‘Satıldılar’ diye sevinmek değil, ibretle düşünmek zamanı"

Selâhaddin Çakırgil

İanoğlunun zaaflarından birisi de budur ki, biraz güçlü olduğunu vehmedince, başkalarını alay konusu yapar. 

Gazetelerden ve tv. ekranlarından yükselen yorumlarda, bugünlerde öyle bir hava var. 

Yıllardır, USA, Rusya ve sair emperial güçlerin alenî kuklalığına gönüllü soyunan ve hattâ kendilerini onların bayrakları altında emniyete alarak ‘bağımsızlık mücadelesi’ vermek iddiasında bulunan PKK/YPG gibi terör örgütleri bugün, Rusya tarafından terkedilmişler gibi gözüküyor. 

Bu durumla bugün alay edenler, Amerika’nın da bu zamana kadar olduğu gibi, yarınlarda da Türkiye’yi satabileceğini göremiyorlar. 

*** 

Türkiye gibi kocamaaan bir ülke, kendilerine ‘bir etnik grup adına devlet kurdurulacağı’vaadiyle kukla olarak oynatılan küçük bir terör grubunu, sınırındaki bir coğrafî mekândan uzaklaştırmak üzere, birçok riskleri göze alarak kendi göbeğini kendi kesmek noktasına gelerek bir askerî harekât yapıyorsa, bu yüzden değil mi? 

Yoksa, konu sadece o terör örgütünün bertaraf edilmesi olsaydı, üzerinde konuşmaya bile değmezdi. Ama, biliniyor ki, USA emperyalizmi, Kuzey Suriye’de, Müslüman kürt halkına musallat olan bu küçücük terör grubunu, son 4-5 yıl boyunca, DEAŞ diye anılan bir diğerinin etkisiz hâle getirilmesinde kullanmak adına, binlerce tır yükünden oluşan -ve de NATO’dan müttefiki olan Türkiye’ye parası peşin ödenerek istendiği halde vermediği- en modern silahlar, malî destek ve eğitim vererek donatmıştı. Bu terör örgütü aracılığıyla rahatsız edilmek ve zayıflatılmak istenen ülkenin ise hele son 15 yıldır Amerikan talep ve dayatmalarına aldırış etmeyen ve güçlendikçe ileride daha da fazla direneceğinin işaretlerini veren ‘Erdoğan Türkiyesi’ olduğu ortada.. 

Çünkü, geçen asrın ‘Hasta Adam’ diye nitelenen devleti veya 1923’den sonraki ‘emperyalist diktelere ayarlı’ yapı bugün değişiyor artık.. 

Ayrıca, Ortadoğu coğrafyasında Osmanlı’nın saf dışı edilmesinden sonra oluşturulan 100 yıllık düzen de artık USA, Rusya ve diğer emperial sistemlerin ihtiyaçlarına cevap veremiyor ve ‘Yeni Türkiye’nin güçlenmesi devam ettiği müddetçe, emperial odaklar ileride daha güç duruma da düşebileceklerini görüyorlardı. 

*** 

Unutulmaması gereken bir konu da şu ki, Rusya ve Amerika Suriye’deki güçlerini kolayca geri çekmeyeceklerdir; bunu açıkça söylemişlerdir. Onlar, ateşin kendilerine bulaşmamasına özen göstererek, uzak coğrafyalarda, özellikle de müslüman coğrafyalarında karşılıklı güç denemesini sürdüreceklerdir. 

*** 

Hatırlayalım.. 7 yıldır devam eden Suriye Buhranı’nın başından beri, Amerika da, Rusya da, diğer güçler de devamlı siyaset değiştirdiler. 

Bu konuda en az değiştiren iki ülke var.. İran ve Türkiye..

İran taa baştan beri, Beşşar Esed rejiminin korunmasını kendisinin ‘kırmızı çizgi’si olarak gördü ve ‘Biz olmasaydık, Beşşar Esed rejimi iki gün dayanamazdı’ diyerek, Şam’daki Hz. Zeyneb Türbesi’ni korumak gibi bahanelerle Suriye’ye askerî danışman veyagönüllü milis olarakonbinlerce savaşçı gönderdi. Buna rağmen, Beşşar’ı kurtaramayacaklarını anlayınca da, Putin Rusyası’nı devreye girmeye güçbelâ iknâ etti. 

Türkiye ise Suriye Buhranı’na ilk 5 yılında asker göndermekten dikkatle kaçındı ve nihayet, geçen sene, Suriye’nin kuzey sınırında aleyhinde gelişen tehlikeye karşı Fırat’ın batısındaki Cerablus ve El’Bâb’a kadar uzanan yerleri kontrol altına aldı. Ve şimdi de Afrin’e müdahale ediyor. Rusya da Batı dünyasından çekebileceği ümidiyle Türkiye’ye kısmen kolaylık sağladı. Ama İran rahatsız ve bu müdahalenin Astâne’deki barış sürecini olumsuz etkileyebileceğini açıklıyor.  

*** 

Bugün, ülkemizdeyse, Suriye Buhranı’nın asıl sorumlusunun hâlâ da Türkiye olduğunu sananlar var ki, onlar global dünyayı anlamaktan ne kadar uzak olduklarını gösteriyorlar. Kimileri, ‘Türkiye olmasaydı, Amerika ve Rusya Suriye’ye bu kadar müdahale etmezdi..’derken, kimileri de, ‘Suriye keşke İran’a bırakılsaydı..’ diyebiliyorlar. 

Asıl hüner, uşak ve kukla olup da satılmamak değil; hiçbir zaman kukla ve uşak olmamak şuûrunu yitirmemektir.