Karar’da bugüne kadar “100 yılın muhasebesi” üzerine iki yazı yazdım. Biri genel bir değerlendirme idi, ikincisinde ise “Eğitim” çerçevesinde bakılmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin üzerinden 100 yıl geçmiş olmasıydı muhasebe çağrısının konusu.
Evet, bir muhasebe gerekliydi, çünkü Birinci Dünya Savaşı mağlubiyeti, Avrupalı bazı ülkeleri de tarümar etmişti ama, biz de büyük bedel ödemiştik. Anadolu, binlerce Mehmet’in kanı pahasına kurtulmuştu. Geriye kalan İslam coğrafyası ise talan edilmişti.
Bizim için derin bir muhasebe gerekliydi.
Bir kere Osmanlı’nın çözülüş döneminin muhasebesine ihtiyaç vardı.
Sonra, talan edilen coğrafya yeniden nasıl toparlanabilir, üzerine düşünülmeliydi.
Ve sonra İslam, yeniden insanlığın ortak ideali haline nasıl gelir sorusunun cevabı üzerinde düşünülmeliydi.
Bu yazılardan sonra dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 34’üncü İSEDAK toplantısında yaptığı konuşma beni heyecanlandırdı. Çünkü Cumhurbaşkanı, İslam dünyasından gelen konuklara tam da o “muhasebe” çağrısını yapmaktaydı.
İşte şu cümlelerle:
“Geçmişte yaşanan her hadise Müslümanlar için iyi okunması gereken olaylar silsilesidir. 100 sene önce bitmiş olsa da savaşın coğrafyamızda bıraktığı enkaz henüz tam anlamıyla kaldırılamamıştır. Hala 1. Dünya Savaşı’nın yol açtığı sıkıntılarla yüzleşiyoruz. Coğrafyamızı lime lime edenler bugün farklı birlikler üzerinden dayanışmalarını derinleştirirken biz parçalanıyoruz.
“Suriye’den Irak’a, Yemen’den Filistin’e kadar tüm bölgede, yaşadığımız krizin, gerilimin, kan ve göz yaşının temelinde Büyük Savaş ile yapılan dizayn vardır. Bugün Yemen’de milyonlar aç açık yaşıyorsa bunun sorumlusunu farklı yerlerde aramaya gerek yok. Sorumlusu biziz, yani Müslümanlar, sözde Müslümanlar. Bir deri bir kemik kalmış çocukların karşısında hala seyirciyiz.
“Bölgemizin tarihiyle bağdaşmayan politikalar sadece Fislitin’de değil başka yerlerde de kardeş kavgasına sebep oldu. Müslümanlar olarak yapmamız gereken nedir? 1. Dünya Savaşı’nın bitişinin yıldönümünde geçmişten ders çıkarmalıyız. Sınırları kanla çizilmiş coğrafyada gönüllerimize yeni hudutlar, duvarlar örmemeliyiz. Coğrafyamıza zerk edilen hastalıkların başında ırkçılık ve mezhepçilik geliyor.
“Farklılıklarımızı kaşıyarak bizleri birbirimize kırdırmaya çalışanların oyunlara artık gelmemeliyiz. Çözümü başkalarında değil bu topluluğun içinde arayacağız. Başka yere gitmeye gerek yok. Sorunun müsebbiblerinden deva ummak beyhude bir amaçtır. Onlar bizim hayrımıza hiçbir zaman çalışmayacaktır.”
***
Sayın Cumhurbaşkanının, bugünkü BM sistemine ilişkin sarsıcı eleştirilerini biliyoruz. “Dünya Beşten Büyük” söylemi, İslam dünyasının kıymet-i harbiye oluşturmadığı bir yüzyıl içinde kurulmuş düzeni sorguluyor. Sayın cumhurbaşkanı İslam ülkelerinin bir araya geldiği her ortamda, adaletin, insanlığın 5 daimi üyeden bir tekinin bile iki dudağının arasında kaybolduğu bu çarpık BM düzenini gündeme getiriyor ve “Biz neredeyiz?” sorusunu soruyor.
Aslında bu soru, arasıra bir araya gelen İslam ülkeleri temsilcileri huzurunda sadece Türkiye Cumhurbaşkanı’nın yürek yangınını ortaya koyan bir soru olmamalı.
Belki bütün İslam tarihi yeniden okunmalı.
İç acılar, kardeş kavgaları sorgulanmalı.
Osmanlı’nın yükselme ve çözülme dönemlerinin dinamikleri okunmalı.
100 yıldır İslam dünyası neden kendisine vurulan prangayı kıramadı, onun sebepleri araştırılmalı.
Dünyanın bugün kimisi bizden sonra yola çıkan güçlü ülkeleri mesafeyi nasıl açtı, bunun dinamlikleri okunmalı.
Çağın akışı nasıl bir meydan okuma sunuyor önümüze, çocuklarımız nasıl bir dünyaya gözlerini açacak, bu okunmalı.
Müslümanlar olarak “Kendisi muhtac-ı himmet bir dede – Nerde kaldı gayrıya himmet ede” sözünün kahredici yargısına maruz kalmamak için ne gerekiyorsa yapılmalı.
“Biz yapamayız” ezikliği içinde değil, “Geleceği inşa edecek potansiyel içimizde var” diriliği ile zamana bakmalı.
karargazete