İsrail'i adeta 'Ortadoğu'nun Ergenekon'u gibi görüp, bu Derin Otorite'ye teslim olunmaması gereğini işaret etmek adına uluslararası sularda seyrederek Gazze'ye ulaşmaya çalışırken İsrail'e bağlı özel yetiştirilmiş teröristlerin baskın düzenleyerek 9 silahsız sivili şehid ettikleri Mavi Marmara, aylar sonra Türkiye'ye döndü ve 'hak ettiği şekilde de karşılandı' ama gözlerden kaçmayan bir durum var...
Bu da bir grubun medya organlarının, aslında yok etmek istedikleri bir kişiye/gruba/fikre karşı her zaman yaptıkları bir uygulamayı Mavi Marmara'ya da karşı yapmaları: 'YOK FARZ ET Kİ YOK OLSUN!'
Aslında bu gruba sempati besleyen insanlar, 31 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan gece kahırlanan, ertesi günü sokaklara koşan insanlardı ama adeta 'yanlış tarafa giden sürüsünü toparlamaya çalışan çoban' kisvesine bürünen bir kanaat önderinden 3 Haziran'da gelen ve hiçkimsenin anlam veremediği o bir takım açıklamalar, Kur'an'ın, Resulullah'ın, İslam'ın değil bir takım insanların dediklerini belirleyici kabul etmeye çalışmış kalabalıkların pusulalarının şaşmasına sebeb oldu...
Öyle ki doğru bildiği ve hakikaten de doğru olan gerçeğin peşini, bir çift sözle değiştirmeyi 'itaat ve sadakat' zan edenler kalemlerini de kelamlarını da maalesef ne kadar da acilen değiştirdiler!
Bu profilin tek tutarlı tarafı, kanaat önderi olsa dahi sonuçta öyle veya böyle bir otorite olan kişinin sözlerini tartışmaksızın kabul eden ve gösterilen hedefe bağnazca kilitlenmeye razı şahısların, İsrail gibi bir otoriteye baş kaldırmayı kabul etmemesidir.
Müslümanlar kardeştir, acılarında ve sevinçlerinde ortaktırlar, öyle olmalılardır...
Sadece bu grubun bir yerinde görevli olan veya gruba sempati besleyen, maddi destekte bulunan mahdud sayıda insan, herhangi bir akıl veya vicdan ölçüleriyle açıklanamayacak Mavi Marmara Karşıtı o çıkışlardan sonra, grupla alakasını kesti veya zayıflattı da bu dahi, müslümanların arasında bilinen, sevindiren ve Müslümanların birbirine güvenini artıran bir şey oluverdi.
Aksi takdirde bilemiyoruz ki, orada burada müslümanların aleyhlerinde konuşmak, şehidler için 'şehid değiller, boş yere öldüler!' demek, Mavi Marmara'yı, temsil ettiği misyonu ve karşılanışını yok farz etmek ve özellikle gruba sempatisi olan müslümanlarla diğerleri arasında bu şekilde adı konulmamış bir perde olmak, bilmiyoruz ki hangi 'hoşgörü ve insaf' ilkeleri ile açıklanabilecek bir hareket tarzıdır!...
Hakan Albayrak'ın yazıları, milyonların duygu ve düşüncelerinin tercümanı olması noktasında önemli...
Okuyanın yüzde doksan dokuz anlayabildiği gibi bu yazılarda besbelli ki, biz herşeye rağmen şimdilik 'Gülenizm Taraftarları' demekten imtina etsek de, kısaca Gülen Grubu olarak adlandırabileceğimiz bu grup kastediliyor...
Samanyolu Haber Kanalı, İstanbul'un ortasında onbinlerin toplanmasını, Mavi Marmara'nın gelişini, şehid ailelerini yok sayan ve haber vermekte acze düşen bir televizyon kanalı olarak hafızalarda bir kenara not edilmişti bile...
Hakan Albayrak isim dahi vermeyerek kalbinde ve köşesinde ittihada ve uhuvvete hala büyük bir yer olduğunu göstermiş oldu...
Bu öyle bir durum ki, geniş kitleler için çok sinir bozucu ve üzücü...
En ufak bir eleştiriyi sanki Allah'ın Resulu'nu eleştiriliyormuş gibi bir hassasiyetle karşılayan bu kardeşlerimiz, konu başkalarının emeklerine, başkalarının çektikleri sıkıntılara, konu şehidlere, konu otorite karşıtı dik duruşa, konu 'BENİM MESLEĞİM HAKTIR DİYEBİLİRSİN! AMA YALNIZ BENİM MESLEĞİM HAKTIR DİYEMEZSİN' gibi en üst derecede hakikat taşıyan düsturlara geldiğinde nasıl o hassasiyetlerini, o hoşgörülerini, nasıl o 'el insaaaf'larını yitiriyorlar, bu çok düşündürücü...
Fatih Tezcan