Al Jazeeratürk/ Ayşe Karabat’ın haberi: Al Jazeera uzmanlara, Moskova’nın PYD ile ilişkilerinin ne boyutta olduğunu ve ne anlama geldiğini sordu.
Suriye’nin kuzeyinde son haftalarda yaşanan gelişmeler, PKK’nın Suriye kolu PYD ile Rusya arasındaki ilişkilerin taktiksel mi, yoksa stratejik mi olduğu gibi soruları gündeme getirdi.
21 Mart 2017’deki Nevruz kutlamaları sırasında da Halep’teki Rus askerlerinin Öcalan resimleri önünde PYD’nin silahlı gücü YPG armalarıyla birlikte fotoğraflarının yayınlanması Ankara’nın tepkisine neden olmuştu.
Aynı günlerde PYD kaynakları Rusya ile anlaştıklarını öne sürmüşlerdi. Anlaşmaya göre Rusya, YPG güçlerini eğitmek için PYD kontrolündeki Afrin’de üs kuracaktı ancak Rus Savunma Bakanlığı, haberi yalanladı. Rus birliklerinin Afrin’e yalnızca ateşkesi gözlemlemek için geldiğini söyledi. Afrin’den Türkiye’ye yönelik keskin nişancı saldırısından sonra, Rusya’nın Ankara’daki maslahatgüzarı da Dışişleri Bakanlığına çağrıldı.
Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen PYD, Şubat 2016’da Moskova’da bir ofis açmış, Ankara-Moskova ilişkilerinin krizden çıkıp gelişmeye başlamasından sonra da Türkiye’nin sürekli gündeme getirip talep etmesine rağmen bu ofis kapatılmamıştı.
"Pragmatik ilişki"
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Emre Erşen, Rusya-PYD ilişkilerini pragmatik olarak tanımlıyor:
“Moskova, PYD’nin çok fazla ABD himayesine girmesini istemiyor ve bu konuda ABD’den rol çalmak için hamleler yapıyor.”
ABD yönetimi, PYD’yi Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen Suriye’de kara gücü olarak kullanıyor. Amerika’nın PYD’ye siyasi ve askeri desteği Türkiye ile Amerika’yı da karşı karşıya getiriyor. Obama yönetimi döneminde başlayan bu destek Trump’ın seçilmesinden sonra da devam ediyor. Amerika, YPG’yi silahlandırmayı sürdürüyor. Obama döneminde PYD/YPG ile irtibatları yürüten Özel Temsilci Brett McGurk Trump döneminde de görevinin başında.
Saint Petersburg Üniversitesi Eski Öğretim üyelerinden Ortadoğu Uzmanı Aleksandr Sotniçenko da, PYD’nin ABD tarafından desteklenmesinin Rusya’yı rahatsız ettiğini söylüyor:
“Rusya, özellikle Trump iktidara geldikten sonra ABD’nin amacının tıpkı Irak’ta yaptığı gibi Suriye’yi bölmek olduğunu düşünüyor. Rusya, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan yanlısı bir yönetim istemiyor ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. “
Moskova’nın PYD tutumumun nedenleri
Al Jazeera Studies Center Türk ve Kürt Çalışmaları Kıdemli Araştırmacısı Galip Dalay da, PYD’nin ABD’nin etki alanında olmasından ötürü Rusya'nın rahatsızlık duyduğunu ama bu nedenle PYD’yi gözden çıkarmadığını da vurguluyor. Dalay’a göre, Rusya PYD ile anlamlı bir ilişki sürdürmek istiyor:
“PYD kendisini Suriye rejimi karşıtı olarak konumlandırmıyor. Ayrıca Rusya, Suriye projesini paylaşabilecek rejim dışındaki aktörlerle de ilişki geliştirmeyi tasavvur ediyor. Rusya’nın Suriye için ortaya koyduğu anayasa önerisi, PYD’nin Suriye’nin geleceği ile ilgili fikirleriyle büyük ölçüde örtüşüyor gibi. Dolayısıyla, Suriye konusunda iki taraf arasında bir yakınlaşma var. “
Rusya Ocak ayı sonunda, Suriye’deki ateşkesi kalıcı hale getirmeyi hedefleyen Astana görüşmeleri sırasında, taraflara Anayasa taslağı önermişti. Taslakta, “Özerk Kürt Kültürel Teşkilatları” ifadesi yer almış, Arapça’nın yanı sıra Kürtçe’nin de resmi dil olması önerilmiş ve merkezi bir parlamentonun dışında, illerde de yerel konseyler öngörülmüştü.
Moskova’nın pazarlık anlayışı
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Emre Erşen’e göre Rusya, rejim ve PYD arasında bir işbirliği öngörse de, her ikisine de onların istediklerini tam olarak vermemeyi daha akılcı bulabilir. Moskova’nın bu tutumu, Suriye konusunda pazarlık yapma anlayışla ilgili:
“Rusya pazarlıklarında kademe kademe ilerliyor, toptan büyük bir pazarlık yok. Her yeni durumla birlikte yeni pazarlıklar yapılıyor. Bu pazarlıkları da kendisi için ideal olana ulaşmayı hedefleyerek yapıyor. O ideal de, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve rejimin kalıcılığının sağlanması. Ama rejim bütün Suriye’ye hakim olamıyorsa, rejimin işbirliği yapacağı, fakat toprak bütünlüğü de olmayan yani kantonların birleşmediği bir yapı. Tabii ki, muhaliflerin de ortadan kalktığı bir yapı.”
2012 yılında rejimin Kürt bölgelerini PYD’ye bırakarak çekilmeye başlamasından sonra, 19 Temmuz 2012’de Kobani (Ayn el Arab) 20 Temmuz’da Afrin, 23 Temmuz’da Dirbesiye (Kahtaniye) ve Haseke’ye bağlı bazı kasabalar PYD’nin eline geçti. Türkiye, Temmuz 2013’te Ankara’ya gelen PYD lideri Salih Müslim’e, ‘rejimle işbirliğini bitirmesi ve Suriye muhalefeti ile birlikte hareket etmesi, Türkiye’ye yönelik herhangi bir eylemde bulunmaması, PKK ile işbirliğine son vermesi ve kontrolü altındaki bölgelerde herhangi bir emrivâkiden kaçınması’ uyarısında bulundu. Ancak PYD, 2014 Ocak ayı başında Afrin, Kobani ve Cezire’de kanton yönetimi kurarak özerklik ilân etti. Kobani ve Cezire kantonları daha sonra birleşti. İki kanton arasında kalan bölgede IŞİD vardı ancak Türkiye Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlatarak hem sınırından IŞİD’i temizledi, hem de iki kantonun kuzeyden birleşmesine engel oldu. Ancak Şubat 2017’de, rejimin güneyden ilerlemesiyle, iki kanton arasında, rejim üzerinden koridor açılmış oldu.
Moskova, kantonların birleştirilmesini ister mi?
Erşen’e göre, kantonların birleştirilmesi Rusya için Türkiye’yi kaybetmek anlamına gelir. Ayrıca, rejim ve PYD arasındaki denge başta olmak üzere, Suriye’deki dengeleri de değiştirir ki, Rusya bunu istemez. Fakat Erşen, buna rağmen kantonlar arasında rejim üzerinden güneyden bir koridor açılmasına Moskova’nın itirazı olmadığına da dikkat çekiyor.
Al Jazeera Studies Center’dan Dalay da, Rusya’nın kantonların birleştirilmesi için alan açmayacağını ama bir şekilde birleşirlerse de karşı çıkmayacağını, çünkü kantonların birleştirilme meselesinin Moskova’nın öncelikleri arasında olmadığını düşünüyor.
Rakka operasyonunu ABD ve PYD birlikte yaparsa...
Uzmanlara göre, Suriye’de taraflar arasında dengeleri gözeten Moskova, ABD ve PYD’nin silahlı gücü YPG’nin IŞİD’i, Rakka’dan çıkarmak için ortak askeri operasyon yapmasına pragmatik yaklaşarak itiraz etmiyor.
Erşen ve Dalay, Moskova için şu aşamada önemli olanın Rakka’dan IŞİD’in çıkarılması olduğuna dikkat çekiyorlar. Erşen, Rusya’da da Başkanlık seçimlerinin yaklaştığını ve IŞİD’in bitirilmiş olmasının Putin’e iç siyasette kazanç getireceğini anımsatıyor.
Her iki uzman da, Rusya için asıl önemli olanın Rakka operasyonunu kimin yaptığının değil, Rakka’dan sonra nasıl bir durumun ortaya çıkacağı olduğuna dikkat çekiyor. Erşen’e göre dönüm noktası bu olacak:
“Şu anda ortak bir tehdit var: IŞİD. IŞİD’den sonra ne olacağı konusunda ABD ve Rusya arasında görüş ayrılığı ortaya çıkacaktır. Rakka konusunda sağlanan anlayış, bu nedenle kısa olacaktır. Rusya, Trump yönetimiyle ilgili temkinli bir bekleyiş içinde. Amerika’daki müesses nizamın Trump’a ne kadar izin vereceği, bunun Suriye’ye nasıl yansıyacağı belli değil. Bu yansıma sahadaki dengeleri de etkileyecek, tabii ki. “
Saint Petersburg Ünuversitesi Eski Öğretim üyelerinden Ortadoğu Uzmanı Aleksandr Sotniçenko da, Putin’in Batı’da yanlış anlaşıldığını, Putin’in temel amacının Batı ile ortak olmak ama bunu eşitlik temelinde yapmak olduğunu öne sürüyor:
“Rusya, uluslararası koalisyona, Rus birlikleri ile koalisyon birliklerinin birlikte çalışabileceğini göstermek istiyor ama, Batı Rusya’yı eşit bir ortak olarak görmüyor. Dolayısıyla Rusya, Rakka operasyonuna davet edilmeyecektir. “
Rakka’dan sonra
Suriye’de asıl düğümün ve pazarlıkların Rakka operasyonundan sonra ortaya çıkacağını düşünen Dalay da, uluslararası güçler nezdinde PYD’nin kendisini IŞİD karşıtı olarak konumlandırarak bir koz elde ettiğini ama Rakka operasyonundan sonra bu kozun ortadan kalkabileceğini anımsatıyor. Dalay’a göre, Rusya elbette Rakka bölgesinin muhaliflerin eline geçmesine istemez, ama PYD’de kalmasına da sıcak bakmayabilir. Durumu belirleyecek olan ise, Rakka operasyonu sonrası yapılacak pazarlıklar.
Türkiye ise, ABD’nin PYD ile birlikte Rakka operasyonu yapmasına karşı çıkıyor ve bu operasyonun Türkiye, ABD ve Türkiye’nin desteklediği muhaliflerle yapılmasını, Rakka’nın IŞİD’den temizlendikten sonra Rakkalılara bırakılmasını savunuyor. YPG ile ortaklık yapan Amerika ile ilişkiler ise, iki ülkenin ilişki tarihindeki en derin krizlerden birini yaşıyor.
Ruslar Afrin'de ne mesajı verdi?
Oysa, her üç uzmanın altını çizdiği gibi Rusya için Türkiye önemli bir bölge aktörü. Moskova, Ankara ile ilişkilerinin iyi olmasından yana. Bununla birlikte, Rus birlikleri 21 Mart’ta Afrin’de YPG armalarıyla görüldü.
Sotniçenko’ya göre, Rus birliklerinin Afrin’de varlıklarını göstermelerinin iki nedeni var:
“Birincisi Rusya, bölgede yeni bir çatışma istemiyor. Bu nedenle de tıpkı Menbic’de olduğu gibi PYD güçleriyle Türkiye tarafından desteklenen Hür Suriye Ordusu arasına girmek istiyor. Fakat asıl amacı başka. Doğu kantonunda etkili güç Kürt ayrılık hareketini destekleyen ABD. Batı’daki Afrin ise ekonomik ve siyasal olarak Suriye yönetimine bağımlı. Rusya da Kürt bölgesini Suriye içinde görmek istiyor. “
Hem Erşen, hem Dalay PYD ile ilişkilerine rağmen Rusya’nın, Türkiye’yi önemsediğine ancak bu önemsemenin Türkiye’nin Rusya’yı önemsediği kadar olmadığına dikkat çekiyorlar. Rusya’nın Afrin’deki tutumu, hem bu durumun göstergesi hem de Dalay’ın tanımıyla Türkiye’ye sınır çizmek:
“Türkiye, PYD’nin Suriye’deki eylemlerini ve durumunu ulusal güvenlik sorunu olarak tanımlıyorsa, alması gereken risk marjını yüksek tutarak sert cevap vermeli. Ya da siyasal önceliklerini revize etmeli.”
Erşen de, PYD’nin kanton oluşumlarının Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olarak tanımlandığını anımsatıyor ve bu durumda Türkiye’nin sabrının kalmadığı anda, hem ABD’den hem de Rusya’dan bağımsız hareketler ve oldu bittiler yapabileceğine dikkat çekiyor ve bu durumda olabilecekleri de şöyle anlatıyor:
“Rusya, PYD ile yürüttüğü pragmatik ilişkisini, stratejik ilişkiye dönüştürmek isterse, o zaman da Türkiye ile stratejik ilişkisini kaybedebilir.”