Amr bin Cemuh, Medine eşrafından yaşlı ve topal bir adamdı. İslam Peygamberinin Medine'ye gönderdiği ilk davetçi, ilk öğretmen Mus'ab bin Ümeyr'in çabalarıyla Müslüman olmuştu. İlk önce üç oğlu, daha sonra o ve eşi İslam'la şerefl enmişlerdi.
Amr, yaşlı ve sakat olmasına rağmen son derece gayretli, yeni dinine karşı içi aşkla dolu, mü'minlere yardımcı olmak için sürekli çırpınan, hiçbir çaba ve fedakârlıktan geri durmayan muvvahit bir Müslüman'dı.
Uhud Savaşı gelip çatınca Resulullah'ın etrafında kenetlenen genç-yaşlı, kadın-erkek bütün Medineliler gibi Amr bin Cemuh da cihada gitmek istedi. Ancak oğulları ona karşı çıktılar. Oğullarından biri saygılı ve ikna edici bir sesle:
- Babacığım! dedi. Senin Allah'a olan bağlılığından hiçbirimizin şüphesi yok. Ruhun cihat
ve şehadet aşkıyla dolu. Lakin bu halde Uhud'a gelemezsin! Yaşlı ve sakatsın" Savaş adamı değilsin. Allah senin durumunda olanları cihattan muaf tutmuştur. Resulullah'ın duyurusundan haberin yok mu? Resulullah aleyhisselatu vesselam; yaşlılar, sakatlar, hastalar gelmesin, diyor. Bak, üçümüz de gideceğiz.. Üç oğlunu savaşa gönderiyorsun, yeter değil mi?
Amr bin Cemuh, kızgınlıkla bağırdı oğullarına. Sesinde hüzün ve kırgınlık vardı.
- Yazıklar olsun size! Neden beni cihattan alıkoyuyorsunuz? Allah yolunda savaşıp şehit olmaya layık değil miyim? Sadece gençler mi şehit olup cennete gidecekler? Ben de şehit olmak istiyorum! Ben de cennete gitmek istiyorum!
Oğulları ona yalvarmaya başladılar:
- Lütfen bizi anla, seni bu halde kendimizle götüremeyiz! Yetmiş yaşına yakınsın ve bir ayağın tamamıyla sakat. Nasıl cihat edersin, düşmanla nasıl savaşırsın?
Amr, kararlıydı.
- Bedir Savaşında da aynı şeyi yaptınız! Beni Allah yolunda savaşıp şehit olmaktan alıkoydunuz! Ama bu sefer başaramayacaksınız!
Babalarıyla baş edemeyen oğulları çareyi akrabaları devreye koymakta buldular.
Amr bin Cemuh'un sözlerine itibar ettiği yakınları:
- Ey Amr, dediler. Üç tane kahraman oğlun var, üçü de cihada katılıyor, ayrıca senin katılmana gerek yok. Allah seni mazur görmüş. Amr bin Cemuh, akrabalarına kırık bir sesle sitem etti:
- Neden bana şehid olup sonsuz ahret yurdunu kazanmayı çok görüyorsunuz? Oğullarım gibi ben de cihada katılmak istiyorum! Oğullarım Allah yolunda savaşmaya gidecekler, şehid olup sonsuz saadet ve mutluluğa kavuşacaklar; ben ise şu işe yaramaz evde, sizin aranızda boş boş oturup ölümü bekleyeceğim, öyle mi? Bu asla olmayacak!
Amr bin Cemuh onu cihattan alıkoymak isteyen oğullarını ve akrabalarını Peygamber Aleyhisselama şikâyet etti. Dolu dolu gözlerle:
- Ya Resulullah, dedi. Çocuklarım, akrabalarım bu topal ayağımla savaşa gidemeyeceğimi, savaşma için yaşımın uygun olmadığını söylüyorlar. Beni cihat edip şehit olmaktan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Beni eve hapsetmek istiyorlar. Ya Resulullah ! Şehit olup bu topal ayağımla cennete girme arzumu kabul et!
Peygamber Aleyhisselam:
- Şer'i olarak herhangi bir sorumluluğun yok, diye karşılık verdi. Uhud'a gelmek zorunda değilsin"
- Biliyorum, ama yine de gelmek istiyorum!
Peygamber Aleyhisselam bu yaşlı ve sakat yareninin şehadete olan iştiyakı karşısında duygulanmıştı.
Yaşlılığına, sakatlığına aldırmadan cepheye koşmak, şirk ordusuyla savaşmak, tevhid sancağının gölgesinde yerlere düşüp şehit olmak için çırpınan bir Allah dostuna nasıl engel olabilirdi ki? Nitekim engel olmadı da. Huzurunda hazır bulunan Amr'ın çocuklarına dönerek babalarına mani olmamalarını istedi onlara;
- Bırakın gelsin! İnşaallah şehitlik ona nasip olacak!
Amr, mutluluk içinde Peygamberin huzurundan ayrıldı. Eve gelir gelmez cihat hazırlıklarına girişti.
Uhud'a doğru yola çıkacakları gün zırhını kuşandı. Kılıcını omzuna astı. Yaşlı gözlerle onu izleyen eşi
Hind'le vedalaştı. Sonra kıbleye yöneldi. İki elini havaya kaldırdı. Yanık, içten, ağlamaklı bir sesle:
- İlahi! Beni bir daha bu eve geri döndürme! Şehitliği kaybetmiş bir kul olarak aileme gönderme!
Amr bin Cemuh, dışarıya çıkınca son bir defa evine baktı. Sevgili eşi Hind'le tekrar ve uzun uzun
vedalaştı. Bir daha buralara dönemeyeceğini hissediyordu. Yine de içi sevinç ve mutluluk doluydu.
Peygamber Mescidinin önünde hareket saatini bekleyen İslam Ordusuna adeta koşarak katıldı.
Uhud" İslam Ordusunun saflarında büyük bir karmaşa" Resulullah'ın şehid edildiğini sanan
Müslümanlar panik ve umutsuzluk içinde" Resulullah'ın etrafında pervane olan, ölümüne savaşan, adeta ölümle dans eden bir avuç mücahit, Allah'ın habibini vahşi şirk ordusundan korumaya çalışıyor" Amr bin Cemuh ve oğlu Hallad bunlardan"
Amr, tek ayağının üzerinde sıçrayarak koşuyor; yaşından beklenilmeyen, müthiş bir kuvvet ve canlılıkla savaşıyor. Yalın kılıç düşmanın içine dalıyor. Omuzlarına, kollarına yağmur gibi inen kılıç
darbelerine aldırmadan aslanlar gibi kükrüyor:
- Cenneti istiyorum! Cenneti istiyorum!
Ve Allah ona cenneti veriyor. Amr ve oğlu çarpışa çarpışa şehitler kervanına katılıyorlar. Allah içtenlikle, halis bir kalple şehadeti ve cenneti arzulayan kimi geri çevirmiş ki!
Peygamberlerin bile gözyaşları içinde yakarıp arzuladıkları şehadet, Peygamberlik makamından sonraki en yüce makam olan şehadet, sıdıkların ve velilerin, salihlerin; her fecr vakti dualarının başını süsleyen şehadet, yaşlı ve topal olan Amr bin Cemuh'u kollarından tutup onu sonsuz cennet yurduna doğru uçurmuştu"
Amr, ihlâsının ödülünü Rabbinden almış olarak cennete kanat açmıştı"
İnzardergisi - Aralık / Sadullah Aydın