Gençliğinden başlayarak gelen direniş damarı, hayatının tümünü kuşatmıştı şehid Bahattin Yıldız'ın...
Ardında kitaplarını, direnişini, sevdasını, kavgasını bırakarak gidenlerimiz olduğu müddetçe, ümitvar olmayı hak ediyoruz demektir. İçimizden ve bizden olan kıymetlilerimiz ve kıymet bilenlerimiz, değerlilerimiz ve değer bilenlerimiz hep var olagelmiştir. Bu hallerini miras bırakarak yollarına devam etmişlerdir. Hamd etmeli Rabbimize onları bize hediye ettiği için ve dahi şükretmeli onlarla aynı havayı soluttuğu için...
Sevilen adam olmak bambaşka bir şey. Kariyer sahibi olmayacaksınız, o dağ senin bu dağ benim gezip toza-toprağa bulanacaksınız ve hepsinin üstüne de rakamlara gelmez sevenleriniz, özleyenleriniz ve bekleyenleriniz olacak! Bu hayretengiz ahval, nadir bulunan insanlara yakışır. İşte o müstesna sevdalımız Bahattin Yıldız'dan başkası değildir.
Grup Genç 'bu son bir sesleniş sana/ güllerin anısına' diyerek selamlamıştı Bahattin Yıldız'ın gidişini, koşuşunu ve uçuşunu. Tam üç yıl evvel bugün (17 Mayıs 2010), düşen bir uçağın azizliğine uğramıştı o, Faruk Aktaş kardeşiyle. Yetimhane açma gayesi uyarınca, arsa bakmak için gittikleri Afganistan'ın Kunduz şehrinden dönerken, aslında Rabbine dönerek evlatlarını yetim bırakacağını bilmiyordu. Bilmiyordu, ömrü boyunca hasretini çektiği şehadetin burada ve şimdi gerçekleşeceğini. Bilmiyordu, geride kalanların bu gidişe gıpta ile baktığını. Ve ırmaklarca gözyaşları aktığını bilmiyordu yine.
GENÇLİĞİNDEN BAŞLAYARAK GELEN DİRENİŞ DAMARI, HAYATININ TÜMÜNÜ KUŞATMIŞTI
Onu kitaplarıyla tanıdım, kitaplarıyla önemsedim ve sevdim evvela. Sağlığında görüşüp bilişmek nasibimize değilmiş. Vardır bir hikmeti tevekkülüyle Mevlama sığınıyorum. Gidişi, eylemlerine bereket kattı ama. Vefat haberinden sonra, daha teferruatlı tanıdım onu. Hakkında şairinden yazarına, âliminden entelektüeline, öğrencisinden akademisyenine, neredeyse yazmayan kalmadı. Ne kadar çok seveni, ne kadar fazla tanıyanı varmış, demiştim gayriihtiyarî. Pek de meşhur olmamasına rağmen, tüm meşru zeminlerde izler bırakmış o nazenin adımları. Bunları hep anlatılanlardan öğreniyordum zamanla.
Vefatının/şehadetinin verdiği üzüntüden biraz sıyrıldıktan ve tefekkür diyarına kement atmaya başladıktan hemen sonra, yakın tanıdıklarının tümüne öyle büyük sitemler göndermiştim ki! Niçin, onu anlatmak ve duyurmak için ölümünü beklediniz? Neden, hayattayken bizi onunla tanış etmediniz? O gittikten sonra cevherlerini gün yüzüne çıkarmanızın kime, ne faydası olacak ki? Ve daha pek çok serzenişim olmuştu gidişinin bir ay ertesinde hakkında yazdığım bir yazıda.
Bakınca yüzüne, deryaların akıp gittiğini hissediyorsunuz. Yüzü ve gönlü davasında karar kılmış. Gençliğinden başlayarak gelen direniş damarı, hayatının tümünü kuşatmış. Uzak illerde direnenlerin yanında, bağrında, başında olmayı her şeyden değerli görmüştü o. Üniversite yıllarında arkadaşları onun için "Eritreli" derlermiş. Bunu Mehmed Göktaş Hocanın o vakitteki anma yazısı "Şehadetin Kutlu Olsun Eritrelim!"den öğreniyoruz.
Dedik ya hani, Bahattin Yıldız'ı tanımaya kitaplarıyla başladık. Kayseri'ye geldiğimin ilk günlerinde, yani üniversiteli zamanlarımda Kar Çiçeği romanı hasbelkader elime geçmişti şehidimizin. Ve işte bu oldu tanışıklığımıza önayak. Romanın ilk cümleleriyle nasıl bir heyecan sarmıştı beni, anlatamam! 1980 senesinin Hicri 1400'e tekabül etmesi üzerine Erzurum'da üniversite okuyan üç gencin, adını "Hicret Koşusu" koydukları ve Kayseri'de son bulan maratonları... O gençlerden birisi, yazarın ta kendisidir. Kayseri'de olmamın da verdiği ayrı bir dikkatle, bu maratona eşlik etmeye başlamıştım. O günden ve o satırlardan itibaren Bahattin Yıldız benim için unutulmazlar defterine kaydedilmişti.
Sonra Cihad Günlüğü ile muhabbetimiz biraz daha kıvamına erecekti. Bu öyle bilinen türdeki günlüklerden değildi. Başlı başına ve tüm hecelerine kadar cihad kokuyordu. Gençlikle cihadın adeta özdeşleşmesi, bu esere ayrı bir kıymet biçmemizi sağlamıştı; nitekim biz de gençtik, biz de genciz...
'DÜNYADA OLUP DA DÜNYALI OLMAMALI'YI KAVRATMIŞTIR İNANMIŞ YÜREKLERE
Bilal Yaldızcı'yı, Fuat Çağlar'ı ciğerlerimize kadar işleten bir Güllerin Vedası eseri var ki... Müslüman gençliğin üniversitelerde, yalnızca ve yalnızca Rabblerinin rızası uğruna verdikleri tavizsiz mücadelelerin öykülerini okuyoruz yer yer bu eserde. Kimi yerde, biz de ayaklanıp kardeş safların içinde buluyoruz kendimizi. Kimi yerde, ağlamamak için dudaklarımızı ısırdığımız oluyor. Ve kimi yerde de etken olmanın, nüfuz etmenin, insanlara Müslümanca hareket bilincini işlemenin tarifsiz sevincini yaşamanın kârında oluyoruz. Grup Genç, onun için "Sözü Var" ezgi albümlerinde Bahattin Yıldız'ı anlattıkları "Son Defa"da, ağabeylerine cennet güllerinin hatırına, son kez seslenmişlerdir. Güllerini göklere uğurlayan durur mu? Başını alır da gider, sevda olur da gider duramaz buralarda; zira gözleri çok ama çok uzaklardadır.
Karda Ayak İzleri ve Ferhat Dağcı müstearıyla yazdığı Savaşan Afganistan kitap çalışmaları da ayrıca konu edilmeye değer cinstendir. Bu güzel adamın tüm eserleri Özgün Yayıncılık tarafından neşrediliyor, bilgisini dostlara vermekte yarar görüyorum.
Yazmayı, yaşamanın önüne geçirmemiş bir mümindi o. Gerek kitapları, gerek dergilerde ve kimi internet sitelerinde ara sıra yazması, onu ancak 'yaşar' kılmıştı. Yaşama dair yazmayı yeğlemişti, öz cümleyle.
1956'dan 2010'a değin sürdürdüğü 54 yıllık dünya misafirliğinde 'dünyada olup da dünyalı olmamalı'yı kavratmıştır inanmış yüreklere. Aklını, fikrini, zikrini ahiretten/ebedi âlemden yana yapmayı tercih etmiştir başka bir deyişle. Sivas, Erzurum, İzmir ve tüm dünyada anlam bulan bir yaşanmışlığı sergileyerek son bakışını sunmuştur izan sahiplerine. Eğer, yaşarsanız başkaları için; ölmezsiniz hiçbir vakit, ödevini yazdırmıştı/ aldırmıştı dostlarına, İslam'ı dava edinenlere; yani (inşallah) bizlere...
Hakkında yazılan bütün deneme, şiir vs. çalışmaların toplanarak oluşturulduğu ve yine Özgün Yayıncılık'tan çıkan Bahattin Yıldız - Ümmetin Yüreği adlı kitap, onu daha yakından ve başkalarının gözünden bilmek açısından önemlidir. Pek yakın zaman önce de, yani geçtiğimiz Mart ayında Bizim Çocuklar Yayınları bünyesinde Mustafa Yürekli kaleminden Mücahid Bahattin Yıldız eserinin doğuvermesi gözlerimizin tâ içinin ışıldamasına vesile oldu. Ona dair yapılan her uğraş tebrike şayandır. O, bu kadirşinaslığı en çok hak edenlerdendir.
Gittiklerinde bilmeye çalıştığımız kıymetlerinin ve duyurmak istediğimiz güzelliklerinin en fazlasını/ daha fazlasını hayattalarken bilmemiz, duyurmamız, üzerlerine titrememiz gereken dava ve davet ehli adamlarımızdan sadece biri olan şehid Bahattin Yıldız'a tahtların en güzelini vermesini dilediğimiz Rabbimizden; bir de onun dava ve hareket şuurunun daha ileri ve daha hayırlı noktalara ulaşmasına omuz verecek yiğitlerin sayısını artırmasını diliyoruz.
dunyabizim