Hani, bir “atasözümüz” vardır... Atalarımız demişler ki; “Şaşkın ördek, suya kıçın kıçın dalarmış!” Ya da; “Şaşkın ördek; başını bırakır, kıçından dalarmış!..”
Sözün anlamı gayet açık:
“Şaşkın” insanlar da; ne yapacaklarsa “tersinden” yaparlar ve böylece “telâfisi imkânsız” sorunlara yol açarlar!..
Ama bunun farkında değillerdir.
“Paralel Medya” ve aynı paraleldeki “parti, kişi ve kuruluşlar” da, “şaşkın ördek”lere döndüler... Olaylara “başlarıyla” değil, “tersleriyle” dalıyorlar ve elbette “komik” oluyorlar!..
RÜZGÂRLI SOKAK’TA BİR GECE!
Bu “şaşkın ördek örnekleri”ne geçmeden önce, “30 Ağustos Resepsiyonu” için gittiğim Ankara’dan bir “sohbet” aktarmak istiyorum...
“AK Parti Kongresi”ydi, “Resepsiyon”du derken, bu aralar Ankara’ya çok gidip geldim ya; Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez telefonda, “Ağabey” dedi; “Resepsiyondan sonra İstanbul’a dönme de, bir gece Ankara’da kal... Hem sohbet ederiz, hem birlikte yemek yeriz!”
“Olur” dedim...
Ulus’taki “Tac Mahal Otel”de yer ayırtmış... Köşk’teki resepsiyondan sonra, otele geldik ve çay içip, sohbet ettik...
Sohbet ilerleyince, “acıkır gibi” olduk... “Kalkalım” dedi; “Hem Rüzgârlı Sokak’ta geziniriz, hem birer kokoreç yeriz... İyi bir kokoreççi biliyorum.”
Otelden çıktık...
“42 yıl önceki Rüzgârlı Sokağı” anlatıyorum Yener’e... Ama, Yener ne bilsin ki; o günlerde belki doğmamış, belki de yeni doğmuş!..
Şurası “CHP Genel Merkezi”ydi, onun alt katı “Barış Gazetesi”ydi... Karşısında bir “hamam” vardı... Az aşağıda “Memleket” gazetesi, onun aşağısında “Hür Anadolu ve Başkent gazeteleri” vardı... Sokağı sağa dönünce “Halkçı” vardı, “Telgraf” vardı... Onları geçince, aynı binada “Adalet”in, “Yeni Ortam”ın, “Yenigün”ün merkezleri vardı... 5 yılımın geçtiği Rüzgârlı Sokak’ta yürürken; bir yandan o gazeteler geliyor gözlerimin önüne, bir yandan da, Yaşar Aysev’leri, Mustafa Özkan’ları, Kemal Çukurkavaklı’ları, Orhan Taşan’ları, Cemalettin Ünlü Abi’leri hatırlıyorum...
Hatıralar, birer birer canlanıyor gözlerimin önünde, duygulanıyorum...
Rüzgârlı Sokak, “Ankara basınının kalbi” idi... Bütün gazeteler bu sokaktaydı... Şimdi, hepsinin yerlerinde yeller esiyor...
Etrafa baka baka, gazetelerden konuşa konuşa, geldik “kokoreççi”nin önüne...
Kokoreçleri yerken, ustalardan birisi tanıdı beni... Hem Akit’ten, hem de Ülke TV’den takip ediyormuş... Eski Refah’lı şimdi AK Parti’li...
“Geçmiş”te kalan isimleri konuştuk.
NE DİYECEĞİMİ BİLEMEZDİM!
“Bugünlerin değerinin iyi bilinmesi”ne dair şöyle bir söz sarfetti:
“Eskiden bir Devlet Dairesi’ne girdiğimde, memurlara nasıl hitap edeceğime karar veremezdim!.. Selamünaleyküm mü desem, Merhaba mı desem?.. Günaydın mı desem, İyi Günler mi desem?..
Çünkü; Selamünaleyküm dediğimde, memurlar selâmıma karşılık vermediği gibi, yüzüme bön bön bakarlardı!..
Ama şimdi, bir Devlet Dairesi’ne girdiğimde rahatlıkla Selamünaleyküm diyebiliyorum ve en az biri-ikisi selâmıma karşılık verip, Aleykümselâm diyor.
Hasılı kelâm;
Allah’ın selâmını vermekten bile kaçındığımız günlerden, Allah’a şükürler olsun ki, bugünlere geldik... Rabbimize ne kadar şükretsek azdır... Düne kadar horlanan, aşağılanan, dışlanan ve ancak temizlikçilik ve çaycılık işlerine lâyık görülen başörtülüler, bugün Devlet Daireleri’nde ve masa başındalar!..
Onun için; bu özgürlükleri getiren Tayyip Erdoğan’a, her daim teşekkür etmeli ve bugünlerin kıymetini çok çok iyi bilmeliyiz.”
Sohbet uzadı... Ama vakit de hayli geç oldu... “Müsaade” istedik; “hayır, bir çayımı içirmeden göndermem” dedi... Meğer çay demletmiş, illâ ikram edecek...
“Çay”ları yudumlarken, epey soru sordu... “Paralel”den sordu, “Başbakan Davutoğlu”ndan sordu, “kabine üyeleri”nden sordu, “Abdullah Gül”den sordu... Ben cevap verdikçe rahatladı, gelecek günlerin “daha iyi” olması için “dua”lar etti.
Sohbetin özü ve özeti şuydu:
“Bu günlerin kıymeti çok çok iyi bilinmeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’ne sahip çıkılmalı!”
Artık “çay”larımızı da içtikten sonra, “gecenin 1’inde” otele döndük...
İşte Anadolu insanı,
İşte sokağın sesi!..
İYİCE TIR’LATTILAR!
Bir yanda “Erdoğan’a sahip çıkılmasını” isteyen insanlar, bir yanda “Paralel Yapı’nın Erdoğan hazımsızlığı” ve ona “diz çöktürme” çabası!..
Şu hâle bakın;
Türkmenlere yardım götüren “MİT’in TIR’ları”nı durdurmakla yetinmeyen, “TIR’lardaki MİT mensupları”nı yaka-paça aşağı indiren ve onlara; “Artık, çok güvendiğiniz Başbakan da sizi kurtaramaz” diye efelenen Savcı Özcan Şişman; yaptığı kanunsuzluklar, ettiği hakaretler yetmemiş gibi, üstüne üstlük; “Erdoğan’a hakaret ve iftira dâvâsı” açmış, iyi mi?..
Tam bir “şaşkın ördek” kafası!..
Tam bir “TIR’latma” örneği!..
BU DA FIRLATAN!
Gördünüz ya;
Paralelciler böyle “TIR’latıyor!”
Bir de “fırlatanlar” var!..
Onlar da, “Paralelcilerin kucağından” inmeyen ve “millet”e değil, “Paralelciler”e umut bağlayan “CHP’liler”dir ki; en az Paralelciler kadar onlar da “hazımsız”, onlar da “halk düşmanı!”
“Plân”ları yok, “proje”leri yok!.. “Çözümün tarafında” yer alacaklarına, “sorunun tarafında” yer alıyorlar ve sürekli “kriz”den medet umuyorlar!..
CHP’li Engin Altay’ın, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e “Anayasa kitapçığı fırlatması” olayı, tek kelimeyle “şaşkın ördek”liktir!..
Hem “Yeni Anayasa” yapılmasına karşı çıkıyorlar, hem de “Eski Anayasa”yı fırlatıyorlar!..
Şimdi, ne diyeceksin bunlara?..
“Kitapçığı fırlat da, millet fırlama görsün” mü diyeceksin, yoksa, “savcı”nın yaptığını hatırlatıp;
“Paralelciler TIR’latıyor,
CHP’liler fırlatıyor” mu diyeceksin?!?..
“Şaşkın ördekler” gibiler!..
Bunların “mevzu”lara dalmaları da, maalesef hep “ters”ten!..
“PARALEL” LÂFI ACITMIŞ!
Bunlara “Paralel” deniliyor ya;
Ciğerlerine saplanmış bu kavram!.. Belli ki fena acıtmış... O kadar rahatsızlar ki, onlar da her şeye “Paralel” demeye başladılar!.. Herhalde, “acı”larını hafifletmek için!..
Meselâ;
Ne ilgisi varsa; “Adli Yıl’a paralel Bakanlar Kurulu” diye, kel alâka bir başlık atmışlar!..
Böylece, girdikleri “kompleks”ten kurtulmaya çalışıyorlar!.. Kendilerine ne gibi “sıfat” yakıştırılsa, hemen onu “genellemeye” çalışıyorlar!..
Meselâ; “Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ın evini ve ofisini, Dışişleri Bakanlığı’ndaki gizli toplantı”yı dinlemekle suçlandılar ve “Paralel İhanet Çetesi” olmakla itham edildiler ya, son günlerde bir “savunma” yolu bulmuşlar kendilerine!..
Diyorlar ki;
“Biz dinledik diye, Paralel İhanet Çetesi deyip, savaş açtınız... Peki, Almanya’nın dinlemesine karşı niye savaş açmıyorsunuz?”
O kadar “şaşkın”lar, o kadar “zavallı ve çaresiz”ler ki; hem “itiraf”ta bulunduklarının, hem de “Almanya’ya sığındıklarının” farkında değiller!..
Tam “şaşkın ördek!”
Hani, adamın biri; “Bugün hava bulutlu” denildiğinde fena halde kızarmış ve “Sen bana ördek dedin” diye çıngar çıkarırmış ya!.. “Ne alâka”denildiğinde, sebebini şöyle izah edermiş ya;
“Bugün hava bulutluymuş... Hava bulutlu olunca ne olacak? Biraz sonra yağmur yağacak... Yağmur yağınca ne olacak?.. Şuradaki çukurlara su dolacak, göletler oluşacak. Göletler oluşunca ne olacak?.. O sularda ördekler yüzecek... Benim lâkabım ne?.. Ördek!.. Bu şekilde bana ördek dediğini anlamayacak kadar aptal mıyım ben?”
Neyse ki;
Biz, bunlara “hava bulutlu” filan demiyoruz, doğrudan “şaşkın ördek” diyoruz ki; izaha gerek kalmasın!..
Görüyorsunuz;
Olaylara, “tersleri” ile dalıyorlar!..
Cenab-ı Allah;
“Ters”lerini “düz”,
“Surat”larını “yüz” eylesin!..
Yoksa, “insanların yüzlerine” bakacak halleri kalmadı!..
Yazık... Acıyorum onlara!..
*******************************************************************************************
Paralel’in son kalesi HSYK mı?
? Eskiden, yani “7 yıl önce”sinde; Çankaya Köşkü, birileri tarafından, “Elimizde kalan son kale!.. Onu canımız pahasına savunur, eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanı’nı oraya oturtmayız!” denilerek savunulur; “Cumhuriyet mitingleri” düzenlenirdi...
Ne ilginçtir ki; “Paralel Yapı” da aynı feryad-ı figan içinde!.. “Para kaynağı işadamları”nın büyük bir bölümünü kaybettiler... Emniyet içindeki yapılanmaları “dağılma” aşamasında!.. Vatandaş nezdindeki “itibar”larını ve “güven”lerini de kaybettiler!..
Şimdi, “ellerinde kalan son kale” olarak “Yargı”yı, özellikle de “HSYK”yı görüyorlar ve “HSYK kalesindeki hakimiyetlerini” devam ettirebilmek için, var güçleri ile savaşıyorlar!..
Bir yandan “Yargıda Birlik Plâtformu”na yakınlıklarıyla bilinen “savcı ve hakim”leri şikâyet edip, “gözdağı” veriyorlar, bir yandan da “Yargıda Birlik Platformu” lehine oy kullanması muhtemel hakim ve savcıları “siciliniz bozulur” diyerek “tehdit” ediyorlar... Ve tabiî; bir zamanlar “TSE damgalı” dedikleri “Tunceli, Sivas, Erzincanlı” hakim-savcılarla, yani “YARSAV üyeleri”yle işbirliği yapıyorlar!..
Tek amaçları, “Paralel’in hakimiyetindeki HSYK kalesi”ni savunmak...
Oysa, tarihteki örnekleri çok...
Nice “kale”ler kaybedildi!..
yeniakit