Zalim Saddam’ın heykelini yıkan Irak’lı genci ilk alkışlayanlar Amerikan askerleri idi.
Amerikan askerleri o gencin babasını da öldürdüler.
Arap ırkından olan Şiiler ile Fars ırkından olan Şiiler çatışma halinde. İki taraf birbirini öldürdüğünde iki tarafa da silah veren Amerika sevinir.
Sünni Arapla Fars ırkından olan Arap da birbirini öldürüyor. İkisinin elinde Amerikan silahı. Her ölü, Amerika’ya can veriyor.
Sünni Arapla Sünni Kürt çatışıyor. İkisinin elindeki silahlar yine Amerika’dan. İki taraftan ölenler, Amerikan halkına kan veriyor.
Kuzey Irak’ta Sünni Türk ile Sünni Kürt harp ediyor. İkisinin de ölenleri Amerikan siyasilerinin yaşam standardına katkıda bulunuyor.
12 askerimizi şehit eden, sekizini alıp kaçıran PKK’nın elindeki silah da Amerikanın, bizim elimizdeki silah da Amerikanın. Ayrıca PKK’nın cebindeki dolarların Amerikan helikopteriyle getirildiğini televizyonlardan seyretmiş ve görenlerden dinlemiştik.
Filistin’de iki taraftan ölen Filistinli Müslüman şehit ile İsrailli Yahudi’nin ölüsü de Amerikan çıkarlarına katkıda bulunuyor.
Afganistan’da Müslüman Peştularla Müslüman Taliban’ın birbirini öldürmesi de Amerikanın ekmeğine yağ sürüyor.
Hatta ölen Amerikalılardan bile Amerikalılar rahatsız değiller. Çünkü Irak’ta, Afganistan’da ölen Amerikalılar, elektrik sandalyesine girmeye hazır zencilerdirler.
Demek ki asıl düşman Amerika imiş.
2 Ekim 1992 günü Ege Denizi’nde sürdürülmekte olan “NATO Kararlılık Gösterisi 92 Tatbikatı” sırasında Saratoga uçak gemisinden birbiri ardına fırlatılan iki “Sea Sparrow” füzesi, donanmamızın güçlü muhribi, tatbikattaki Sancak (komodor) gemimiz olan “Muavenet”in kaptan köprüsünü havaya uçurup, gemi komodorumuz dahil olmak üzere beş denizcimizi şehit edip 11 denizcimizi de yaralayan Amerika’dır.
Irak’ın kuzeyinde 05/07/2003 günü on bir Türk subay ve astsubayını ve otuz kadar Türkmen’i tutuklayarak başlarına çuval geçiren Amerika’dır.
Hicretin altıncı yılında Umre için Mekke’ye gelen efendimizi Mekkeli müşrikler katmayınca Hz. Osman’ı elçi olarak göndermişti. Hz. Osman’ın Mekke’den dönüşü gecikince “Osman’ı müşrikler öldürdü” diye bir şayia çıkınca Efendimiz yanındaki arkadaşlarından ölüm pahasına da olsa savaşacaklarına dair söz aldı. Bu söz alma işlemi daha sonra nazil olan Fetih süresiyle övülmüştür. Orada ölümüne söz veren ashabı kiramın o hareketi tarihe “Bey’ati Rıdvan” olarak geçmiştir.
Atalarımız, “Bir mıh, bir nalı düşürür. Bir nal, bir ayağı düşürür. Bir ayak, bir atı düşürür. Bir at, bir komutanı düşürür. Bir komutan, bir ülkeyi düşürür” demişler.
On bir subay değil, bir er bile kafir elinde esir edilse yetmiş milyonun onları kurtarması gerekir.
Serbest bırakarak dostluk gösterisine aldananlar olabilir ama askerlerin başına geçirilen çuvalı kendi başına geçirilmiş gibi hissedenler bu müttefik darbesini unutmayacaktır.
Başörtülüleri takip eden istihbaratçılarımız, şehitlerin analarını da fotoğraflayıp “Başörtülü” diye rapor sunacaklarına elli metre yaklaşan PKK’yı rapor etselerdi.
Amerika Büyükelçiliği’nin arabasıyla Türkiye’ye gelen Peşmerge komutanlarının konvoyunu gördük televizyonlarda.
Büyükelçilerimiz, Dış istihbaratçılarımız Amerika’da ne yaparlar acaba?
Amerika’nın bütün dünyaya yaptığı kötülüklerin hesabını sormak isteyen kuruluşların liderleriyle bir araya gelme cesaretini gösterebilirler mi?
Veya herhangi bir yardım eli uzatabilirler mi?
Bu yapılmadan, yüreklere düşen bu ateş Amerika’nın bağrına düşmeden dünyanın başının ağrısı dinmez yanan yüreklerdeki ateş sönmez.
Bunu yapmaya cesaret edenlere Almanya, Japonya, Kore, Guatemala, Meksika, Küba, Şili, Dominik, Panama, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Arjantin, İran gibi birçok ülke el altından yardım eder. Çünkü buralarda Amerika’nın öldürdüğü insan sayısı, Hitler’in öldürdüğünden çok fazla.