Son gelişmelere bakalım bir. ABD bir iç hesaplaşmanın içinde. Kendi can derdine düşmüş vaziyette. Ukrayna, Gazze, Suriye ile ilgilenecek hali yok demek kolay da ABD Suriye’deki PYD kamplarına yığınak yapıyor. Hem Erdoğan Esed’e elini uzatırken. Ve Esed “önce ülkemdeki askerlerini geri çek” diyor. TSK’dan boşalan yere ABD ve PYD gelecektir. Netenyahu bu belirsizlik ortamını bir fırsata dönüştürmek isteyebilir. Ukrayna da benzer bir durum var.
Erdoğan’ın “dün dündür, bugün bugün” siyaseti artık müttefikleri için de anlamını yitirdi. Çok hızlı ve arkası arkasına makas kırmalar ilkeli duruş konusunda toplumda kuşkulara sebeb oldu. Sisi, Netenyahu, Suudiler, BAE, CHP. Hem Zelenskiy, hem Putin, hem Binden, hem Trump, Hem Hamas, hem Habat toplum tarafından kolay hazmedilmiyor.
Kasıma kadar batı cephesinde çalkantı devam edecek gibi gözüküyor. Her anlamda şiddet artacak, ABD kendi ülkesindeki belirsizlikten dikkatleri başka bölgelere çekmek için hamleler de yapabilir.
Bu gibi puslu havalarda her şey mümkün. Bulanık suda balık avlamayı seven çok olur.
Putin suikastı(!?) öncesi gündem üzerinden süreci sorgulayacak olursak, Öyle anlaşılıyor ki, savaşın başlangıç noktası Japon denizi olacak. Çin’i Doğuda tutmak gerek. Hatta Rusya’yı köşeye sıkıştırmak için, Karadeniz Kazakistan ve Japon denizinden taciz etmek isteyebilirler. Bering boğazı, Baltık denizi ve İstanbul boğazı ile Çanakkale boğazı bu açıdan çok önemli.
Kuzey Kore 3. Dünya savaşının “Günah Keçisi” olacak gibi görünüyor. Kıyamet savaşının fünyesi K.Kore’de patlatılabilir. Hindistan’daki Amerikan üssü Diego Garcia’ya dikkat. Basra körfezi, Adan körfezi de önemli. Aslında Diego Garcia, İngiltere’nin Hint Okyanusu Toprakları'nda bulunan bir adasıdır. 24 km uzunluğunda 11 km genişliğinde bir ada. Bu arada ABD’nin büyük bir hava ve deniz üssü bulunuyor. ABD buradan Aden ve Basra’yı kontrol ediyor. Bengal körfezinden ise Hindistan ve Güney Çin denizine kadar olan bir bölgeyi kontrol ediyor. Bu mesafe kuş uçuşu 7500 km.. Denizden Çin 950 km. Herkes Japon denizi, Çin denizinden söz ediyor ama, Hind okyanusunu ve buradaki Diego Garcia’yı unutmamak gerek. Ben Ukrayna’dan önce Kuzey Kore’ye bir saldırının gerçekleştirileceğini, böylece Çin’in. Doğuda tutulmaya çalışılacağını düşünüyorum. Rusya Doğudan ve Güneyden sıkıştırılırken, Batıdan saldırıya uğrayacak.
Rus Donanmasının hem Akdeniz’den ve hem de Baltık çıkışlı Nükleer başlık taşıyan deniz altılar ve diğer savaş gemileri ile bölgede hareketliliğini beklemek sürpriz olamayacaktır.
Rusya’nın Suriye Tarsus’taki ikmal üssü de önemli ve Tabi İran’daki Rus ve Çin askeri tesisleri hem Akdeniz hem de Hind okyanusunu kontrol açısından çok önemli. Pasifik kadar bu süreçte Atlantik’teki askeri hareketliliği 3 noktada izlemek gerek: ABD, İngiltere ve AB.. İran ve Yemen üzerinden aslında Basra ve Aden körfezindeki hareketliliği kontrol etmek bu süreçte çok önemli.
Türkiye’deki İncirlik üssü, hem Rusya’ya karşı hem de İsrail’in güvenliği açısından son derece önemli. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’i yakın bir takibe almak gerek.
Savaşın bir Ukrayna, AB, Rus cephesi var. Bir Pekin/Kuzey Kore cephesi, Bir Hindistan, Basra ve Aden hattı var. Bir de şu 4 noktanın arasında kalan bölgeye dikkat etmek gerek: Ankara, Kahire, Tahran ve tabi Mekke-i Mükerreme. Mekke’den kuzeye doğru, Medine, Kudüs, Şam, Hatay, İskenderun, Adana, İstanbul hattı bu senaryoda hayati bir öneme sahip.
İncil’e göre Ege’deki 7 kilise bölgesi yanında, Arzı Mev’ud coğrafyası, Urfa, Fırat havzası ve Transkafkaslar’dan Basra’ya doğru, Hazar denizinin iki yakasından inen Yecüc-Mecüc koridoru da son derece önemli.
Bu coğrafyada İran ile Suudi Arabistan üzerinden, ABD, İngiliz, Fransız kuvvetleri ile, karşı tarafta Rusya ve Çin desteğinde iki ülke arasında stratejik hedeflerin vurulması için bir füze savaşı çok uzak bir ihtimal değil. Bu saldırılar büyük bir ihtimalle Yemene kadar da uzanacaktır. Eş zamanlı olarak bölgede bir Mehdi-Mesih fitnesi örgütlenerek içeride karışıklık çıkartma da denenebilir.
Savaşın seyrine göre, göç ve savaşın diğer olumsuz etkilerinden en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelecektir. Zaten savaş Anadolu topraklarına yayılacak olursa, Rusya ve Batı kendi aralarındaki savaşı kendi topraklarının dışına taşırma konusunda çok istekli olacaklardır.
ABD, Çin’i, Doğu Türkistan, Sincan ve Kore - Japonya üzerinden sıkıştırmaya çalışacaktır. Tabi bir de Hindistan üzerinden. GlobalReset’çiler için bu zorunlu. Bir Nükleer Çin-Hind çatışması. Pakistan Çine daha yakın olduğu için Pakistan-Hind çatışması da uzak bir ihtimal değil. Hatta Hin-Çin çatışmasından önce Pakistan üzerinden Hindistan’la sıcak bir çatışma yaşanabilir.
Türkiye 4 taraftan, hem göç tehlikesi hem savaş tehlikesi ile karşı karşıya.. Egede Yunanistan var. Trakya’da Bulgaristan var. Kuzeyimiz boydan boya Karadeniz. Rusya ile karşı karşıyayız. Doğuda Gürcistan, Ermenistan ve İran var. Güney sınırımızda Suriye ve Irak ama burada herkes var, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İran.
Türkiye sanki bu savaşın dışında kalabilecekmiş gibi böyle bir politika izliyor. Bu savaşı Teopolitik arka planına bakacak olursanız, bütün ülke ateş çemberi içinde ve tam da “Kıyamet savaşı”, “Melheme-i Kübra”, “Armagedon”, ne derseniz derin, bu savaşın merkezi bu coğrafya. Türkiye bu savaşın dışın da kalamaz. İnsanlığın tarihi bu coğrafyada başladı. İlk ölüm, ilk cinayete burada gerçekleşti ve “tarihin sonu” da bu coğrafyada gerçekleşecek.
Başımızın püsküllü belası bir de İsrail var bölgede. Geçmişten gelen rivayetlere bakılırsa bu sürecin sonunda İsrail diye bir devlet kalmayacak. Ehli Salib de yenilgiye uğrayacak ama tarihe veda ederken, arkalarında büyük bir yıkım bırakacaklar. Öte yandan biz bir NATO üyesiyiz ve bölgede bir de İncirlik var. İncirlik ya ABD karşıtlarının hedefi olacak ya da ABD’nin saldırı üssü olarak kullanılacak. Türkiye’nin Nükleer füzesi yok, ama ABD’nin burada nükleer başlıklı füzeleri var, İsrail’inde. ABD’n, doğu Akdeniz’deki müttefikleri belli. Türkiye, Mısır, İsrail, Lübnan ve Ürdün. Körfezde, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Katar’da da zaten bir ABD üssü var. Bu denklemde Türkiye’nin tarafsız kalması mümkün değil.
ABD’nin Türkiye’deki üsleri bile başlı başına sorun. ABD bu üs ve askeri tesisleri Türkiye’ye devrettiğini açıklasa bile, biz Çanakkale’deki tecrübe ile deriz ki, bu bir Braslav ve Goben komplosundan başka bir şey olmaz. O zaman bu tuzağa bizi Almanlar itti. Karşımızda Rusya, İngiltere ve Fransa vardı. Bugün şartlar çok daha fazla bir şekilde aleyhimize.
Bu gibi dönemlerde Erbakan’ın ifadesi ile “Avara kasnak politikası” ile dostlar alışverişte görsün kabilinden, eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil icraatlar ile biz birilerini oyalayarak aradan sıyrılabileceğimizi düşünürken, aslında kendimizi oylamış, kandırmış oluruz. Atı alan Üsküdar’ı geçince de aslında geriye dönüp yapacak fazla bir işimiz kalmamış olur.
Biz 2. Dünya savaşını İnönü istemediği için katılmadık değil, zaten mecalimiz de yoktu. Türkiye’nin savaşa katılması süreyi uzatacak, can ve mal zayiatını artıracaktı. Yedekte tutmak daha iyi idi. Onun için Tahran konferansında bu il netleştirilmişti. Sonra Tahran, Yalta, Postdam’da savaşın diğer başlıkları konuşulup karara bağlanmıştı. Ve savaşa katılmasak da büyük bir iktisadi ve toplumsal kriz yaşanmıştı.
Bu savaş eski savaşlara benzemeyecek. Sıcak, soğuk, nükleer, siber, kimyasal, biyolojik savaş, psikolojik savaş, teolojik savaş, ekonomik savaş, laser, RF silahları hepsi denenecek. “Tarihin sonu”nu getirecek bir “medeniyetlerarası savaş”tan söz ediyoruz. Topyekun bir savaşa karşı, topyekun bir savunma gerekli. Ülke dört bir yandan saldırıya uğrayabilir ve göç de alabilir. Dini, etnik, ideolojik savaş, terör olayları da yaşanabilir. Biz de göçmen olabiliriz, bize de göç edenler olabilir. Böyle bir zamanda silah kadar merhamet de önemli. Bugünkü akılla savaşta insanlıktan çıkar İnsanlar. Yarım ekmek bize yetmeyebilir. Ama bize yetmeyen yarım ekmeği diğer ihtiyaç sahipleri ile paylaşacak vicdan sahiplerine Allah yardım edecektir. Allah’ın yardımını alacak bir savaşta silah kadar kuşanılması gereken Vicdan da olmalı. Ama çıkar ilişkileri, siyaset, ideoloji, etnik kimlik insanları vahşileştirdi sanki. Her zaman her yerde, her şart altında Adalet, Barış, Hürriyet konusunda bu değerleri yüceltebilmeli ki, Allah’ın yardımı onlara ulaşsın. Bugünün rahatı içinde bu konuda fedakarlıkta bulunmayan insanların, yokluk, kıtlık zamanında sahip olduğu kıt imkanları paylaşması ne kadar mümkün olur, onu bilmiyorum.. Yarın da bir başka açıdan bu konuyu yazmaya devam edeceğim. Selam ve dua ile.