Rusya'yla yakınlaşma ve Suriye meselesi

Hakan Albayrak

Tekrar: Batı âlemine ait olmayan Türkiye’nin Rusya merkezli bir “Avrasya”ya yuva nazarıyla bakması da olacak şey değil. Kendini yeniden inşa eden Türkiye, ait olduğu dünyayı da -Suriye ve Irak’tan başlayarak- yeniden inşa etmek zorunda.

İttihad-ı İslam zemini oluşuncaya yahut olgunlaşıncaya kadar NATO ve Avrupa Birliği angajmanlarını sürdürmekte fayda var; bu angajmanları dengelemek için Rusya ile işbirliğini mümkün mertebe geliştirmek ve Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na girmek de Türkiye’ye fayda sağlayacaktır; fakat bunların son tahlilde palyatif tedbirler olduğu, kalıcı emniyet ve selametin -refahın da- ancak İttihad-ı İslam ile temin edilebileceği daima göz önünde bulundurularak, o istikamette süratle yol alınmalıdır.

Süratle; çünkü Batı-Rusya çelişkisine uzun müddet bel bağlayamayız.

***

Bugün Türkiye’nin en çok aciliyet kesbeden milli hedeflerinden bir tanesi, Suriye’deki müttefiklerini zafere taşımak olmalıdır.

Suriye meselesinde Batı’nın karın ağrılarına iltifat edemeyeceğimiz gibi Rusya’nın endişelerine göre de hareket edemeyiz.

Türkiye ile Rusya, uçak krizinden evvel, Suriye meselesindeki derin fikir ve amel ayrılığına  rağmen, o ayrılığı paranteze alarak, iyi münasebetlerini korumayı ve geliştirmeyi bilmişti.

Krizin aşılmasıyla beraber başlayan yeni dönemde de iki devletin bunu başaracağını öngörebiliriz.

Suriye’de birbirinin ayağına ‘doğrudan’ basmayı önlemeye matuf bir koordinasyon mekanizması kurulursa kurulur, Bağdadi Grubu’na karşı beraber hareket edilirse edilir, ama gerisi parantezde kalmaya mahkûmdur.

Parantez: Dolaylı savaş.

Savaşın bitmesi, Suriye meselesi için ortak bir çözüm formülünün çıkması beklenmemeli Türkiye-Rusya yakınlaşmasından.

Rusya, Türkiye’nin hatırı için, Suriye’yi Akdeniz’deki uydusu olarak muhafaza etme çabasından vazgeçecek değildir.

Türkiye de, Rusya’nın hatırı için, Suriye’yi kendine müttefik ve müttehid kılma çabasından vazgeçemez.

***

Ya başaramazsak?

Başaramazsak, başarısızlığımızın gereğini yaparız; kiminle uzlaşmamız gerekirse uzlaşırız o zaman; yeni bir günün doğuşuna kadar bağrımıza taş basarız.

Ama önce doğru dürüst denememiz, başarmak için elimizden geleni hakkıyla yapmamız lazım.

Sahadaki manzara ümit telkin ediyor.

Esed’in ordusu, İran ordusu, Lübnanlı milisler, uluslararası Şii tugayları, Bağdadi Grubu, ABD/PYD ve Rusya bütün güçlerini seferber edip devrimcilerin üstüne yürüyor, fakat devrimciler yıkılmıyor.

Yıkılmak şöyle dursun, o yedi düvele birçok cephede kök söktürüyor.

Fetih Ordusu’nun Halep’teki muazzam ilerleyişine bakın meselâ…

Türkiye’nin yarım yamalak desteğiyle oluyor bunlar; destek tam olduğunda nelerin olabileceğini varın siz hesap edin.