazafların ve mahrumların kaderlerinin korkusu"

Felsefik arzularımda ağır bir dert ve keder vücut buluyor. Bir dünya dolusu gam ve ke-der ve bir âlem dolusu korku" Bütün bu talihsizlikler, bütün bu baskı ve zulümler göğsümde ağırlık yapıyor. Kendimi sıkıntıya sokuyorum. İterim ki tahammül ve fedakârlık kahramanı olayım ve bin bilmem kaç yüzyıllık bu kadar acı ve korkuyu göğüsleyeyim. Ve böylece bu mukaddes davayı yeni nesle ulaştırayım"

EY MUKADDES GÖZYAŞI

Ey mukaddes gözyaşı! Gönülden selam sana. Bu halisane selamımı kabul et"

Sen ey gözyaşı, varlığın özüsün"

Sen yanık kalbin volkanısın. Kaynayıp alevlenirsin ve insanın gözlerinden varlık âlemine adım atarsın.

Ey gözyaşı! Ey karanlık gecelerimin dostu"

Ey miraca yükselmede bana yoldaş olan"

Ey en zor acılarda ve en öldürücü kederlerde yaralı kalbimi teskin eden"

Ey varlığımı temizleyip masum bir çocuk gibi günahlardan arındıran"

Ey beni eriten ve topraklılığımı cevherleştirip Allah'a ulaştıran"

Ey acıyı lezzete dönüştüren, kederi irfana sevk eden"

Ey beni yakan ve varlığımın külünü göğe savuran"

Ey beni yok eden, bencillikten ve böbürlenmekten kurtaran ve Allah'tan başkasını gör-memem, zikretmemem ve dilememem için beni "fena olma" derecesine ulaştıran"

Ey mukaddes gözyaşı, ey hayatın özü"

Ey kırık kalplilerin yağmuru, ey meleklerin nağmesi"

Ey tufanların sessizliği, ey kalbin huzuru, ey aşk meltemi, ey varlığın sözü, ey İlahi kaynak, ey güzellik, ey azamet, ey ebediyet" Ben hayatımla sana tutkunum. Ben varlığımı sende buldum. Ve şimdi kaderimi sana emanet ediyorum"

Ey gözyaşı! Allah'ın rahmeti üzerine olsun ki Allah'ın rahmetini üzerime yağdırdın"

Sen ey gözyaşı! Beni ebediyete ulaştırdın ve varlığın okyanusundan Ali'ye doğru bir yol açtın"

GÖZYAŞI BEİM MÜNACATIMDIR

Gözyaşı benim ab-ı hayatımdır.

Gözyaşı kararsız gönlüme teselli verendir.

Gözyaşı benim Allah'a olan deruni münacatımdır.

Gözyaşı ruhumun en mukaddes selamıdır.

Gözyaşı mabuduma takdim ettiğim en pahallı hediyedir.

Gözyaşı aşk ve muhabbet ağacını suladığım pınardır.

Gözyaşı içinde yüzdüğüm aşk ve muhabbet okyanusudur.

Gözyaşı beni ebediyete ulaştıran köprüdür.

Gözyaşı zeminin semaya selamıdır.

Gözyaşı semanın zemine hediyesidir.

Gözyaşı kalp ve ruhumun temizleyicisidir.

Gözyaşı saadet denizimdir.

Gözyaşı sırdaşım, gönüldaşım ve karanlık gecelerimin ünsiyetidir.

Gözyaşı son nefesimdeki rahmet anıdır.

Gözyaşı münacatım, namazım, kuvvet ve gıdam, varlığım ve hayatımdır.

Gözyaşı yüreğimden fışkıran pınardır.

Gözyaşı bedenimin ruhuma selam ve tehiyyatıdır.

Gözyaşı meleklerin Yüce Allah'a sundukları selamdır.

Gözyaşı içimdeki şelalenin sesidir.

Gözyaşı melteme ve yaprakların titreyişine cevabımdır.

Gözyaşı kalbimin hayat örgüsünün tabiatla olan ahengidir.

Gözyaşı hayat ve yaşamın sırrıdır.

Gözyaşı güneşin doğuşuna ve batışına selamımdır.

Gözyaşı tabiatın güzelliklerine şükür ve selamımdır.

Gözyaşı kalbimin en latif hislerini beyan edendir.

Gözyaşı deruni düğümlerimi açandır.

Gözyaşı Yüce Allah'ın dergâhına olan tövbemdir.

Gözyaşı ruhumun ve kalbimin huzur ve istirahatıdır"

İLAHİ! SANA NASIL ŞÜKREDEYİM"

İlahi! Bana acı ve keder nimetini ihsan ettiğin, yaralı kalbimi aşk ateşinde dağladığın, fakr vadisinde beni bütün her şeyden ihtiyaçsız kıldığın için ve yalnızlık dünyasında sabrım ve mahbubum olduğun için sana şükredeceğimi bilmiyorum"

Rabbim! Bütün lezzetlere doyurduğun ve kalıcı olmayan bu lezzetleri bana gösterdiğin için, kalp ve ruhumu sonsuz rahmetine kabul ettiğin ve varlığımı aşkınla doyurduğun için, dün-ya ve içindekilerden alakamı kestiğin ve böylece beni varlığınla doldurup taşırdığın için sana şükrediyorum. Öyle ki bütün âlemin varlığı veya yokluğu benim için bir oldu ve bütün âlemin düşmanlığı da sıradan ve değersiz oldu"

ÖZLEM VE ARZULAR

Gözlerimi dünyaya kapadığım gün tam bir huzura kavuşacağım ve yaralı kalbim özgür olacak. İçimdeki yakıcı ateş teskin olacak ve Rabbiyle buluşma şerefine nail olacak. Bu dünya ve içindekilerden kurtulacağım. Amma dostlarım ve çevremdekiler nasıl latif bir kalbi, nasıl yüce bir ruhu ve nasıl büyük bir yeteneği kaybettiklerini bilmeyecekler" Öyle bir kalp ki, karıncanın eziyetine bile katlanamıyorken, başkasını derdini sırtlıyor" Bütün acıları canı pa-hasına satın alıyor ki, kimsenin parmağı bile incimesin" Öyle bir kalp ki; bir dünya dolusu sabır, tahammül ve fedakârlık, acı ve kedere kendini feda etmiş, belalara karşı bir kalkan"

Özlemleri ve arzuları ne idi?

Onun arzusu; fedakârlığını kimse tarafından anlaşılmaması, içindeki acıları kimsenin bilmemesi ve iyiliklerinin gizli kalmasıydı"

Özlemi ise; her kes tarafından kovulan birine âşık olmak, herkesten uzak bir ağacın göl-gesine sığınmak, herkesi titreten tehlike dolu ve ölümün kol gezdiği bir yere gitmek ve yaşamın şiddetinde yalnız olmak idi"

Fakrın yaşamanın zevki, yalnızlığın, keder ve acının zevki, aşk ve muhabbetin zevki, ir-fan ve sülukün zevki ve güzelliğin zevki"

Varlığım gözyaşıdır. Hayatımın özü olan, gözyaşı"

Varlığım aşktır. Cihanı aydınlatacak kadar, yakıcı bir aşk"

Varlığım heyecan ve muhabbettir. Harekete geçiren ve canlandıran bir heyecan ve mu-habbet"

Varlığım letafet, güzellik, sanat ve irfanla yoğrulmuş"

Varlığım, Yüce Allah'ın sıfatlarının tecelligahıdır"

Merhameti, gazabı, aşkı, arzuları, uykusu, kederi ve acıları hepsi Yüce Allah'ın güzelli-ğinin ve celalinin tecellisidir"

Acaba bunları beyan etmek gururdan mıdır? Gururdan Allah'a sığınırım. Bırak bu mü-nacatlar da diğer münacatlarla birlikte sır olup bende kalsın.

Ben lütuf ve güzellikten bahsediyorum. Çünkü lütuf ve güzelliği seviyorum. Aşktan, ir-fandan, acıdan ve kederden bahsediyorum. Hatta eğer haddimde ise derim ki; ben onlara aşı-ğım, onlara gönül bağladım, onlardan lezzet alıyorum. Yeter ki bende olsunlar"

İlahi! Bu güzellikleri seni tespih etmek için nimet sayıyorum. İnsanların ayaklarının al-tında toprak olabilecek bir tevazu ile" Kimsenin göremediği ve işitmediği bir tevazu ile... Öylesine destanımsı bir tevazu"

Ne yapayım? İçimdeki yangını nasıl açıklayayım? Gözyaşı pınarlarıyla bu alevi nasıl söndüreyim? Varlığımın yanardağından sıçrayan aşk ve muhabbet kıvılcımlarını aklım ve gönlümle nasıl kontrol edeyim?

VARLIĞIMI TAKDİM ETMEK İSTİYORUM

Ondan ne istiyorum? Ne bekliyorum? İhtiyaçlarım nelerdir?

Varlığı ruhumu hareket ettirsin. Beni "ala-yı illiyine" çıkarmasını istiyorum. İçimdeki yeteneklerimi canlandırmasını istiyorum. Beni mahir ve ehil kılmasını istiyorum.

Allah'ın rızasına ulaşıp varlığımı O'na takdim etmek istiyorum.

Ruhumu dalgalandırmasını, kalbimde aşk ateşini canlandırmasını, cismanilikten azat etmesini ve göklere çıkarmasını istiyorum"

Pejmürde ruhumu canlandırmasını ve yaşamın değersiz ve sıradan zevklerini nazarımda ehemmiyetsiz kılmasını istiyorum"

TAM BİR TEVEKKÜL

Ölüm ejderhası ağzını açmış dostlarımı tek tek yutuyor. Ben çabucak onun dişleri ara-sından firar ediyorum.

Kaza ve kader beni kuru bir yaprak gibi bir o tarafa bir bu tarafa savuruyor. Kurşun yağmuru altında ölüme dalgalarına dalıyorum. Tam bir tevekkül ve sorgusuz bir rıza ile olay-ların okyanusunda yüzüyorum.

Evden dışarı her adım attığımda ölümü görüyorum. Zaten yaşadığım yerde tehlike kol geziyor. Ve ben, tehlikenin tam ortasında doğmuşum"

Mesuliyet ve vazifenin ağırlığı belimi büktü. Ama ben yaşadığım müddetçe bu ağır yükü yere koymayacağım. Velev ki en büyük töhmetler, saldırılar, kötü sözler, yalanlar ve şeytani iftiralar bana yönelmiş olsa bile"

BÜYÜK ALİ'YE BAKINIZ!

İnanıyorum ki Yüce Allah, insanlara davaları yolunda tahammül edebildikleri eziyet ve acılara göre karşılık verir. Her insanın kıymeti, davası yolunda katlanabildiği acı ve eziyet kadardır. Ve görüyoruz ki, dava adamları, hayatlarında herkesten daha çok acı ve eziyetlere duçar olmuşlar.

Büyük Ali'ye bakınız ki, acının ta kendisidir. Sanki varlığının her zerresi acı ve kederle pişmiş"

Hüseyne bakınız, işkence ve acı deryasına dalmış. Cihanda bir örneği daha yok"

Zeyneb-i kubraya bakınız, acı ve eziyetle dost olmuş"

Acı insanın kalbini uyandırıyor, ruhu saflaştırıyor, gurur ve bencilliği yok ediyor, kibir ve vefasızlığı ortadan kaldırıyor ve insanı kendine getiriyor"

İnsan bazen kendini unutur. Zayıf bir bedene sahip olduğunu unutur. Âlem ve zaman karşısında zavallı, kudretsiz, hiçbir şeyi olmayan ve savunmasız bir beden" Ölümlü olduğunu ve birkaç günlük ömrü olduğunu unutur. Bedeninin ruhuyla birlikte ebedi âleme gideme-yeceğini unutur. Bundandır ki insan, ebedi, kayıtsız, gurur ve kudretli olma hislerini taşır. Zafer sarhoşluğunun, uzun emellerinin ve ardı arkası kesilmeyen arzularının ardından, acı ger-çeklerden habersizce koşar. Ve baskı zulmünden vazgeçmez"

Ama acı insanı kendine getirir. Varlığını hakikatini ona öğretir. Zayıflığının, faniliğinin ve zavallılığının farkına vardırır. Elini gurur ve kibirden çektirir. Bencilliğinin, egosunun ve gururunun manasını ona kavratır"

İSTERİM Kİ"

Acıdan ve kederden oluşan varlık yükümü sırtlayıp, yokluk çölüne doğru yola koyul-maktan haz alırım.

Her şeyden ve herkesten geçip yalnızca Allah yolunda ve O'nun ünsiyetiyle yaşamak is-terim.

Yeri altıma döşek, yüce semayı üstüme yorgan yapmak, hayattan ve hayatın gereklile-rinden azat olmak istiyorum. Meçhul ve adı unutulmuş olarak ezilenlerin dünyasına doğru git-mek istiyorum. Onların çektikleri eziyet ve işkencelere katılmak istiyorum. Afrika'nın kara özgürlük savaşçıları arasına savaşmak ve şahadete nail olmak istiyorum.

Beni yakmalarını ve külümü rüzgâra savurmalarını isterim ki bir kabirlik yer bile işgal etmeyeyim.

Beni kimsenin tanımamasını, acı ve kederlerimden kimsenin haberdar olmamasını, ge-celerdeki münacatlarımı kimsenin anlamamasını, gece yarısı beni yakan gözyaşlarımı kimsenin görmemesini, kimsenin bana muhabbet taşımamasını, hiç kimsenin bana teveccüh etmemesini isterim. İsterim ki Allah'tan başka kimsem olmasın. O'ndan başka kimseye münacatta bulunmayayım. O'ndan başka bir dost ve sığınağım olmasın"

Yüksek bir dağda, bütün zincirlerden özgürce, güneşin varlık deryasındaki batışını izle-mek istiyorum. Bütün hayatımı bu tanrısal güzelliğe emanet etmek istiyorum. İstiyorum ki, bu sihirli güzellik hünerli elleriyle, hayatımın örgüsüyle oynasın, yanık kalbimi açsın, içimdeki volkanı özgürleştirsin, hayatımın özü olan gözyaşlarımı özgürce akıtayım, kalbime ve ruhuma ağırlık yapan sıkıntı ve ukdeler çözülsün" Gırtlağıma yapışan nefes kesici kederleri, kalbimi delik deşik eden öldürücü acıları güzelliğin mucizevî gücüyle, tersine dönüştürsün. Kederi irfanla, acıyı fedakârlıkla değiştirsin. Öylece hayatımı esir alsın ki ben de, delice tüm varlığımı güzelliğe teslim edeyim. Ruhum güzelliğin nuruyla ebediyete uçsun ve huzur âleminde, huzurlu bir şekilde gezegenlerden geçsin. "likaullah" için miraca çıkayım ve varlığın acı ve kederinden kurtulayım. Saatlerce bu halde kalıp bu melekuti yolculuktan lezzet alayım"

İsterim ki gece yarılarında yer ve göğün gizemli sessizliğinde münacat için kalkayım. Yıldızlarla fısıldaşarak kalbimi konuşulmamış binlerce söze açayım. Yavaş yavaş fezanın derinliğine yükseleyim. Sonsuz âlemde eriyeyim. Varlık âleminin sınırlarından çıkayım. Fena vadisine dalayım. Ve sadece Allah'ı hissedeyim.

İSTEMEM

Dostlarımın ve büyüklerimin dostluk ve muhabbet için beni müdafaa etmelerini ve hadi-seler tufanından kurtarmalarını istemedim ve istemem.

Dostların ve candan sevenlerin, şefkat ve merhametini alıp, onun maddi ve manevi kud-retinden, mukaddes hedefime giden yolda istifade etmeyi istemedim.

Ama her zaman mum olmayı, yanmayı, ışık vermeyi, mücadelenin bir numunesi olmayı ve zulmün karşısında mücadele eden hak bir kelime olmayı istedim.

İstedim ki her zaman cesaret ve fedakârlığın mazharı olayım ve şahadet bayrağını Allah yolunda dalgalandırayım.

İstedim ki fakr deryasına dalayım ve hiç kimseye el açmayayım.

İstedim ki feryat olup yeri ve göğü fedakârlığımla, imanımla ve direnişimle sarsayım.

İstedim ki Hak ve batılı birbirinden ayıran mizan olup yalancıları, bencilleri ve kindarları rezil edeyim.

İstedim ki böyle bir numune insanlara göstereyim ki, ne sağın ne solun delili kalmasın. Ve bu numune doğru yolu aydınlatsın, beyan etsin ve aşikâr kılsın" Böylece kaderin bu çetin imtihanının savaşında her kes kararını versin ve kimseye mazeret yolu kalmasın.

Ama her zaman şunu istedim ki; dostlarım beni müdafaa etmek istediklerinde, şahsıma olan muhabbetleri için değil de Hak için müdafaa etsinler. Eğer davama ilgi duyuyorlarsa, bu kalbinde iyilik olup acı çeken, yüreği yanık bir dostlarına merhamet ve şefkatten değil de, belki davanın hakkaniyetine taraftar olmak için olsun.

ALİ'NİN DERDİNE ORTAK OLMAK

Ali(as)'ın derdine ortak olmak ne güzeldir. Eziyet çekmek, en aşağılık cinayetkarlar ta-rafından töhmet altında bırakılmak ve insafsız kindarlar tarafından nefret edilmek ne güzeldir.

Yüksek hurma bahçeleri kenarında, gece yarılarında dağlanmış yüreği açıp feryat ederek semanın yıldızlarıyla münacatta bulunmak ne güzeldir"

Adı keder ve acı olan bu yüce İlahi hediyede Ali(as)'ın taraftarı olmak ne güzeldir"

Her yerden ve herkesten bağını koparmak, herkesten ümitsiz olmak, dünyayı üç talakla boşamak, keder ve acının sarayına sığınmak, mermilere karşı durmak, yenilgilerden bir kurtuluş gemisi yapmak, mutlak ümitsizlikten kurtuluş müjdesini almak, kurtuluş âlemindeki bekleyişin rahatsızlığından kurtulmak ne güzeldir. Her yer ve herkesten firar ederek sadece ve sadece Allah'a koşmak, yaralı kalbin ateşini gözyaşı ile teskin etmek ne güzeldir"

Suyun kenarında veya yüksek dağların zirvesinde, gece yarısı münacatta bulunmak ne güzeldir"

Seherde ağlamak ne güzeldir. Yürümekten yorulup deniz kenarında kumlarda, bitkin düşerek uykuya dalmak ne güzeldir"

HAYAT NEDİR?

Hayat nedir? Acaba insan yemek, uyumak ve nefes almakla yetinir mi?

İlahi! Bana her şeyi cömertçe verdin. Eş, çocuklar, ev, kabile, ilim, sanat, irfan, marifet" Fakat zannedersem hayat bu değildir" Susuz ruhumu doyurmuyor. Biliyorum ki bu dünyada birkaç günden başka yaşamayacağım" Er ya da geç bu dünyayı terk etmem gerek"

O an anladım ki Hak ve Hakikatten başka kıymetli bir şey yok ve Allah'tan başka mutlak Kaim yok"

Yazık olur ki; birkaç günlük hayat için, Hak ve Hakikati ayakaltına alıp zulüm, küfür ve cehalete teslim olayım"

Allah'tan başka hiçbir şeye tapmamam, hak ve hakikatten başkasına tazimde bulunma-mam ve Allah'tan başka hiçbir güce teslim olmamam gerekir.

Günler benim için çok zorlaştı. Yer ve gök değirmenin iki taşı gibi beni sıkıp un ufak ediyor. Takriben bütün âlem bana düşmanlık için ayakta ve bütün ümitler ve arzular tamamen kararmış.

Hayattaki zor bir yol ayrımının başındayım. Ya küfür ve zulme teslim olacağım ya da ölüm ve yokluğu kabulleneceğim. Allah'a hiç minnet etmeksizin ve karşılık beklemeksizin, yalnızca aşkı için ve kemalini, celalini ve cemalini hissetmenin hatırına her şeyimi feda etmek, ne kadar sade ve caziptir.

Sadece hayatımı değil, belki her şeyimi, bütün çevremdekileri, bütün dostlarımı, bütün çocuklarımı, çokça emek sarf ederek kazandıklarımı, adımı ve şanımı, aşk ve marifetlerimi, arzularımı ve bütün varlığımı bu ölüm ve yokluğa teslim etmem gerek"

NE GARİP BİR MACUN

Demir ve gözyaşı" bu benim. Ne garip bir macun! Latif bir tabiat, hassas bir kalp, yaşlı gözler, aşk ve muhabbetle örülmüş bir varlık" o an demirden daha demir, granitten daha sert ve dağlardan daha muhkem olur. Acaba gözyaşı ve demir nasıl bir araya gelirler?

Doğrusu insandan başka böylesine tezatları bir araya getirecek şifreleri taşıyan başka bir varlık yok. Doğrusu Allah(cc) böyle bir varlıkla, yaratıcılığını ve sanatını kemale erdirmiştir.

Ölüm yakınıma geliyor. O kadar rahat ve mutmain bir şekilde ona bakıyorum ki, sanki bana gelen sadece bir elçidir" Mermi yağmuru bana taraf akıyor ve ben o kadar soğukkanlı ve muhkem duruyorum ki, sanki bedenim çelikten ve kurşungeçirmez" Yanımdaki savaşçılar kana ve toprağa bulanıyorlar ve ben o kadar sıradan görüyorum ki, sanki kalbim taştandır" Çocuklar yedikleri kurşunların acısında feryat ediyorlar, yüreği dağlanmış anneler feryat ediyorlar, dul kadınlar feryat ediyorlar. Fakat ben sanki merhametsiz ve acımasız biri gibi his-setmiyorum"

Aynı ben bir karıncaya eziyet edemem. Canıma kasteden düşmanımı öldürmek istemi-yorum. Bir yaprağın titreyişiyle yüreğim titrer. Yaşlı bir gözün karşısında eririm. Bir yıldızın göz kırpması beni mest eder. Seher yeli beni göğe çıkarır.

İlahi! Bu yumuşaklık ve katılık nasıl bir araya gelmiş? Anlayamıyorum"

HAYATIM YANMAKTIR

Bazen düşünerek ve yavaş yavaş yazıyorum. Zaman geçiyor ve kalem bir çıkmaza ula-şıyor. Akıl cümleleri ve ibareleri bulmanın sıkıntısındadır. El uzunca bir bekleyişte kalır. Akıldan bir emir gelsin ve o da aklın emrini kâğıda döksün diye"

Amma bazen gönül yazar. Hisler isyan eder, ruh uçar, beden yanar ve kan kaynar. Söy-lenmemiş düşünceler ve dokunulmamış bir dünya varlığın vicdanından ışık hızıyla geçer. Öyle ki, en hızlı kalemler onun hızına yetişemez. İrfani hisler hızlıca varlığımı sarar ki saklama fırsatı bulamam. Varlığımın yanardağı görülmemiş bir hızla göğe doğru fışkırır ki hiçbir güç onu kontrol edemez. Ruhumun ışık hızıyla göğe yükselişine, en süratli atlar bile eşlik edemez" Cismim eriyor, dışım yanıyor, bedenim ateş oluyor, kalem suskun ve donmuş, başımdan geçenleri kaydetmeye gücü yetmiyor"

Ben yanıyorum" Zaten hayatım da aşkım da yanmak ve feda olmaktan ibarettir.

Kalbim çocukluktan beri taşıdığım kalptir. O dönemlerdeki letafet, heyecan, aşk, saflık, ihlâs, fedakârlık duyguları, kulluk bilinci ve arzularla doludur.

Bu gün kazandıklarım ilim adına silahlanmamdır. Fakat kalbim hiçbir zaman ilmin ve aklın ürünü değildir"

YANDIM! YANDIM"

Bunlar yoksa kalbimin sen olduğunu bilmiyorlar mı? Ruhum olduğunu? Hayat ve varlı-ğım olduğunu? Bu denli katı kalpli insanlar görmemiştim ki bedbaht ve perişan bir gencin kal-bini ateşte yaksınlar! Onlar tasavvur edemiyorlar mı sen gerçekten kalbisin! Seni ateşe koyduklarında beni yakıyorlar.

Ey insanlar Allah'tan korkun! Beni daha fazla yakmayın, bu kadarı bana kâfidir! Vic-danlı kimse yok mu? Kalbinde şefkat taşıyan biri yok mu ki içimdekileri ona anlatayım? Yazık ki kalbi ve vicdanı olanlar yok olup gittiler ve diğerleri de laf anlamazlar"

Gözyaşı yerine kan ağlıyorum. Fakat onun yürek yangını ve benim içimdeki ateş sönecek gibi değil. Ateşi su ile söndürürler. Fakat ne yazık, aşk ateşi gözyaşı ile sönmüyor"

Allah için kalbimi bana bırakın. Onunla münacat etmek istiyorum. Onunla acılarımı paylaşmak istiyorum. Geceyi sabaha kadar onun yanında geçirmek, gözyaşlarımı ona takdim etmek ve ayaklarını altındaki toprağı öpmek istiyorum.

Yandım! Yandım... Allah için benden el çekin ve merhamet edin. Keşke içimdeki hisleri anlayabilseydiniz. Ben size ne yaptım ki? Hayatım boyunca kime eziyet ettim? Ben de ne hata gördünüz? Hangi günahı işledim ki bunca azabı ve sıkıntıyı hak edeyim? Henüz yaşıyorum. Henüz gözlerimden yaşlar akıyor"

HENÜZ GÖNLÜMDE AZ ÇOK ARZULAR VAR

Henüz gönlümde az çok arzularım var! Henüz yaşamak için koşturuyorum. Henüz semaya doğru ellerimi uzatacak ve Yüce Allah'tan yardım dileyecek takatim var. Henüz dertli gönlümdeki yanık ah'lar işitiliyor. Bana hala yarım canı kalmış diyorlar!

Fakat siz, nefes aldığım halde canlı canlı kalbimi yakıyorsunuz. Beni, yaşamak için ümidim olduğu halde ebediyen toprağa gömmek istiyorsunuz. Sizden yardım talebim ve bek-lentim olduğu halde, beni uzaklarda terk edip unutuyorsunuz. Gerçekten o kadar günahkâr mıyım ki canlı canlı beni yakıyorsunuz? Gerçekten o kadar çaresiz ve bedbaht mıyım ki öyle-sine mütevazı bir arzuma, ufacık bir değer bile vermiyorsunuz?

Ey insanlar! Eğer böyleyse, bu kadar günahkârsam, bu kadar zelil ve çaresizsem, bu ka-dar bedbaht ve acizsem, bu denli ateşi ve cezayı hak ediyorsam beni yakınız ve külümü rüz-gârlara savurunuz ta ki benden bir eser kalmasın! Adımı da unutun. Sakın kimse beni aramasın da! Ve kimse adımı anmasın! Kimse merhametlerimi, aşklarımı ve fedakârlıklarımı hatır-lamasın! Bırakın yok olayım ve bu dünyadan tamamen el çekeyim" Doğruca Allah'a gideyim ve her şeyi unutayım. Sadece O'nu düşüneyim. O yani kadim ve ezeli dostum" O aşk ve maşukum" O her zaman sohbet ettiğim" O karanlık gecelerimin munisi"

EVET, BENİ YAK!

Rabbim! Sana şükürler olsun ki bana acı ve kederle dolu bir gönül verdin. Sana şükürler olsun ki, hamurumu ateşle yoğurdun ve aşkın eridiği fırında pişirdin.

Rabbim! Senin ezeli olan her şeye tahammül ederim" Acı ve kederi gene bağrıma ba-sarım" Bana azap ver" Beni yak" Külümü de rüzgâra savur" Senden şikâyetim yok" Evet, mum gibi gülerim ve gözyaşı dökerim. Yanar ve ölürüm"

Bu kadar azabı hak edecek ne günah işledim? Aslında ben kendimi biliyorum. Varlığım baştan aşağı günahla dolmuş. İlahi! Ağlayamıyorum"

Ey Rabbim! Acaba benim yüreğimden daha acılı bir yürek var mı?

İlahi! Varlığım aşkınla yoğrulmuş. Hayatım, senin yolunda aşk ve fedakârlıkla sonlana-cak" Merhametli olmak, fedakâr olmak, kendini unutmak, dünyanın lezzet ve hilelerini ayağımla tepmek ve hatta eziyet ve kötülüklerini sevmek ve sabrederek acılarına tahammül etmek" Bunların hepsi, evet bunların hepsi benim yaşamımdır. Şimdiye kadar kazara bile bir karıncayı incitmemeye çalıştım. Her zaman başkaların dertlerine ağladım. Her zaman kendimi başkasına gelen belaya siper ettim. Her zaman başkası yaşasın diye kendimi yok ettim. Her zaman tehlikelerin karşısında durdum ki başkasına ulaşmasın" Fakat Rabbim! Acaba acılı kalbimi her gün daha şiddetli bir acı ve daha derin bir kederle dağlaman nedendir? Acaba beni imtihan mı ediyorsun? Doğrusu zayıf ve bedbahtım" Eğer beni gelecek için pişirmek istiyor-san artık takatim kalmamış ki" İlahi! Dertliyim" Her ne kadar bütün acıları bana verdinse de yine sana geliyorum. Gene muhtaç ellerimi sana uzatıyorum" Evet, beni yak! Daha çok yak. Beni yok et. Ve yine canlandır" Ve yine acı çektir" Ve yine beni yak" Ve külümü rüzgâra savur" Ve yine" Ve yine"

BIRAK YANAYIM!

Bırak alevlerimden cihan aydınlansın. Bırak gözyaşlarımdan, muhabbet ağacı suya doy-sun.

Bırak yalnızlığımdan irfani bir sema vucud bulsun. Muhammed(saa), Ali(as) ve Mesih(as) bu semanın en parlak yıldızları olsun. Ve bu semanın gök taşları melekler gibi Allah'ı tespih etsin.

Bırak aşkım, mukaddes ateşi cihana atsın. Ona şevk, heyecan ve hararet getirsin. Ve canlandırsın"

Bırak kalbimin kanı, kanlı batışın şafağını diriltsin.

Bırak kalbim, cihanın bütün acı ve kederlerini kendinde toplasın. İnsanların kalplerine neşe ve sevinç tohumları eksin.

Bırak benim yakıcı ah'larım adalet göğünde, ateşten bulutlar meydana getirsin. Ve bu bulutlardan yağan yağmur zulmün kökünü kurutup, adalet ağaçlarını yeşertsin.

Bırak heyecan dolu hislerimin kabarması, okyanusun haşin dalgalarını meydana getirsin.

Bırak fıtratımın yüceliği, gezegenleri de aşsın" Ve toprak kökenliliği de utandırsın"

Bırak fakrım dünyaya zenginlik versin. Ayı, güneşi ve yıldızları yoksula hediye etsin.

Bırak fedakârlığım, çölün bağrında pınarlar coştursun. Ve adsız savaşçılar bu pınarlarda arınsın.

Bırak unutulmuşluğum bile o kadar saygın olsun ki, uzak fezanın korkunç sessizliğine düşmüş en uzak yıldızı bile beni kıskansın"

Bırak yanayım ve ateşim cihana nur saçsın. Ve külüm varlığın cevheri gibi, ölü dünyaya hayat bağışlasın.

Bırak âşıkane Allah'ın dergâhında kurban olayım ve dünyadakileri saadete ulaştırayım.

Bırak ah'larım yanardağları uyandırsın"

Bırak ruhum, meleklerin yeri olan arşa çıksın.

Bırak gözlerim ebediyet yoluna açılsın ve mahdut cismimi sonsuzluğa yöneltsin ve ru-humu sonsuzluğa ulaştırsın.

Bırak yanayım"

EY BÜYÜK MESİH(AS)!

Ey büyük Mesih(as)! Ey aşkın ve fedakârlığın mazharı! Ey hayatını insanlığın merhamet ve muhabbetine rehin bırakan! Ey kendi varlığını beşeriyetin hatalarına ve günahlarına set yapan! Senin doğum gününe atfedilmiş bu mukaddes günlerde, sana koşuyorum ve kalbimin en derin selamlarını, heyecan dolu, dalga dalga, en nazik hislerimle sana takdim ediyorum.

Senin adını her işittiğimde baştan aşağı titriyorum. Gözlerim yaşla doluyor. Kanım kay-nıyor. Ve varlığımın bütün zerreleri senin merhametinle yanıyor. Çocukluğumdan beri sana divaneyim. Aşk kelimesine aşina olduğum gün seni tanıdım ve fedakârlıkla tanıştığımdan beri sana âşık oldum.

Hedefi, aşktan başka bir şey olmayan dünya, büyük bir eğitim meydanıdır. Bu dünyada-ki her şey beşerin emrine verilmiş. İhtiyacı olan her şeyle donatılmış. Sanatın en büyük nu-muneleri, en güzel mahlûkat, göktaşlarından yıldızlara, taş kalpli, kavgacı, zorba ve istilacı-lardan kalbi buruk yetimlere, zulüm ve cinayet numunelerinden hak ve adalet meleklerine kadar her şey ama her şey çeşit çeşit yaratılmıştır. İnsanlar bu garip oyuncaklarla meşguldürler. Her kes boyuna göre bir şeyle meşguldür. Fakat bu oyundan razı olmayan, heyecanlı ve bağrı yanık birileri vardı. Yaradılışın bu güzel numunelerini kutsamak istediler. Güneşin doğuşunu, batışını ve mehtabı methediyorlar. Deryanın çılgın dalgalarına gönül veriyorlar. Yıldızların göz kırpmasına, can bağışlıyorlar. Tasvir edilemeyecek güzellikteki bu letafetler için ve bu hadsiz ve hesapsız büyük kudret için gözyaşı ile birlikte hayatlarını takdim ediyorlar. Dağların, okyanusların, göklerin ve gezegenlerin azameti bakıp bütün bu letafet, güzellik, kudret ve azametin yaratıcısına tam bir tevazuyla diz çöküp secdeye kapanıyorlar. Fakat bu cazip ve latif varlık hediyeleri, onları hediyeyi verenin peşinden gidip, kendilerine bağışlanan varlık, hayat, lütuf ve muhabbete karşılık teşekkürlerini huzurunda takdim etmeye teşvik ediyor.

Bunlar bütün sorumluluklarının gereği gibi yaşıyorlar. Fakat başkaları bütün hayatlarını oyun eğlenceyle geçiriyorlar. Arılar ve karıncalar gibi kendi etraflarında dönerek, telaşla şunun bunun arkasından koşuşturuyorlar. Fakat birkaç adım ötelerini göremiyor ve en küçük menfaatlerinden bile vazgeçmiyorlar. Ama bunlar ise, aşk ve bağlılığın şiddetinden iştiyakla etraflarına bakıyorlar. Daha büyük, daha güzel ve daha yüce şeylerin peşindeler. Bir kere bile başlarını kaldırdıklarında, bütün bu güzelliklerin yaratıcısını anında görüyorlar. Hayranlık ve şaşkınlıkla kalakalıyorlar. Heyecan dolu arzularını utuveriyorlar. Baştan aşağı yarda yok olup, kendi acizlik ve değersizliklerinden bu kudret, azamet, güzellik ve cemalin karşısında aşktan bahsetmeye cüret edemiyorlar. Kendi zavallılıklarının hayâ ve utancında öylesine aşık ve meftun olurlar ki, varlıklarını unutup aşk ateşlerinde yanıyor ve bundan lezzet alıyorlar.

Yüce Allah, böyle kullarını sever. Yüce Allah bütün aratılanları, vesileleri ve yaşamın gereksinimlerini âşıkları eğitmek için yaratmıştır. Aşk hayatın hedefidir ve hayat aşkın tevi-linden başka bir şey değildir.

Eğer aşk olmasaydı dünya sönerdi.

Eğer aşk olmasaydı hayat yorucu, öldürücü ve bıktırıcı olurdu.

Eğer aşk olmasaydı bu varlık oyunu, insanla alay eden başka bir şey olmazdı.

Evet, aşk hayatın hedefidir. Ve sen ey büyük Mesih, sen bunun mazharısın. Sen aşkı an-ladın. Sen gönlünü beşeriyetin aşkına açtın. Sen aşkın kendisi oldun. Ve sen bu aşk oyununun yol ve yöntemini öğrettin. Maşukun yolunda fedakârlığın öncüsü oldun. Mum gibi yandın. Âşıkların defterine bakıldığında ey büyük Mesih, öylesine parlıyordun ki azametinden gözler kamaşıyor"

 

VELFECR

İslam Haberleri

Aliya İzzet Begoviç'in Vefat Yıldönümü
Hizbullah'ın Üst Düzey Komutanı Şehid İbrahim Muhammed Akil kimdir?
İmam Hüseyin’in Kızı Hz. Rugayye’nin baba özlemi ve şehadeti
Kerbela Kıyamının Sebep Ve Faktörleri
Kerbelâ'dan Sonra Ne Oldu?