Sadece sonuçlara göre düşünmek, baştan bir fikir sahibi olunmadığındandır!
"Doğrucu Davud" hikayeleri hemen her eğitim kurumunda anlatılır, "her köyün bir akl-ı evvel tipi vardır" misali..
"Doğru Davud" tipleri, kurnazlık yapmayı severler, kendilerinin en kurnaz olduklarını düşünürler; ama, safdil ve hattâ bazen, zekâ seviyesi bakımından, kendilerini başkalarından daha zekî sanacak kadar da acınacak bir noktadadırlar..
"Doğrucu Davud" sosyo-politik gelişmeler içinde ortaya çıkan bir sonucu esas alır ve matematik işlemini öylesine bir yapar ki, matematiğin dört işlemini bir şekilde uygular ve sonunda, bulmayı taa baştan kafasına koyduğu rakamı ve sonucu bulur.. Fakat, bu işlemleri niçin yaptığını izah edemez.. Hoca "oğlum, filan rakamla filan rakamı niye çarptın, niye böldün, niye çıkardın, niye topladın?.." diye sorduğunda, "Hocam, bu sonuç doğru değil mi? Siz sonuca bakınız.." der..
CHP lideri Kılıçdaroğlu"nun hele son günlerdeki sözleri de bu "Doğrucu Davud" örneğini hatırlatıyor diyeceğim, ama, yaptığı işlemlerle vardığı sonuç bakımından; bazıları "Doğrucu Davud" örneğine de uymayacak kadar bir "akl-ı evvellik" tablosu oluşturuyor..
Evet, CHP"nin -çiçeği burnundaki- yeni lideri, anayasa değişiklikleri için 12 Eylûl 2010 günü yapılacak "referandum"da "Hayır!" dedirtmek için çıktığı yurt gezilerinde, karşısındaki insanların yakın siyasî tarihi ne de olsa bilemiyeceklerini, unutmuş olabileceklerini ya da yakın tarihi bilenlerin siyaset ve hattâ hayat sahnesinden büyük çapta çekilmiş olabileceğini düşünmüş olmalı ki, aklınca kurnazlık yaparak ve gerçekte ise, halkın idrak, hâfıza ve şuûrunu yok sayarak, tuhaf bir iddiada bulunuyor..
Nitekim, bu kişi, bugünkü AK Parti kadrolarının 12 Eylûl 80 Darbesi sâyesinde palazlandığını söylemekle yetinmeyip; daha üç sene önceki yüksek gerilimli günlerin meşhur "27 Nisan 2007 e-muhtırası"nın da sırf AK Parti"yi iktidara getirmek için, zamanın Gen. Kur. Başkanı Org. Y. Büyükanıt tarafından verildiğini de iddia etti.. Halbuki, bu kişi ve partisi o zamanlar bu muhtırayı, tıpkı, Baykal"ın 28 Şubat 1997 Zorbalığı günlerindeki TSK tehdidlerini, "ordunun demokratik hakkını kullanması" olarak niteleyişi gibi bir çarpık mantıkla yine alkışlıyordu..
Bu nevzuhûr lider, son olarak da Maraş"ta, " 27 Mayıs Darbesi olmasaydı CHP iktidar olacaktı. Bütün seçim sonuçları bunu gösteriyor 12 Mart, 12 Eylül... CHP'nin iktidara en yakın olduğu dönemlerde darbeler olmuştur.." demiş..
Kılıçdaroğlu, ya, sırf halk kitlelerine birkaç ilginç laf edebilmek için düşünmeden konuşuyor; ya da, -kusura bakmasın- yakın siyasî tarihi de hiç mi hiç bilmiyor..
Bu her iki durum da bir faciadır..
*
Bütün darbelere karşı çıkmak güzel de.. 35. ile ilgili değişiklik teklifi, yeni darbelere davet çıkarmıyor mu?
Şimdi bu kişi, askerî darbelerin kanunî dayanağı olarak gösterilen TSK. İçhizmet Kanunu"nun 35. maddesinin değişikliği için CHP tarafından geçen hafta Meclis Başkanlığı"na gösterişli bir şekilde verilen tasarı bile, Parlamento"nun malûm "ilke ve devrimler"e göre çalışmasını temin etmek" hedefine yönelik bir niyet taşımıyor mu? Yani, Anayasa Mahkemesi"nden ayrı, bir de "Silahlı Kuvvetler"i de Parlamento"nun, Meclis"in tepesine birkaç laf değişikliğiyle, yeniden dikmiyor mu? Yani, yeni bir kurnazlık..
*
Biz yine de, bu yeni liderin, "geçmişteki askerî darbelerin CHP iktidarını önlemek için yapıldığı" şeklindeki görüşlerinin doğru olup olmadığı üzerinde biraz derinlemesine duralım.
Önce belirtelimi ki, bu mantık, Ecevit"in mantığının daha düşük seviyeli bir taklididir.. Çünkü, 12 Mart 1971 Askerî Müdahalesi olup, Demirel hemen şapkasını alıp Başbakanlık binasından evine döndüğünde, -ki, o günlerdeki sosyal gerilim ve silahlı mücadeleler açısından, marksistler, sosyal hayatı altüst etmekte ve sokak savaşlarındaki etkinlikleri açısından en güçlü olduğu bir dönemi yaşıyorlardı- Ecevit CHP Gen. Sektreteri olarak fırsatı kaçırmayıp, "bu müdahale bizim iktidara gelmemizi önlemek için verilmiştir.." diyecek kadar, temelsiz ve komik bir iddiada bulunmuştu.. Halbuki, CHP"nin Genel Başkanı İsmet Paşa ise, o müdahaleye sahib çıkmış ve 30 küsur yıllık CHP"li Nihad Erim"in partisinden istifa ettirip, "bağımsız" yapılıvermesinden sonra, TSK eliyle Başbakan yapılmasına destek vermiş; yani, CHP fiilen iktidara gelmiş/ getirilmişti..
İmdi.. Bu darbe mi, CHP"nin iktidara gelişini önlemek için idi?
*
12 Eylûl 1980 döneminde ise.. O dönemi anlayabilmek için, sosyal bünyenin şekillenişini derinden etkileyen temel unsurlar olarak, hem parlamento yapısını ve hem de parlamento dışındaki ideolojik silahlı mücadelelerin sokak savaşlarına ve iç-savaşa yönelişini hatırlamak gerekir..
Hatırlayalım:
1973 genel seçimlerinden sonra ortaya çıkan tabloda ilk olarak, bir CHP-MSP (Ecevit- Erbakan) Hükûmeti kurulmuş, 9 ay sonra bu hükûmet dağılmış, sonra Demirel, Erbakan, Türkeş ve Feyzioğlu"nun (AP-MSP-MHP- GP) 4"lü koalisyonu kurulmuş ve 77 seçimlerine gelinmişti..
Haziran-1977 seçimlerinden sonra, ise, Ecevit, 450 sandalyeli Meclis"te 210 sandalye elde ederek, en çok oyu almış partinin başı sıfatıyla Hükûmet"i kurmakla vazifelendirildiğinde, kendisiyle ortaklık edecek hiç bir parti bulamayınca, perde gerisi ve karanlık destekler sağlıyacağını umarak, azınlık hükûmeti kurmuş ve amma, bu Hükûmet, Meclis"ten güvenoyu alamıyarak düşmüş ve arkasından, S. Demirel başkanlığında, yeni bir 4"lü koalisyon hükûmeti oluşmuştu..
Ama, ideolojik temelli silahlı mücadeleler daha bir yükseliyor ve sokak savaşlarının kurbanları hergün daha bir yükseliyordu.. Muhalefet lideri Ecevit ise, yandaşlarının kendisini dürüst siyasetçi olarak nitelemelerine, yoğun propaganda ile kamuoyunda öyle bir yanlış imaj meydana getirmelerine rağmen; siyasî tarihimizde bir utanç lekesi olarak kalacak olan meşhuuur Güneş Motel Entrikası"na başvurmaktan çekinmemiş ve sözkonusu mekanda gizlice görüştüğü 11 AP m.vekilini değişik vaadlerle elde etmiş /satın almış ve bu kişiler AP"den istifa edince, Demirel Hükûmeti de Meclis"deki ekseriyetini yitirerek düşmüş ve Ecevit, kendi partisine katılan 11 m. vekiliyle Meclis"teki ekseriyeti elde edip 1978 başında yeni hükûmeti kurmuş ve o 11 m. vekilinin herbirisini de Bakan yapmıştı..
Yani, Ecevit"in hedefi, her ne pahasına olursa olsun, iktidara gelebilmekti ve bunun için, herhangi bir ahlâkî ölçü tanımıyor, en kaba siyasî entrikaları bile alenen çeviriyordu..
O karışık dönem, silahlı mücadele, anarşi, terör ve sıkıyönetim ve nihayet Aralık-1978"de, yüzlerce kişinin birbirini boğazladığı ve kemalist-laik rejimin, bu büyük boğuşmayı kendi tahriklerinin ve zulmünün neticesi olarak göstermeke yerine, alevî-sünnî çatışması olarak nitelediği Maraş Katliâmı gibi korkunç sosyal çatışmalar sonunda.. Ecevit Hükûmeti de düşmüş ve sonra, Demirel, MSP"nin dışardan destek verdiği yeni bir Hükûmet kurmuştu, ama, artık, sıkıyönetimle de durum kontrol altına alınamıyordu.. Çünkü, TSK generalleri, kemalist-laik rejimi koruyabilmek için, askerî müdahaleden başka bir yol kalmadığını görmüşlerdi ve onun sosyo-psikolojik zeminini oluşturmanın peşindeydiler.. Bütün ülkede kan gövdeyi götürüyordu.. Ortalama olarak, her gün 30-40 kişi öldürülüyordu.. Sıkıyönetim uygulamasına rağmen, TSK da duruma hâkim olamıyordu.. Halk ise, o çaresizlik içinde, suçun sadece siyasî partilerde olduğunu sanıyordu ve bu anarşi ve terör yangınından ve kan deryasından çıkabilmek için ordunun yönetime elkoymasını bekler vaziyete getirilmişti..
Esasen, o günlerin 2. Ordu Kom. Org. Bedrettin Demirel de hatırâtında, "askerî müdahaleyi darbeyi Temmuz-1979"un ilk haftasında yapmayı planladıklarını; ama, ordunun halkla karşı karşıya gelmesi tehlikesine karşı, halkın bir askerî müdahaleyi daha bir bekler ve benimser hâle getirilmesi için, 12 Eylûl 1980"e ertelenmesinin kararlaştırıldığını" açıkça yazıyordu.. Yani, 15 aylık bir erteleme.. Ve o 15 aylık aylık ertelemede 5 700 kişi daha birbirini öldürecekti, ülke çapında..
Şimdi.. CHP lideri, halk kitlelerini bilgisiz sanıp, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi"nin de CHP"nin iktidara gelmesini önlemek için yapıldığını iddia ediyor..
O dönemi bilmeyenler bu iddiayı doğru sanabilirler.. Yukarda genel çerçevesi o tablodan, öyle bir beklenti çıkar mıydı, Allah aşkına..
Ama, Kılıçdaroğlu"nun, muhatablarını abtal yerine koyan, gerçekte ise, iktidar için, herşeyi mubah sayan pragmatist konumunu açıklayan sözü ise, 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ile ilgili. Çünkü, ona göre, o cinayet de, CHP"nin iktidarını engellemek için yapılmış imiş, meğer!!.
*
27 Mayıs bile CHP"yi önlemek için yapılıyor, ve amma, Menderes asılıyor, bu nasıl mantık?
27 Mayıs hakkında birçok iddialar işitilebilirdi, ama, akla bu kadar ziyan bir iddianın hem de bir CHP Gn. Başkanı tarafından yapılabileceği tasavvur edilemezdi. Çünkü, o ihtilalin kapısını, Menderes"e, "Sizi ben de kurtaramam.." diye açan, ülkedeki siyasî zıdlaşmayı daha bir tırmandıran, bizzat CHP Gen. Başkanı İsmet Paşa idi..
27 Mayıs İhtilali"nin lideri General Cemal Gürsel, daha sonraları, İnönü"nün kendisine, ihtilalden hemen sonra, "Emrinizdeyim.." deyişini açıkça dile getirecek ve İsmet Paşa"nın bir an önce başbakan olmak için yanıp tutuştuğunu ifade ederken, "Gerdeğe girecek bir damat kadar heyecanlı idi." diyeyecekti..
İsmet Paşa, ihtilalin bütün kazanım ve "getiri"lerini elinde tutmaya çalışıyor, halk kitlelerini derin acılara garkeden zâlim uygulamalarını ve cinayetlerini ise, güya benimsemiyormuş gibi davranıyor ve hele Adnan Menderes ve iki "Bakan"ının îdâm olunmasının sorumluluğundan kurtulmak için, "Paşa çok çaba harcadı, ama, askerlere söz geçiremedi.." propagandasını yaptırıyordu..
Ama, şimdi, Kılıçdaroğlu, "CHP"nin ne zaman iktidara gelme ihtimali güçlenirse, hemen bir darbe yapılır.. Bakınız, 27 Mayıs 1060 İhtilali, CHP"nin iktidara gelmesini önlemek için yapılmıştır! 27 Mayıs Darbesi olmasaydı CHP iktidar olacaktı. Bütün seçim sonuçları bunu gösteriyor 12 Mart, 12 Eylül... CHP'nin iktidara en yakın olduğu dönemlerde darbeler olmuştur.." (!?) diyebiliyor..
Allah"ım, aklımızı muhafaza buyur!..
Sözkonusu askerî darbeyle indirilen, (10 yıllık Başbakan) Adnan Menderes ve arkadaşları idi... En ağır zindanlara doldurulmanın ötesinde, en akıl almaz hakaretlere, aşağılamalara, asılsız suçlamalara, baskılara, alaylara maruz kalanlar da onlar ve onlara destek veren milyonlardı... "Yüksek Adalet Divanı" adiyle kurulmuş olan bir düzmece mahkemenin reisi olan Sâlim Başol"un, yapılan hukukî itirazlara, "Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.." diye müthiş hukukî karşılıklar verdiğini bilmeyenler o dönemi anlamakta tabiatiyle zorlanırlar..
Sonra da.. "27 Mayıs Darbesi, gerçekte CHP"yi önlemek için yapıldı" denilecek!. Ama, demek ki, durumun gizlenmesi için, CHP"nin karşı olduğu Adnan Menderes ve Dışişleri Bak. Fatin Rüşdü Zorlu ve Maliye Bak. Hasan Polatkan îdam olunmuş!
Bu kadar komplocu bir anlayış, akla ziyan değil midir?
Ve Menderes"lerin idâmından hemen sonra yapılan seçimlerde, birinci parti durumunda Meclis"e giren CHP, koalisyon hükûmeti kuruyor, eski "Millî Şef" İsmet İnönü C. Başkanlığı"ndan ayrıldıktan 12 sene sonra Başbakan oluyordu..
*
Bütün askerî darbelerin CHP"nin iktidarı önlemek için yapıldığını söylemek için, ya halkı aldatmak isteyen bir populist, ya da karacahil olmak gerekir..
Kılıçdaroğlu hangisi dersiniz?
İkisi birden demeyiniz, sakın!..
*
Halkın rahatsız olduğu her şeyden uzak durmaya çalışmak, samimiyetle değilse.. Bir kurnazlıktan başka nedir ki?
Bahçeli ve Baykal"ı beğenir veya beğenmezsiniz, ama, bir takım görüşleri vardır, eğri-doğru..
Bu kişinin ise, hedefi olan iktidara ulaşabilmek, partisinin iktidar susuzluğunu gidermek için bir fikri, sistemli bir düşünce yapısı yok; herşeyi alabora etmeye hazır bir pragmatist ve oportunist tip olarak yükseliyor.. Kemalist- laik rejimin en köklü partisinin başında böyle birisinin bulunması, gerçekten de bir tehlike ve talihsizliktir.. Ve ilginçtir, laiklik ve kemalizme hiç vurgu yapmamaya özen gösteriyor.. Çünkü, halkın bunlardan rahatsız olduğunu görüyor.. Ve halkın rahatsız olduğunu hissettiği her şeyden uzak durmaya çalışır gibi yapıyor.. Neredeyse, CHP iktidarını engellemek için, kemalizm ve laikliğin de kendilerine dayatıldığını söyleyecek! (Mantığını o kadar traji-komik de çalıştırır mı dersiniz?)
Bu o kadar öyle ki, Dubai"de 2007"de B. Amerika"nın baskısıyla bir anlaşma yapıldığını ve AK Parti"nin o anlaşmayla, Türkiye"yi 1 milyar dolara pazarladığını söylüyor.. Ama, o anlaşmanın teknik tarafını o zaman Büyükelçi sıfatıyla hazırlayan (şimdi MHP m.vekili) Deniz Bölükbaşı, o anlaşmanın Tayyîb Erdoğan tarafından, "Bunu halkıma anlatamam diye uygulamaya konulmadığını" söylüyor; CHP lideri ise, o zaman, pişkin bir şekilde, bu sefer de, "O zaman Amerika, Türkiye"ye 1 milyar dolar hibe verecekti. O parayı hangi hakla reddettin?.." diye tepiniyor..
Evet, böylesi bir Ana Muhalefet Lideri var ki, evlere şenlik..
*
Bu satırların sahibi, direkt olarak, siyasî bir lideri tartışmak yerine onun görüşleri konusunda birşeyler ifade etmeyi tercih eder.. Ama, bu kişinin ortaya koyduğu bir fikir de yok.. Ve böyle bir tablo üzerine yazmak bile, insana elem veriyor.. Onun bu sığlığı, Baykal ve Bahçeli"yi bile tercih edilir bir duruma getiriyor..
Bu kişinin, yarınlarda, ortaya çıkacak her sonuca göre, yeni yeni acaib laflar edeceğini şimdiden söylemek bir kehanet olmayacaktır. Ama, "eğer ve meğer.." laflarına bu kadar sığınan bir kimsenin sonunda varacağı nokta, "keşke.." olacaktır..
Her ne söylerse söylesin de, milletin de kendisi gibi olduğu zannına kapılmasın..
haksöz