Önceki gece, geçtim televizyonun karşısına; “Merkez Bankası’nın kararı”nı bekliyorum... Başbakan Tayyip Erdoğan, İran’a giderken; “Faizlerin artırılmasına her zaman olduğu gibi bugün de karşıyım ama Merkez Bankası’na müdahale yetkim yok... Tasarrufum altında, yetkim altında değil ve sorumluluğu da onlara aittir” dedi ya, Merkez Bankası’nın ne yapacağını merak ediyorum...
Derken, karar açıklandı...
Merkez Bankası; borçlanma faiz oranını % 8’e, borç verme oranını % 6.15’e, politika faizini % 10’a, marjinal fonlama maliyetini % 12’ye, borç verme faiz oranını % 15’e, vadeli repo ihale faiz oranını % 10’a yükseltti.
NE ANLAMA GELİYOR?
“Faiz yükseltme”nin ne anlama geldiğini öğrenmek için de, “ekonomi uzmanları”nın yorumlarını dinlemeye başladım.
Kimi; “17 Aralık Kirli Operasyonu” ile Hükümet’e “Paralel Darbe”vurulduğunu, “Merkez’in 28 Ocak kararı” ile de, “ekonomiye sabotaj”yapıldığını, bunun bir “Finansal Darbe” olduğunu söylüyordu... Yorumlara göre; “Gezi kalkışması”ndan bu yana “Paralel Yapı”yı bir “taşeron” ve“maşa” olarak kullanan “Faiz Lobisi”nin asıl amacı; “Gezi ve operasyonlar”ile elde edemediğini “finans darbesi” ile elde etmekti...
Merkez Bankası da; “faizleri artırma” kararı ile “maalesef” Faiz Lobisi’nin değirmenine su taşımıştı...
Bu “karamsar tablo”yu dillendiren uzmanlara karşılık,Merkez Bankası’nın, bu kararı almasının sebebinin; “Faiz artırmanın bir işe yaramayacağını göstermek” amaçlı olduğunu söyleyenler de vardı...
Malûm, “ekonomi”den hiç anlamam... Dolayısıyla, kararın “müsbet” mi,“menfi” mi olduğunu da hiç anlayamadım...
Anladığım tek şey;
“Uluslararası mihraklar”ın “Türkiye’ye diz çöktürmek” için “büyük bir oyun” oynadıklarıdır... Merkez Bankası üzerinden de, Türk halkını; “Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye” çalıştıklarını düşünüyorum...
RÜYADAKİ TELEFON KONUŞMASI
Geç saatlere kadar “yorum”ları dinledikten sonra; hem “yorgun”, hem de“moral bozukluğu” içinde yattım...
Sağa döndüm, uyuyamadım...
Sola döndüm, uyuyamadım...
Derken, dalmışım...
Başlamışım “rüya” görmeye...
Ama, nasıl rüya?..
Birileri, bir başkalarıyla “telefon görüşmesi” yapıyor... Konuşmalar o kadar“net” ki; uyanınca unutmayayım diye, tek tek “not” alıyorum...
Konuşmalar “gerçek” midir, yoksa “geyik muhabbeti” midir, anlayamadım...
En iyisi mi;
“Kimlerle kimler arasında geçtiğini anlayamadığım” telefon konuşmasını sizlere aktarayım da; “gerçek” mi, “geyik muhabbeti” mi olduğuna siz karar verin...
Haa; M.Y. kimdir, O.S. kimdir, F.G. kimdir, ben çıkartamadım... Bunları tanıyan olursa, bana da bildirsin ki, “rüya tabiri”ni tam yapabileyim...
İŞADAMLARI PANİKTE!
Buyrun, işte o konuşmalar:
M.Y: Ha. Alo Hocam, arz-ı hürmet ederim.
O.Ş: Yok, ben Abdullah... Abdullah sen misin?
M.Y: Evet... Ben de Abdullah... Nasılsın Abdullah? Dayı nasıl, istirahatte mi?
O.Ş: Alo, ha evet. Dinleniyorlar... Görüşecek miydiniz? Oralarda havalar nasıl?
M.Y: Evet evet, görüşeyim... Buralar iyi... Bazı arkadaşları şeyettiler, onlar nasıl bilmiyorum da işte bazı arkadaşları onlar iyice şeyettiler... Oradan oraya, ordan oraya epeyce bir arkadaşımızı sürdüler... Ama yine de durumumuz iyidir. Gazeteci arkadaşlar sağolsun, her gün işte ekranlara çıkıp boşbakana yükleniyorlar.
O.Ş.: Boşbakan değil mi mübarek... Bunu da ben buldum, süper oldu, Boşbakan.
M.Y: Taban sağlamdır... Arz edeceğim zaten Dayı’ya da... Öyle bir kitle yakaladık ki, yani, yahu olmaz böyle bir şey. Tam manasıyla tam bir bütünlük içerisinde, iyiler.
O.Ş: Eskisinden daha şeyiz ya, şimdi... İyi yani, ee sağlam duruyorlarsağolsunlar.
M.Y: Aynen...
O.Ş: Ben veriyorum kendisine, kısa konuşun lütfen, biliyorsunuz durumları.
M.Y: Tabii tabii...
F.G: Kimdir bu?.. Efendim buyurun!
M.Y: Efendim arz-ı hürmet ederim, afiyettesiniz inşallah. Bir mevzu vardı, onu ben size anlatayım dedim. Malum bu aralar iyice, yani bizim arkadaşlarımıza burada bir yüklenme oluştu.
M.Y: Efendim bu polis arkadaşlar olsun,savcı arkadaşlarolsun, epeyce bir yer değiştirme oldu.Mağduriyetler doğdu efendim.
F.G: Ona bir şey yapılamıyor mu? O elinizdeki arkadaşların, bu gidenleryahut gelenler üzerinde etkisi yok mudur? Başında “Bir sorun olmayacak” diyorlardı sanıyorum. O büyük gazeteler filan, onlarla görüşmüyor musunuz?
M.Y: Görüşmeler şey oluyor, yapılıyor da efendim herkeste bir, nasıl söyleyeyim; panik havası var. İş adamları da artık; “Bizi bu işlerinize alet etmeyin, biz bunları karşımıza almak istemiyoruz” diyorlarmış efendim... Biraz yani siz de oraya emrederseniz, biz bir organizasyon yapıp bumedyadaki büyükleri bir organizasyonla filan, artık siz emrederseniz yapılabilir sanıyorum, getirsek de bir de sizden dinleseler, uygun görür müsünüz?
F.G: Onu şöyle bir istişare ederseniz, ben şimdi bir şey diyemem o hususta. Aranızda istişare edin, Ekrem Bey’le filan.
M.Y: Anladım efendim... Ekrem Bey’le görüşürüm.
F.G: Onunla görüşün de, bir de bu diğer arkadaşlar, o altın şeysi filan onlarda sıkıntı oluyor dediler?..
M.Y: Ha, evet o battı efendim. Devlet, o arkadaşın madenlerini şeylerini, komple kapatmış. Geçen geldi, ağlıyordu efendim, hali biraz sıkıntılı geldi bana, isterseniz onu da getirelim...
F.G: Genç arkadaşlar? Bu Taraf gazetesinde sanıyorum. Onlar?
M.Y: Onlar aynen devam ediyorlardı, yalnız efendim; onların da bu yeni bakangelince yanlarındaki korumaları filan alıp, hep kendi adamlarını koymuşlar, çok sıkıntılılardı... Afedersiniz tuvalete gidemiyorlar bu yeni korumalar yüzünden efendim.
F.G: Evet.
M.Y: İşte efendim sizin bu mülaene işini, biraz bağışlayın beddua seansı gibi, yani herkes değil belki, eleştiriler oluyormuş, arkadaşlarımız dertli biraz... Yani diyorlar “Mektup yazılıyor, haberimiz yok.. Beddua işi bizi yıprattı.” Sonra buananas şeysi efendim çok başımızı ağrıtıyor... Bir de bu şimdi yani tansiyonmeselesi, ceketin üzerinden... Yani sıkıntı şey ettiler biraz da efendim. Hephatalı gidiliyormuş gibi, ben sadece aktarıyorum yani, konuşulanlar bunlar... Toplantılarda biraz gerilimler oluyor... Hep polis-savcı arkadaşlar; “Bize ‘Bekleyin hallolacak’ dediniz, hiçbir şey olduğu yok, bizler perişan olduk”diyorlarmış, efendim.
F.G: Kardeşlerimizin durumu nedir peki, onlarda asıl bir sıkıntı olursa... Onlarda yok değil mi bir sıkıntı?
M.Y: Taban çok sağlam efendim.
F.G: Buraya gelip; bize, hadiseyi bir plan olarak izah edenler şimdi nerede? Geliyorlar şunu şunu yapacağız diye bize adeta tekeffülde bulunuyorlar, sonra “Kimseyi alamadık efendim”, yok “Savcı emretti polis alamadı, operasyonlar akim kaldı” diyorlar... Planlama işinde sıkıntı olunca beri taraftan herkes tabiyatiyle moralini düşürüyor. Tasfiyeler de onların canını acıtıyor. İş adamları da bakıyorum hep uzaklaştılar. Okulların maddi şeylerini defterleri, kayıtları her neyse inceleyecekler diye üzülüyorlar. İşleri doğru düzgün yapamayanlarla sizin konuşmanız lazım. Hep dedim, küçümsediler bu işi, hep dedim de kimse fakiri ciddiye almıyor, sonra gelip bana ağlıyorsunuz.
M.Y: Hakkı aliniz var efendim. Fakat yine de dediğim gibi tabanımız çok sağlam duruyor.
F.G: Bunlar bana da bir dava açacaklarmış diyor arkadaşlar. Eğer o noktaya gelirse işler, ben burada üzerinde hakkım olanları uyarıyorum; “Bakın bu mesele ciddidir, bu adam güçlüdür, gözükaradır” dedim, dinletemedim... “Kim ne hali varsa görsün” deriz, çekiliriz köşemize o halde, ne yapalım kader!
M.Y: Aman efendim... Ben arzı hürmet ederim, başınızı ağrıttım. Malum telefon da sıkıntılı bu aralar. Saygılar sunuyorum.
F.G: Peki, peki. O arkadaşların da hepsi değil belki ama, bir kısmı ile gelip yani ayarlanabilirse, şayet gelinirse, burada görüşme siz de faydalı olur diyorsanız, bir fayda mülahaza ediliyorsa, yapılsın konuşalım...
M.Y: Emredersiniz efenim. Selametle.
F.G: Hadi.
RÜYAYA DA MI BÖCEK?
Ne ilginç değil mi?..
Sanki, rüyama “böcek” yerleştirmişim, ya da “ortam dinlemesi” yapmışım gibi, “rüyamda konuşulanları” olduğu gibi not etmişim...
Açık ve net söyleyeyim;
Rüyama “böcek” yerleştirmiş veya bir “ortam dinlemesi” yapmış olabilirim ama, bilesiniz ki; kesinlikle “fişleme” yapmadım.
Çünkü fişleme PDY’nin işi!..
Gerçi, bu PDY denilen örgüt “böcek” yerleştirme ve “ortam dinlemesi”nde de son derece “uzman”dır ama, herhalde “rüya”lara da “böcek”yerleştirmezler!..
Pardon, yerleştirebilirler mi?..
Yoksa, “rüya”mı izleyip, kayda mı aldılar?.. Yoksa, bu “telefon tapeleri”ni onlar mı hazırladı?..
Demek oluyor ki;
Akşamdan “karamsar” yatınca,“rüya” da karmakarışık oluyor...
Tam; “Bu ne biçim rüya?”diyordum ki, “telefon”un sesiyle uyandım...
Telefondaki arkadaş;
“Merkez Bankası’nın faizleri artırması da bir işe yaramadı... Dövizdeki yükseliş devam ediyor” dedi ama, ben hâlâ “derin rüya”nın tesirindeyim...
Hayırdır inşaallah...
*******************************************************************************
Cemaat televizyonları... Propagandanın da bir haysiyeti vardır!
Eskiden, “Türk’e Türk propagandası yapmak” modaydı... Şimdi, görüyorum ki; “Cemaat’e Cemaat propagandası” yapmak moda olmuş... Açın, seyredin“Cemaat televizyonları”nı... Gece-gündüz demeden, sürekli Fethullah Gülen’in konuşmaları, sürekli “okul”lar ve sürekli yurtdışında yaptıkları hizmetler!..
Zaman zaman da; Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, “AK Partili bakan ve milletvekilleri”nin gerek Fethullah Gülen’le, gerek“okullar” ve “Türkçe Olimpiyatları” ile ilgili “övgü”leri.. Bunları aktarıp, soruyorlar; “Şimdi ne oldu?”
İyi de, kendilerine de sormak gerekmez mi; “Fethullah Gülen de bir zamanlar Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına övgüler yağdırıyor, yere-göğe sığdıramıyordu... Peki, ne oldu da o dualar, bedduaya dönüştü?”
Bir de, sürekli “felâket tellallığı” yapmaları dikkatimi çekiyor... Meselâ, sık sık“yardıma muhtaç” insanları getiriyorlar ekrana; “Başbakan’a sesleniyorum, bize yardım etsin” dedirtiyorlar... İyi de, sorarlar adama; “Sizin Kimse Yok Mu derneğiniz yok mu?.. O niye yardım etmiyor?”
Hem; “Bu işlerle ilgimiz yok” diyorlar, hem de “yangına, ellerinde benzin bidonu ile koşuyorlar” ya, en çok ona gülüyorum!..
“Propaganda”nın da bir haysiyeti var!..