KENAN ÇAMURCU/NATO'culuğa bağışık kalmanın imkanı olarak vahiy evi
2006'da İsrail'in Lübnan'a saldırdığı ve Hizbullah tarafından ağır hezimete uğrayarak çekildiği 33 günlük savaşta Nasrallah fotoğrafları ve Hizbullah bayraklarıyla İstanbul sokaklarına fırlayan kimi nasipsizler bugün NATO karargahının laflarını ve klişelerini kullanarak Şia'ya, İran'a, Hizbullah'a, Nasrallah'a küfrediyorsa bu mesele bize şu gerçeği ikaz ediyor: NATO karşıtı olabilmenin temel şartı, sarayların etkisinden özgürleşip vahyin indiği evin bugünkü evlatlarının temsil ettiği muhalif azme katılmaktır. Sarayın itikat ve tarih bakışından kurtulamamış hiçbir idrak, müşrik ve münafık güçlerin ardarda onlarca ayartma, aldatma ve kandırmasına karşı asla bağışık olamaz.
Vahyin indiği evin nesiller boyunca temsil ettiği hakikati fıkhına, tefsirine, tarih anlayışına, dünyagörüşüne temel yapmamış akıl, tefrik kabiliyeti kazanamaz, hiçbir krizde doğru tutum alamaz, müşriklerin ve münafıkların kurduğu desiselerin elinde oradan oraya savrulur durur. Vahyin indiği evin nesiller boyunca aktardığı dinî anlayışı temel ve kaynak almayan biri, gün gelir ilim şehrinin kapısına kılıç uzatır, gün gelir cennet gençlerinin efendisini lime lime eder, gün gelir siyonist yayılmacılığa karşı bıkmadan, usanmadan, yılmadan nöbet bekleyen Allah Rasülü'nün (s) evladına galiz küfürlerle hücum eder!
Vahyin indiği evin nesiller boyunca aktardığı dinî anlayışı fıkhına, tefsirine, dünyagörüşüne temel yapmayan idrak gün gelir, emperyalizmin karşısına azimle dikilmiş Rasulullah'ın (s) evlatlarına yakası açılmadık küfürler eder!
Vahyin indiği evin ahalisine her tarih aralığında düşmanlık etmiş olanların türettiği dini kendisine temel alan, hiçbir zaman hayata ve olaylara vahyin penceresinden bakamaz. Bugün Suriye'deki krizle narkozlanmış olanların vahyin değil, NATO'nun penceresinden meseleye bakmakta ısrar etmeleri ve NATO karargahının organize ettiği planı "zulme karşı mücadele" sanmaları arı duru vahyi aslına uygun arı duruluğuyla görememelerindendir.
Vahyin indiği evin nesiller boyunca aktardığı yaşayan dinî geleneği fıkha, tarih disiplinine, tefsire, hadise temel yapmak Sünnilik ve Şiilik ile ilgili bir mesele değildir. Esasen tarihsel adlandırmalar olarak Sünnilik ve Şiilik de bugünkü durumları açıklamakta yetersizdir.
Kişi tarihsel kategoriler olarak Sünni mi Şii mi olduğuna değil, bugün, şu tarih zamanında, vahyin indiği evin büyük bir özenle, dikkatle ve hassasiyetle aktardığı dinî anlayışa karşı her dönem kılıç çekmiş sarayların dinî anlayışına mı, yoksa vahyin indiği evin nesiller boyunca aktardığı dinî anlayışa mı tabi olduğuna bakmalıdır.
Bir kimse kendisini geleneksel olarak Hanefi, Şafii vs. görmeye devam etmekle birlikte vahyin indiği eve kılıç çekmiş nasipsizlerin ürettiği dini anlayışa uymak zorunda değildir. Her halükarda Ehl-i Beyt'ten gelen dinî bilgiyi dinî anlayışına temel ve kaynak yaparak Hanefi, Şafii vs. olabilir. Kendi fıkıh mezhebindeki fetvaları, Ehl-i Beyt'i kaynak alarak tetkik edebilir ve eğer aykırı bir fetva varsa bunu terkedebilir. Bunu yapmak için mezhep değiştirmesi gerekmez. Ebu Hanife, fıkıh dersi verirken hocaların hocası İmam Cafer-i Sadık meclise girdiğinde hemen kalkıp yerini ona bırakmadı mı, İmam Sadık geldiğinde minberini ona devredip adeta müçtehid imamlık kimliğinden sıyrılarak herhangi bir talebe oluvermedi mi? Bu tablo, Hanefilerin, vahyin indiği evin temsilcisi İmam Sadık'tan gelen bilgi karşısında nasıl davranmaları gerektiğini göstermiyor mu?
Mezhep kimliğimiz, mezhebimizin yöntemiyle değil, o yöntemin temel aldığı dinî bilgiyle ilgilidir. Ebu Hanife'nin fıkıh yönteminde kalmak isteyen orada kalabilir, ama bu yönteme ve onun fetvalarına temel aldığı dinî bilgi Muaviye'nin sarayında üretilen bilgi olursa ve vahyin indiği evin nesilden nesile aktardığı bilgiye sırt çevirirse ne tarihsel bakımdan, ne de aktüel durumlarda sahih tavır içinde kalması imkansızdır. 2006'da Hizbullah bayrağı sallarken bugün Hizbullah'a küfreden nasipsizlerin sorunu bu nedenle politik değil, usüle ilişkindir, esas aldıkları dinî bilginin kaynağının Muaviye'nin sarayında üretilen bilgi olmasıdır. O yüzden güncel sorunlarda Muaviye'nin sarayının bugünkü temsilcilerinin oluşturduğu koalisyon içinde politik tutum alırken, Rasulullah'ın (s) bugünkü evlatlarının temsil ettiği mukavemet, azim, sebat ve küresel emperyalizme meydan okuyuşun halkasına dahil olamıyorlar.
Mesele, günübirlik ve politik değildir dostlar; stratejik, ilkesel, tarihsel ve usülidir.