Sanık oldum diye üzülme, Tanık oldum diye de sevinme!

Hasan Karakaya

Geçenlerde, televizyonlardaki tartışma programlarından birinde, katılanlardan bi­ri diyordu ki; "Türkiye'de 1 haftada meydana gelen olaylar, mesela Norveç'te 50 yılda bile olmaz."
 
Son derece doğru...
 
Gerçekten de;
 
Türkiye'de "gündem" o kadar hızlı değişiyor, insanlar o kadar çok olaya kafa yor­mak zorunda kalıyorlar ki, daha neyin ne olduğunu anlamaya fırsat kalmadan, gün­dem yine değişiyor.
 
Resmen "gündem manyağı" olduk.
 
Ve herkes;
 
"Gündem yorgunu!"
 
Düşünebiliyor musunuz;
 
Daha birkaç gün öncesine kadar, ağırlıklı gündem konularımız "Suriye" ve "PKK terörü" idi.
 
Herkes, Suriye'nin Türkiye'ye yönelik hasmane tavrı ile "artan PKK terörü" arasında bağlantı kurmaya çalışıyordu ki; devreye giren ABD Büyükelçisi Riccardone'nin; "düğün değil, bayram değil, eniştem be­ni niye öptü?" kıvamındaki münasebetsiz açıklamaları tartışılmaya başlandı...
 
Şimdi ise;
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "BDP'li milletvekilleri ile görüşmesi"ni ve bu görüşmedeki "uyarı"ları­nı tartışıyoruz.
 
Bir yandan da;
 
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na ifade veren "tanık"ların beyanlarına kulak kabartıyoruz.
 
ÇETİN DOĞAN DA TANIKTI!
 
Malûm; "28 Şubat Darbesi"nde rol aldıkları öne sürülen "gazete patronları" ve "gazeteciler" tek tek Ko­misyon'a çağırılıyorlar ve bilgilerine başvuruluyor.
 
Elbette, "tanık" sıfatıyla!..
 
Ancak, Ergenekon'un tutuksuz sanığı Fatma Sibel Yüksek, gazete patronlarıyla ilgili anlamlı bir uyarı­da bulunuyor;
 
"Gazete patronları; tanık sıfatıyla ifade verdikleri için kurtulduklarını zannedip de fazla rahatlamasın­lar!
 
Bilindiği gibi Çetin Doğan da, önce "tanık' sıfatıyla ifade vermiş, aynı mahkeme daha sonra kendisini Bal­yoz Davası'nın bir numaralı sanığı olarak yargılayıp mahkûm etmişti... Kırkpınar meydan güreşi gibi­dir bu işler... "Pehlivan, pehlivan! Sanığım diye yerinme, tanık oldum diye sevinme...'"
 
Olabilir mi?..
 
Niye olmasın?..
 
Zira, burası Türkiye!..
 
Norveç'te "50 yılda" meydana gelebilecek olaylar, bu ülkede "bir haftanın içinde" yaşanır!..
 
Dolayısıyla, hiç kimse "sanık" oldum diye üzülmesin, "tanık" oldum diye de sevinmesin!..
 
Bugünkü "tanık"lar;
 
İleride bir gün, kendilerini "sanık sandalyesi"nde, "hesap veriyor" bulabilirler.
 
BATAN BANKALAR!
 
Kendilerine, eski TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün iddiaları sorulabilir.
 
Ahmet Ertürk, Darbe Komisyonu'na verdiği ifadede öyle diyor ya;
 
"2003 yılına kadar devam eden süreçte 25 banka battı... Bu bankaların beşi, doğrudan tasfiye edildi... 20 banka ise TMSF'ye devredildi... Batan 25 bankadan 10 tanesinin sahibi medya patronlarıydı... Eti­bank ve Sümerbank özelleştirildi. Sonra battılar, on katı maliyetle devlete geri döndüler... Halk ve Zira­at Bankası'nın görev zararlarını kapatmak için ise 23 milyar dolar kamu kaynağı gitti!..
 
28 Şubat sürecinde 5-6 bankada emekli askerler yönetim kurulu üyesi olarak görev aldılar... Emekli as­kerlerin, emekli güvenlik mensuplarının o bankanın finansal işleyişine katkısı olmayacağı açıktır... O banka sahipleri hak etmedikleri kazançları, çözmek istedikleri işleri elde etmek, çözebilmek için o gü­nün güçlü gördükleri kişilerden yararlanma yolunu seçtiler."
 
KAÇ DOLARA SATILDILAR?
 
Sadece bu mu?..
 
Tek sorun, "batık banka"lar mı?..
 
Elbette değil!..
 
O günün gazete patronları ve gazetecileri; "asker postalı yalamaya" o kadar odaklanmışlardı ki, "Refah­yol Hükümeti'ni yıkma girişimleri"ni görmezden geliyorlardı... Kimbilir, belki de; "Bir an önce yıkılsın" istiyorlardı...

Tansu Çiller başkanlığındaki DYP'nin altı oyuluyordu ama ilgilenmiyorlardı.
 
Hem de nasıl oyulma?..
 
Malûm;
 Hüsamettin Cindoruk ve İsmet Sezgin önderliğindeki bir grup milletvekili DYP'den istifa ederek DTP'yi, yani Demokratik Toplum Partisi'ni kurmuşlardı!..
 
İyi de, nasıl kurmuşlardı?..
 
DYP'den istifa edip, DTP'ye geçenlere şimdi sorulmalı değil mi;
 
"Ankara Balgat'ta, Anadolu Ticaret veya Anadolu Pazarlama adlı iş yerine gittiniz mi?..
 
O iş yerinin sahibi, aynı zamanda, sonradan Yozgat DTP İl Başkanı olan Ö.K. adlı şahsı tanır mısınız?..
 
O iş yerinde, sizlere, siyasetteki ağırlığınıza göre, çantalar içinde 300-400 bin dolar verildiği doğru mu?.. Bu paralar size veriliyordu ama; değirmenin suyunun nereden geldiğini hiç merak etmediniz mi?..
 
Bu gelip-gitmeler esnasında, kendisinden sürekli söz edilen "Baba' kimdir, bu işleri o mu kotarıyordu?..
 
Yozgat Eymürlü olan Ö.K. isimli şahıs şu anda nerededir, hangi cezaevinde, hangi suçtan yatmaktadır, biliyor musunuz?"
 
DÜN SANIK, BUGÜN TANIK!
 
Öyle sanıyorum ki;
 
28 Şubat Komisyonu'na ifadeye çağırılanların beyanları, bir süre sonra "savcı"ların da eline geçecek ve onlar; aynı kişilerden bu defa "tanık" değil, "sanık" sıfatıyla ifade alacaklardır.
 
Tabiî, sadece "gazete patronları" ve "gazeteciler"in değil, aynı zamanda "darbeye yardım ve yataklık" eden "siyasiler"in de!..
 
Fatma Sibel Yüksek'in tesbiti doğru;
 "Sanık oldum diye üzülme, tanık oldum diye de sevinme!"
 
İşte Merve Kavakçı örneği...
 
28 Şubat Süreci'nde; "yok edilmesi gereken bir irticacı" muamelesi gören, evi basılan, lince maruz ka­lan Merve Kavakçı; 13 yıl sonra bugün, Meclis Komisyonu'na "tanık" sıfatıyla ifade verecek...
 
Sizin anlayacağınız,
 
Dün "sanık"tı!..
 
Bugün ise "tanık!"
 
Bugünkü "tanık"ların ise, yarın "sanık" olmayacağını kimse iddia edemez.
 
Çünkü, burası Türkiye...
 
Gündem, çok hızlı değişir...
 
Cenazeye katılma izni
 
28 Şubat Komisyonu'na ifade veren gazete patronları "Üç Maymunları" oynayıp; "Görmedim, duyma­dım, bilmiyorum" ayaklarına yatarsa, onların gazetelerinde çalışan elemanlar da, elbette aynı numara­ya başvurur.
 
"Bilmiyorum!"
 
Bilmemek, elbette ayıp değil...

Ama, öğrenmemek hem ayıp, hem de küstahlıktır...
 
"Ergenekon Sözcülüğü"ne soyunan bir gazete; "Ergenekon tutuklusu eski rektör Fatih Hilmioğlu'na çif­te acı yaşattılar... Kazada ölen oğlunun cenazesi için Ankara'ya götürülen Hilmioğlu'nu evinde yatırma­yıp, Sincan Cezaevi'ne götürdüler!" diye haber yapmış...
 
Hüngür, hüngür!.. Mendil getirin!.. Olmadı, peçete!..
 
Bir başka gazete ise; "çokbilmiş" edalarında demiş ki; "Bugüne kadar, tutuklular cenaze izinlerinde ken­di evlerinde kalabiliyordu!"
 
Ulan "cahil oğlu cahil"ler!..

Hem bilmiyorsunuz, hem de palavra sıkıyorsunuz...

Neymiş, "tutuklular, daha önce evlerinde kalabiliyorlar"mış!.. Yalan!..
 
Çünkü, "tutuklu"lara, bırakın "evlerinde yatma"yı, daha önce "cenazeye katılma izni bile verilmi­yor"du!..
 
Dua edin ki, AK Parti İktidarı böyle bir yasal düzenleme yaptı da; "cenazeye katılma izni" verildi... Ama, "Ergenekon Sözcüleri" ne yapıyor?..

Hükümet'in icraatını Hükümet'e karşı kullanıyorlar...
 
Eeee, patronlar "Üç Maymun"ları oynarsa, elemanların paçalarından "cahillik" akması gayet normal­dir!..
 
yeniakit