ABD ve müttefikleri Afganistan'daki muharip güçlerinin sayısını arttırıp savaşı kızıştırdıkça, Taliban güçleniyor.
Taliban güçleniyor, çünkü muharip işgal kuvvetlerinin savaş anlayışı katliamdan ibaret.
Terörle mücadele adına sivillerin katledilmesine isyan eden Afgan halkının en Taliban karşıtı unsurları bile "Vur Taliban vur!" deme noktasına geldiler, geliyorlar.
Taliban, derebeyleri terörünün bütün tahammül sınırlarını aştığı 1990'lı yıllarda olduğu gibi, yeniden halkın omuzları üzerinde yükseliyor.
Bunun böyle olacağı daha işgalin ilk aylarından belliydi.
2002 yılına ait, bir düğün evinin Amerikalılar tarafından bombalanmasıyla ilgili bir gazete haberi:
"...Bölge Komutanı Enver, 'İlk önce kadın kısmını bombalayıp onları hayvan gibi öldürdüler. Daha sonra evleri basıp kadın ve erkeklerin ellerini bağladılar. Düğün evini kordona alıp insanların kurbanlara yardım etmesine izin vermediler' dedi. Enver'in kardeşi Şerif, geçen ekimde Afganistan'ın orta bölgelerinde Taliban'a karşı hareket örgütleyen Karzai'yi canı pahasına korumuştu. Ama eşi, dört çocuğu ve Enver'in eşiyle birlikte o da bombardımanda ölenlerdendi... / Yaralıların hastaneye götürülmesine izin verilseydi daha çok canın kurtulacağını söyleyen Enver, Amerikalıların sabah sekize dek cesetlerin kaldırılmasına izin vermediğini anlattı. Kurbanların bombardımanda elbiselerinin yandığını belirterek 'Amerikalılar çıplak kadınları filme kaydedip fotoğraflarını çekip durdu' diye konuştu. Şaşkın köylülerin sorularına verecek yanıt bulamadığını söyleyen komutan, 'İnsanlar, Amerikalılara verdiğimiz desteğin karşılığı bu mu? diye soruyorlar. Bu aşağılamadır. Kadınlarımızı küçük düşürdüler' dedi. / Bombardımana maruz kalan diğer köylerde de öfke var. Şatoghay'dan Hacı Veli, 'Allah bize bir gün verecek ve onlarla savaşacağız. Rus işgali boyunca bile böyle sürekli bombardıman olmadı' derken, Amerikalıların tazminat olarak çadır verme teklifine ateş püskürdü: 'Dört çadır verip bizi memnun edeceklerini sanıyorlar. Yaşamlarımızın değeri bu mu? İki Amerikalı öldürüp karşılığında iki çadır versek bizi affederler miydi? Taliban bizi hapse atardı ama bizi bombalamaz ve kadınlarımızın namusuna dokunmazdı.'"
İşgalin dokuzuncu yılında bu gibi isyan çığlıkları Amerikalıları boğacak kadar çoğalmış ve ayyuka çıkmış bulunuyor.
Ve bu felaket yolunda yanına yoldaş arayan ABD, Türkiye'yi, Taliban'la savaşa aktif olarak katılmaya çağırıyor.
Afganistan'a verdiği hizmetler ve çatışmalara girmekten ısrarla kaçınması sayesinde halkın ve dahî Taliban'ın saygısını kazanan Türkiye'ye, "Gel bu saygınlığın içine tükür, sen de benim gibi canavar ol, Afgan halkını karşına al, beraber boğulalım" diyor.
ABD Başkanı Obama'nın bugün Beyaz Saray'da Başbakan Erdoğan'a Afganistan konusunda söyleyeceği şey -hangi kelimelerle söylerse söylesin- bu anlama gelecek.
Bir de İran konusu var"
O konuda da lisan-ı münasiple şöyle diyecek Obama:
"İran'la kardeşliğiniz, İran'la dostluğunuz, İran'la barışınız, İran'la ticaretiniz, İran'la doğalgaz alanındaki işbirliğiniz, İran'la ortak menfaatleriniz bizim hatırımızdan kıymetli mi? Gelin, bütün bunları bizim emperyalist siyasetimize kurban edin."
Afganistan'da kana bulaşmamak ve İran'ı satmamak konusunda ısrarlı olagelen AK Parti hükümetinin bu ısrarı sürdüreceğini ve Başbakan Erdoğan'ın bugün Obama'ya diplomatik bir lisanla 'Hadi ordan!' diyeceğini umuyorum.
Öyle olmalı ve inşaallah öyle olacak.
Bu badireyi de atlattığımızda, Türkiye'nin yeni dış politikasını 'Amerikan tezgâhı'yla izah etmeye kalkanların işi iyice zora girecektir.