Saçma sapan sorularla ve mümkün mertebe makul cevaplarla Tel Abyad meselesindeki duruşum
PYD/PKK kadrolarının binlerce Arap ve Türkmen’i Tel Abyad’dan sürerek “etnik temizlik” yapmasını tel’in etmem üzerine beni sigaya çeken PYD/PKK mensuplarının yahut sempatizanlarının yahut militanlarının bol küfürlü (fıkhî manada da küfürlü) ve akla ziyan sorularını, tabii ki küfür kısımlarını ayıklayarak, derledim. Cevaplarımla beraber dikkatinize sunarım.
SORU- Tel Abyad IŞİD işgali altındayken niye sesin çıkmıyordu?
CEVAP- IŞİD belası ortaya çıkalı beri yazdığım yazıların hatırı sayılır bir kısmı bu belaya dairdir. Bu bela ortaya çıkmadan çok önce de “Suriye Devrimi’nin nihai zaferi için gereken şeyler bir an evvel yapılmazsa, dünyanın dört bir yanından Suriye’ye gelen mezhep faşistleri güçlenerek işi çığırından çıkarabilirler” uyarsında bulunmuştum. Sancaktar dergisinin Eylül 2012’de çıkan tanıtım sayısında yer alan “Suriye Meselesi’ne Tam Olarak Nasıl Bakmalıyız?” başlıklı makalemde bu konuya münhasır bir bölüm vardır mesela. Neyse… Tel Abyad, Hür Suriye Ordusu’nun ve diğer mutedil İslami grupların kontrolüne girdiğinde bölgeyi ziyaret ettim ve halkın bu ordudan memnuniyetini bizzat müşahede ettim. IŞİD militanları Tel Abyad’a girip Türkiye hududuna doğru ilerlerken, hududu bekleyen devrimcilerle irtibattaydım. Bağıra bağıra yardım istiyorlardı. “Zayıfız. Silah gelmezse IŞİD bizi buraya gömer. İmdad!” diye feryat ediyorlardı. Adana’da MİT’e ait TIR’ların durudurulmasından birkaç gün sonraydı. Sizin gibi adamların (“adam” lafın gelişi) “Suriye’yi karıştıran AKP” tezviratı ayyûka çıkmıştı. Paralel Devlet militanları, bu tezviratı iyice besleyecek bir şeyler yakalamak umuduyla, Suriye hududu boyunca pusuya yatmışlardı. O TIR’lar IŞİD’le (de) savaş halindeki devrimci Suriyelilere yardım götürüyordu. Yeni TIR’lar da yola çıkarılabilirdi. Akçakale’nin karşısında IŞİD’i durdurmak için çırpınan devrimcilerin çırpınışı beyhude olmayabilirdi. Ankara o günlerde Tel Abyad’ın IŞİD’e kaybedilmesini önlemeye matuf ciddi bir adım atabilirdi ve atmaya mütemayildi. Atmadıysa, atamadıysa, hükümetin Suriye Devrimi’ne destek siyasetinin sabote edilmesi yüzünden atamadı. (Bunlar benim şahsî ‘okumalarım’dır). Şimdi siz söyleyin bakayım: IŞİD militanları Tel Abyad kapılarına dayandığında sizin niye sesiniz çıkmadı? Şimdiki gibi savaşçı olsaydınız ya o günlerde de! Suriye Devrimi’ni kanda boğmaya çalışan savaş lortlarının kurduğu tek taraflı “Savaşma seviş” tezgâhında öğütülmeyi o günlerde nasıl sindirdiniz içinize? Bizim gibi “Esed’e ve IŞİD’e karşı devrimcileri sonuna kadar destekleyin, devrimcileri doğru dürüst silahlandırın” diye seslenseydiniz ya hükümete! Esed’le aranızda Stockholm bağı var, anladık; bari IŞİD’e karşı destek çağrısında bulunsaydınız ya! O aymazlığınızla (iyimser tahmin) veya kötücüllüğünüzle (kötümser tahmin) IŞİD’in yolunun açılmasına katkıda bulundunuz. Sadece Tel Abyad’da değil, Suriye’nin her yerinde. Geç olsun güç olmasın; haydi, insanlığınızı görelim, Kürtleri doğrudan ilgilendirmiyor gibi gözüken çatışma alanlarında Hür Suriye Ordusu ve mutedil müttefiklerinin IŞİD’le baş edebilmeleri için onlara gereken desteğin verilmesini talep edin!
SORU- Bi dakka, bi dakka! Sen önce kendi hesabını ver! PYD’ye karşı dört dilde bildiri yayınlıyorsun, IŞİD’e karşı kaç dilde bildiri yayınladın?
CEVAP- Bildiriyi bırak, koca kitap yayınladım IŞİD’e karşı. Kaide ve bütün türevlerine karşı. Dört dil hikâyesine gelince: IŞİD’e karşı uluslararası bir hassasiyet oluşturmak için gayret etmeme gerek yok, çünkü o hassasiyet zaten en üst seviyede mevcut. Ayrıca, IŞİD’in dünya kamuoyunun tepkisi üzerine geri adım atacak bir örgüt olmadığı, bilakis o tepkiden haz duyarak zulmünü arttırdığı malumunuz olsa gerek. PYD/PKK/YPG ise dünya kamuoyuna şirin görünmeyi fevkalade önemsiyor. Binaenaleyh, Tel Abyad’da Araplara ve Türkmenlere uyguladığı faşist terörün iyice ifşa olmasından ve “etnik temzilik” suçuyla beraber anılmaktan rahatszılık duyacaktır. Benim yapmaya çalıştığım şey, Diriliş Postası ekibi olarak bizim yapmaya çalıştığımız şey, bu rahatsızlığı tetikleyerek PYD/PKK/YPG’nin “etnik temizlik” sevdasından vazgeçmesini temin etmektir.
SORU- Ama yalan söylüyorsun! Yok öyle bir şey! Etnik temizlik filan yapmıyor PYD! Kimseyi sürgün etmiyor! PYD lideri Salih Müslim’in dediğini duymadın mı? “Tel Abyad’a gelip baksınlar” dedi. Niye gidip bakmıyorsun?
CEVAP- Twitter’de “Etnik temizlik iddiaları yalan. Bize inanmayanlar Tel Abyad’a gelip durumu kendi gözleriyle görebilirler” diyen bir YPG komutanına şöyle karşılık verdim: “Harika. Peki, Tel Abyad’dan Akçakale’ye bugün niye 200 Türkmen daha geldi? Bunlar niye YPG tarafından gitmeye zorlandıklarını söylüyorlar? Bizi Tel Abyad’a davet ediyorsunuz. Tamam. Fakat evvela Akçakale’de buluşup oradaki Tel Abyad’lı Arapların ve Türkmenlerin sürgün hikâyelerini dinleyelim beraber. Bu arada, davetinize icabet etmeyi ciddi olarak düşünürüm düşünmesine de, İslamcı bir yazar olduğumu peşinen belirteyim. PYD lideri Salih Muslim kendi ağabeyini bile İslamcı diye sürgüne göndermişken beni oralarda ağırlamanız mümkün olmayabilir. Mümkün ise şayet, Tel Abyad’da beni hangi köye gitmek istersem o köye götüreceğinizin ve kiminle konuşmak istersem onunla konuşabileceğimin garantisini verip resmi bir davetiye gönderin, geleyim inşaallah. Cevap bekliyorum. Esselamu Aleykum.” Henüz bir cevap gelmedi. Şimdi “Davetiye mi bekliyorsun?” diye soracaksınız. Evet, bekliyorum. Tedbirdir. Uzun hikâye. Bu bir yana: Bana “Salih Muslim’in dediğini duymadın mı?” diye soranların arasındaki sözümona İslamcı Kürtlere benim de bir sorum var; niye İslamcılara savaş ilan eden ve öz ağabeyini bile Rojava’da barındırmayan Salih Muslim’in beyanını benim beyanıma tercih ediyorsunuz ki? O Kürt olduğu, ben Kürt olmadığım için mi? Hepsi bu mu yani? Ben sizin din kardeşiniz ve dava arkadaşınızım yahu!
SORU- Hadi len! Biz Kürtlerin bu din kardeşliği edebiyatına karnı tok. Senin gibi Kürt düşmanı Türk ırkçısı kardeş olmaz olsun. Türkmen de Türkmen, Türkmen de Türkmen! Kürtler ezilirken neredeydin?
CEVAP- Tabii ki Kürtlerin yanındaydım. PKK’ya sempati duyan, onun legal siyasetteki uzantıları olan partilere oy veren Kürtlerin de yanındaydım. PKK’nın kitleselleşmesini sağlayan tepkilerin yüzde yüz haklı tepkiler olduğunu söyleye söyleye geldim buralara. Haberiniz olmadı mı? Şimdi de “Kürtlerin büyük zulümlere maruz kalmış olmaları, onların temsilcileri olma iddiasındaki örgütlere başka halkların çocuklarına zulmetme hakkını vermez ve hiçbir Kürt de o örgütlerin zulümlerini ‘Bizimkiler yapıyorsa mesele yok’ mantığıyla görmezden gelmemeli” diyorum. Kürt düşmanlığı bunun neresinde? Bu, Kürt’e dostluktur. Türkmenlerin mazlumiyetinden bahsettiğim için bana “Türk ırkçısı” diyorsunuz, öyle mi? Ben Çerkes ırkındanım, buna ne buyuracaksınız? Ümmet-i Muhammed’in Çerkes cüzüne mensubum ve Kürt’ün hakkını savunduğum gibi Türkmen’in, Arap’ın da hakkını savunuyorum. Bu durumda neyin ırkçısı olmuş olduğumu izah eder misiniz bana? Bir de, çok rica ederim, “Biz Kürtler” demeyin. “Biz bir kısım Kürtler” deyin. Kürtler ve ötekiler anlamında “Biz ve siz” diye konuşmayın. Ben Kürt kavmiyle tartışmıyorum, Kürt kavmini kıyamet yolundaki bir alamete bindirmeye çalışan Kemalistmeşrep bir kısım Kürt’le tartışıyorum. Türk’ün asil kanından bahseden adamlarla tartışırken de Türk kavmiyle tartışmıyorum.
SORU- Kes traşı! Kürtlerin devlet kurmasından rahatsız oluyorsun. Bu yöndeki gelişmeleri hazmedemiyorsun. Arap da Türkmen de bahane. Hadi itiraf et, esas mesele bu değil mi?
CEVAP- Hiç değil. ‘Bölgedeki ulus devletler kendilerini feshedip başka bir yapıya bürünme iradesini ortaya koymadıkça, hiç değilse bir Dicle-Fırat Birliği ciddi olarak gündeme gelmedikçe kimse Kürtler arasında yükselen ulus devlet talebini yadırgayamaz’ gibi cümlelerin geçtiği yazılarımın da haddi hesabı yok. Irak Kürdistanı Bölge Yönetimi’nin bağımsızlık ilan etmesi halinde Türkiye’nin o ilanı makul karşılaması gerektiğini de yazdım. Üzgünüm, ama bu konulardaki müktesebatımla baş etmeye sizin ırkçı şabloncu ön yargılarınız / saplantılarınız / karın ağrılarınız el vermez. Muhayyel bir “esas mesele” manipülasyonuyla gerçek esas meseleyi gölgeleme uyanıklığınız takdire şayan ve fakat beyhude. Bugünkü konumuz PYD/PKK/YPG’nin Tel Abyad’da işlediği “etnik temizlik” suçu.
SORU- Lan, etnik temizlikse etnik temizlik! Arapların ve Türklerin yıllarca bize yaptığını biz de şimdi Araplara ve Türklere yapıyoruz. Oh olsun! İyi yapıyoruz! Var mı diyeceğin?
CEVAP- Ben diyeceğimi dedim. Siz de diyeceğinizi dediniz. Aramızdaki hükmü Allah versin.
IŞİD’in tayini İdlib’e mi çıktı?
IŞİD’in irtifa kaybı ilk ve son tahlilde fevkalade sevindirici. Rakka da IŞİD’in elinden alınmalı. Elindeki her yer alınmalı. Bu kesin.
PYD zulmü IŞİD’inkine nazaran gayet ‘rafine’, ama öyle olmasaydı bile PYD’nin zulmü asla IŞİD’in zulmü kadar tahrip edici olmazdı bizim için; zira PYD’nin zulmünü İslam’a yahut Müslümanlığa mal etmek kimsenin aklına gelmez. “Öyleyse varsın biraz da PYD zulmetsin insanlara” diyemeyiz ama. Bunun önüne geçmek için PYD’nin zulümlerini mütemadiyen vurgulamaya ve bu konuda bir kamuoyu hassasiyetinin oluşması için gayret sarf etmeye mecburuz.
Öte yandan Hür Suriye Ordusu da Rakka’nın IŞİD’den kurtarılması yolunda mümkün mertebe (diğer cephelerin el verdiği ölçüde) seferber olmaya mecbur. Hür Ordu haricindeki mutedil grupların da daha evvel olduğu gibi Rakka civarındaki etkinliklerini ilk fırsatta arttırmaları gerekir. Unutmayalım ki PYD/YPG’nin “şahlanışı” bir Amerikan projesidir ve bunu PYD lideri Salih Muslim de “bizi IŞİD’le mücadelede daha ciddi bir müttefik olarak gördükleri için…” meyanında ifadelerle teyit ediyor. Rakka ve civarında meydan IŞİD’den temizlensin ve fakat ABD’nin resmi enstrümanı diyebileceğimiz PYD’ye de terk edilmesin. Hele Tel Abyad’daki “etnik temizlik” teşebbüsünden sonra.
Şuna da dikkat: IŞİD imha edilmiyor, yer değiştirmeye sevk ediliyor. Mecbur mu ediliyor yoksa bir anlaşmanın neticesinde kendi isteğiyle mi yer değiştiriyor, onu da uzun uzun konuşmak lazım, ama önümüzdeki dönemin asıl meselelerinden biri, Rakka civarından ayrılan kalabalık IŞİD kuvvetlerinin Hama kapılarına dayanan Fetih Ordusu’nu arkadan vurarak durdurması olabilir. Allah muhafaza etsin.
Malum: IŞİD, Esed/Hamaney rejimiyle pek uğraşmaz. ‘Aslan’ kesilmesi için karşısında devrimci Müslümanların olması gerekir. O rejim de IŞİD’le uğraşmaz. Devrimcilerin kontrolündeki bölgelerde çocuk yuvalarına bile varil bombası atar, ama Rakka’daki IŞİD mevzilerine dokunmadı şimdiye kadar. Hâlbuki Rakka Ahraruşşam’ın kontrolündeyken orayı her gün bombalıyordu. Bombalaya bombalaya Ahrar’ı şehirden çıkmaya zorladı ve Ahrar çıkınca şehre IŞİD girdi. Operasyon tamam! Ankara’nın elinde Esed-IŞİD işbirliğini kanıtlayan belgelerin olduğunu duyuyoruz. Esed/ Hamaney rejimine bağlı bir subay ile onun astı olan başka bir subay arasında geçen şöyle bir telsiz konuşması mesela:
-Siz çıkın, IŞİD girsin
-Anlaşıldı komutanım.
Durumun böyle olduğunu anlamak için belgeye filan ihtiyaç yok. Palmira’da sahnelenen tiyatroya bakmak yeterli.
Hülasa: Rakka ve civarındaki IŞİD militanlarının tayinleri Fetih Ordusu’nun kontrolündeki bölgelere çıkmış gibi görünüyor. Allah Teâlâ, Suriye halkını korusun ve Esed/Hamaney-IŞİD-ABD (Esed/Hamaney gibi IŞİD/ABD?) kıskacındaki Suriye Devrimi’ni selamete çıkarsın, devrimcileri mansur muzaffer eylesin.
Evet, “etnik temizlik”!
Diriliş Postası ihtiyatlı bir gazete. Birbirinden ‘cazibeli’ nice iddia var ki, başka gazetelerin manşetlerini süslerken, biz, sıhhatlerinden emin olamadığımız için onları elimizin tersiyle ittik. “Aman haber atlamayalım, akıntının gerisinde kalmayalım” gibi bir takıntımız yok. Dünya Mersin’e giderken biz tersine gitmekten imtina etmeyiz, Mersin’e atfedilen şeyin orada gerçekten var olduğuna kani olmamışsak.
Gözümüzden kaçan şeyler olur, basiretimizin bağlandığı yerler olur, yanlış haber veririz, yanlış resim basarız, yanlış ifade kullanırız, ama bunu taammüden yapmayız ve hatamızı anlar anlamaz ilgililerden ve okurlarımızdan özür dileriz. Bu olabilir, olmuştur, gene olur. Doğruluğıundan emin olmadığımız bir şeyi üç-beş gün üst üste, ısrarla, altını çize çize yazmamız ise bugüne kadar sözkonusu olmadı ve şimdilerdeki “Tel Abyad’da etnik temizlik” meselesinde de sözkonusu değil.
PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye bağlı YPG militanlarının Tel Abyad’da birçok Arap ve Türkmen köyünü “Amerikalılara bombalatmak” tehdidiyle boşalttığı, köylüleri topraklarından sürdüğü, düpedüz “etnik temizlik” yaptığı bilgisi, birçoğuyla Akçakale’de bizzat görüştüğümüz sürgünlerin ifadelerine ve onlarla alakadar olan resmi görevlilerle sivil toplum temsilcilerinin beyanlarına dayanıyor. Bazılarının ileri sürdüğü gibi oturduğumuz yerden konuşmuyoruz. O bazıları da oturdukları yerden konuşmayıp buyursunlar Akçakale’de bizim görüştüğümüz sürgünlerle kendileri de görüşsünler. Yalnız, PKK bayrağı veya HDP rozetiyle filan gitmesinler yanlarına, korkutmasınlar onları. “Hakikati anlattığımız için YPG (PYD/PKK) bizden intikam alır” diye ödleri kopuyor zaten.
“Ama CNN Türk, sığınmacıların geri döndüğünü söylüyor”muş! Doğru, gelenlerin küçücük bir kısmı geri dönebildi, ama ezici çoğunluğunun dönüşüne izin verilmiyor. Üstelik yeni yeni sürgünler geliyor. Daha iki gün evvel 200 Türkmen daha geldi Tel Abyad’dan. “YPG’liler bizi IŞİD’çi ilan edip sürdüler. Biz Türkiye yolunu tutarken 700 Türkmen de doğuya doğru gitti” diyorlar. Ne yapalım? Duymazdan mı gelelim?
Dolmabahçe Mutabakatı’nı hararetle savunduğumuz ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Nevruz’daki barış mesajını manşete çektiğimiz için “Kürtçü” ve dahî “PKK’cı” damgası yemiştik. Şimdi de PYD/PKK’nın Türkmenlere reva gördüğü zulme dikkat çektiğimiz için “Kürt düşmanı, Türk ırkçısı” yaftası yapıştırılıyor Diriliş Postası’na. Bu saçma sapan lakırdıyı sözümona ümmetçi olan bazı Kürtlerden de işitiyoruz maalesef. Ne münasebet! Türkmen, ümmetin evladı değil mi? Türkmen’den çok Arap sürülüyor Tel Abyad’dan ve biz onların feryatlarına da kulak kabartıyoruz; Arap ırkçısı da mı olduk şimdi?
Bize argüman yetiştiremeyen kimi PKK sempatizanları yahut militanları da “Etnik temizlikse etnik temizlik! Yapıyorsak iyi yapıyoruz! Biz sürülüken iyiydi de Araplarla Türkmenler sürülünce mi kötü?” diyorlar, hiç utanmadan, arlanmadan, içlerinde biriktirdikleri zalimliği kusarak.
Hayır, efendiler, öyle değil! Siz sürülürken de kötüydü, şimdi PYD/PKK başkalarını sürünce de kötü.
Paranoyak olabiliriz ve fakat…
İsveçli ve Norveçli Filistin dostlarının öncülük ettiği “Gazze’ye Özgürlük Filosu 3”ü dikkat çekici bir sertlikle tehdit eden İsrail’in, Kuzey Suriye’deki bazı tezgâhların üstünü örtmek maksadıyla dikkatleri başka yerlere yönlendirmek için bu filoya şiddetli bir müdahalede bulunması ve öte yandan Gazze’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırması muhtemel (IŞİD’in Kobani’deki katliamından sonra gerek kalırsa).
Bunlara paranoya diyebilirsiniz; ama bir duvar yazısında da belirtildiği gibi “Paranoyak olmamız takip edilmediğimiz anlamına gelmez”