Siyonist işgalcilerle onların işbirlikçilerinin birkaç yıl süren arama çalışmaları sonunda kendine ulaşıp 5 Ocak 1996 tarihinde hain bir suikastle şehid ettikleri Yahya Abdullatif Ayyaş, HAMAS'ın İzzettin Kassam Birlikleri'ne bağlı istişhadi eylemler grubunun komutanıydı. Onun planladığı eylemlerde siyonist işgalcilerden toplam 340 kişi hayatını kaybetmiş belki bunun iki kadar sayıda işgalci de yaralanmıştır. Dolayısıyla son birkaç yıl içinde bu grup tarafından gerçekleştirilen ve siyonist işgalcilerin bellerini burkan başarılı eylemlerin çoğu onun tarafından planlamıştı.
En önce Yahya Abdullatif Ayyaş'ın ismi hakkında kısa bir açıklama yapma gereği duyuyoruz. "Ayyaş" kelimesinin Türkçe'de taşıdığı anlam dolayısıyla bazı İslâmi yayın organlarının onun ikinci adını "Ayaş" şeklinde verdiklerini görüyoruz. Oysa "Ayyaş" Arapça'da "çok yaşayan, hayat süren" anlamına geldiğinden bu kelimenin Türkçe'deki anlamıyla hiçbir ilgisi yoktur. Yüce Allah şehitler hakkında: "Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz." (Bakara, 2/154) diye buyuruyor. Yüce Allah'ın izniyle değerli insan ve kahraman komutan Yahya Ayyaş'ın da Allah katında diri olduğuna ve sonsuza kadar sürecek nimetler, ilâhi lütuf içerisinde hayat sürdüğüne inanıyoruz. Yüce Allah onu, gerçekleştirdiği başarılı operasyonlardan sonra kendi katına alarak, sonsuz hayata kavuşturmuş ve ismiyle müsemma kılmıştır.
Genç yaşında şehitler kervanına katılarak sonsuz hayata kavuşan büyük insan ve kahraman komutan Yahya Abdullatif Ayyaş 22 Şubat 1966 tarihinde Kuzey Filistin bölgesindeki Râfât köyünde dünyaya geldi. Babası tarım ve taş kırma işiyle uğraşıyordu. Ailesinin ilk çocuğu olan Yahya'nın daha sonra iki erkek kardeşi dünyaya geldi. Anne ve babasının kendisiyle övünebilecekleri, örnek kişiliğiyle ve cesaretiyle bütün dünyada ün kazanan Yahya, 6 yaşında Kur'an-ı Kerim'i hıfzetmeye ve İslâmi ilimleri tahsile başladı. Gerek Kur'an-ı Kerim hıfzı ve gerekse İslâmi ilimleri öğrenmedeki üstün başarısı dolayısıyla Kudüs Vakıflar Müdürlüğü ona üstün başarı sertifikası verdi. Bir yandan özel İslâmi eğitimle Kur'an-ı Kerim'i hıfzederken ve dini ilimleri öğrenirken diğer yandan da genel öğrenimini sürdürerek liseden 100 üzerinden 92,8 puan alarak mezun oldu. 1991'de Beir Zeit Üniversitesi'nin Elektrik Mühendisliği bölümünden diploma aldı. Üniversite öğreniminde de üstün başarısıyla dikkat çeken Yahya Ayyaş, master ve doktora yaparak sahasında ilerlemek amacıyla yurt dışına çıkmak istedi. Ancak siyonist işgal yönetimi onun bu yöndeki isteklerini reddetti.
Yahya Ayyaş, 1991'de amcasının kızıyla evlendi. Bu evlilikten doğan ilk çocuklarına sahabeden Berâ ibnu Mâlik (r.a.)'ın adına nispetle Berâ adını verdi. İkinci çocukları olan Abdullatif ise genç komutanın şehid edilmesinden iki gün önce dünyaya geldi.
Yahya Ayyaş, küçük yaştan itibaren İslâmi öğrenim gördüğünden ve İslâmi terbiyeyle yetiştiğinden kendini Filistin topraklarının bağımsızlığı için mücadele eden İslâmi Direniş Hareketi'nin içinde buldu. Cesaretiyle, ihlasıyla ve samimiyetiyle kısa zamanda önemli bir konuma geldi ve İslâmi Direniş Hareketi'nin İzzettin Kassam Birlikleri adlı askeri kanadına bağlı İstişhadi Eylemler Grubu'nun komutanı oldu. Planladığı başarılı eylemlerle siyonist işgalcilerin yüreklerine korku saldı.
Siyonist işgalciler, istişhadi eylemlerin komutanı Yahya Ayyaş'ı ele geçirmek için gösterdikleri çabayı hiç kimseye karşı göstermemişlerdi. Onun yerini belirleyebilmek için işgal altında tuttukları toprakları adeta karınca deliklerine varıncaya kadar arıyorlardı. İşgal yönetimi onu altı büyük istişhadi eylemden sorumlu tutuyordu ki bu altı eylemde işgal kuvvetlerine mensup toplam yetmiş siyonist öldürülmüş, en azından 340 kişi de yaralanmıştı. İşte bu eylemlerinden dolayı işgalciler beş yıldan beridir onun peşindeydiler ve onu "birinci derecede aranan kişi" ilan etmişlerdi. İsrail iç istihbarat örgütü ŞABAK'ın yeni genel müdürü bu göreve getirildiğinde birinci derecede hedefinin Yahya Ayyaş'ı ele geçirmek olduğunu açıklamıştı. ŞABAK onu ele geçirebilmek veya yerini tespit edebilmek için gerek siyonist işgalcilerden ve gerekse basit dünya menfaatleri için onların hesabına çalışan işbirlikçi casuslardan yüzlercesini peşine takmıştı. Fakat yürütülen bütün yoğun arama çalışmalarına rağmen işgalciler ve işbirlikçileri geçen beş yıllık süre içinde onu ele geçirmeye muvaffak olamadılar. Bundan dolayı o gerek kendini sevenler arasında ve gerekse düşmanları arasında "efsane bir şahsiyet" kimliği kazanmıştı. Dostları ondan söz ederken: "Büyük dahi Yahya Ayyaş, İsrail istihbaratını yanıltmayı başardı" diyorlardı hep.
İşgalci güçler onu ele geçirebilmek için çeşitli yollara başvurdular. Teslim olmaya zorlamak amacıyla ailesine baskı uyguladılar. Yaşlı ve şeker hastası olan annesini tutuklayarak bir buçuk ay süreyle zindanda beklettiler. Daha sonra kardeşlerini tutuklayarak işkenceye maruz bıraktılar. İşgalciler bu konuda o kadar ileri gittiler ki, zaman zaman evini askeri kuşatmaya alarak günlerce kuşatma altında tutuyorlardı. Hatta bir keresinde küçük oğlu Berâ'nın kafasına silah dayayarak hanımından kocasının yerini söylemesini istedi ve söylememesi durumunda bu küçük çocuğu öldürecekleri tehdidinde bulundular. Yaşlı babasını şiddetli şekilde dövdüler. Son aylarda da özellikle annesinin onunla görüşmesini engellemek amacıyla onu mecburi ikamete tabi tutuyor ve evinin civarındaki belirli bir bölgenin dışına çıkmasını engelliyorlardı.
Yahya'nın 58 yaşındaki babası Abdullatif bey şöyle anlatıyor: "İşgal kuvvetleri Yahya'nın yerini söylemediğimiz takdirde evimizi roketlerle yerle bir edecekleri tehdidinde bulundular. Evimize onlarca kez geldiler. Belli bir saatte de gelmiyorlardı. Bazen sabah, bazen öğle, bazen akşam saatinde, bazen gece yarısı geliyorlardı. Bazen bütün aile fertlerini dışarı çıkmaya zorluyor ve beni zorla içeri alarak Yahya'nın saklandığı yeri göstermemi istiyorlardı. Onun evde olabileceğinden ve beni yanlarına almadan içeri girip arama yapmaları halinde kendilerine silahla karşılık verebileceğinden korkuyorlardı. Bu yüzden beni böyle bir şeye karşı kalkan olarak kullanıyorlardı."
İşgal yönetimi Yahya Ayyaş'ı ele geçirmek için yürüttüğü arama çalışmalarında onunla ilişkisinin olabileceğinden şüphelendiği pek çok kişiyi tutukladı. Bunlardan bazıları da çıkan silahlı çatışmalarda şehid oldular. İşgalciler onun sığınabileceğini düşündükleri mağaraların, dağlık yerlerin, mülteci kamplarının, oturulmayan evlerin ve gizli bölgelerin girişlerine özel elemanlar yerleştirdiler. Bütün istihbarat elemanlarına, işbirlikçi casuslara, işgalci askerlere ve diğer güvenlik görevlilerine onun fotoğraflarını dağıttılar. İşgalci askerler onu ele geçirmek amacıyla Batı Yaka bölgesinde baskın düzenlemedikleri köy bırakmamışlardı.
İşte yürütülen bütün bu gayretlerin ve beş yıl süren arama çalışmalarının sonunda gerçekleştirilen suikastın sadece işgal kuvvetlerinin değil aynı zamanda işbirlikçilerin ortak bir operasyonu olduğunun mutlaka bilinmesi gerekir.
Efsane komutan Yahya Ayyaş aslında işgalcilerin sandığı gibi mağaralara, sahipsiz evlere sığınarak kendini gizlemiyordu. Bazen yaşlı bir Filistinli, bazen dindar bir yahudi, bazen de silahlı bir yahudi yerleşimci kıyafetine bürünerek beş yıl süreyle onları atlatmayı başarmıştı. Şehirlerde dolaşırken İsrail plakalı ve üzerine "Golan halkıyla beraber!" "el-Halil, sonsuza kadar!" "Mesih'in gelişine hazırlanın!" gibi aşırı sağcı yahudilerin kullandıkları ancak değişik anlamlara çekilebilecek nitelikteki sloganlar yazılı bantlar yapıştırılmış arabalar kullanıyordu. İşgal yönetimine bağlı istihbarat elemanlarının kullandıkları metotların aynısını Yahya Ayyaş onları atlatmak amacıyla kullanıyordu. O, örneğin kendinden önce şehitler kervanına katılan Kemâl Kehil'in cenazesine uzun sakallı, cübbeli ve gözlüklü bir din alimi görünümüyle katılmış ama kimse onu tespit edememişti.
Onunla beraber bulunan arkadaşlarının anlattıklarına göre Yahya Ayyaş konuşmalarında kendisinin bir gün mutlaka şehid edileceğini sık sık hatırlatıyor ancak kendisinden sonra binlerce "mühendis" ve binlerce "Yahya" bırakarak göç edeceğini dile getiriyor ve: "Siyonistler karşısındaki savaşın yahudilerin tümü Filistin topraklarından çıkarılıncaya kadar devam etmesi gerekir" diyordu.
Onun planladığı ilk eylem, 16 Nisan 1993 tarihinde Gavru Ürdün bölgesindeki Mahula yahudi yerleşim merkezinde gerçekleştirilen istişhadi eylemdir. Bu eylemde siyonistlerden iki kişi öldürülmüş ve dokuz kişi yaralanmıştır. Aynı yılın Ağustos ayında yine onun iki elemanının Batı Yaka'nın kuzeyindeki Kefer Balut geçidinde işgalci askerlerin üzerine otomatik silahlarla ateş etmeleri sonucu iki işgalci asker öldürüldü. Bu olaydan dört ay sonra İsrail devriyesinin geçeceği bir yere bomba yerleştirmesi üzere bir elemanını gönderdi. Ancak bu bomba patlamadan ortaya çıkarıldı. Ocak 1994'te planladığı bir eylemde iki işgalci asker ağır şekilde yaralandı. 1994 yazında onun planladığı ve Afule'de gerçekleştirilen bir istişhadi eylemde 8 siyonist öldürüldü, 20'si de yaralandı. Tel Aviv'de gerçekleştirilen ve 22 işgalcinin ölümüne 50'sinin de yaralanmasına yol açan istişhadi eylemi de o planlamıştı. Yine onun tarafından planlanan ve 1995 başlarında Beyti Lid'de gerçekleştirilen bir diğer istişhadi eylemde 22 İsrail askeri ölmüş onlarcası da yaralanmıştı. Altı İsrail askerinin öldürüldüğü Kefâr Darum eylemini de o planlamıştı. Bunun dışında da birçok eylemin planlayıcısı odur. İşgal yönetimi onu öldürebilmek için birkaç suikast gerçekleştirdi. Bunlardan Nablus'ta bir arabaya bomba konması sonucu gerçekleştirilen suikastta Ali el-Asi ve Muhammed Osman adlı arkadaşları şehid oldular. Ancak o patlamadan kısa bir süre önce işgalci askerleri yanıltarak onların gözetiminde binayı terk etmeyi başarmıştı. Sonra bir ara İsrail istihbarat elemanları onun Gazze'nin Şeyh Rıdvan mahallesinde oturduğuna dair haberler aldılar. Bu haberler üzerine düzenlenen suikast sonucu o mahallede meşhur bir patlama olayı oldu. Gazeteler olayda ölenlerin arasında Yahya Ayyaş'ın da olduğunu yazdılar ancak daha sonra öyle olmadığı anlaşıldı. Ayyaş patlamadan birkaç saat önce Şeyh Rıdvan mahallesindeki evi terk etmişti.
Yahya Ayyaş son bir yılını kendisinden sonra görevi devralacak elemanlar yetiştirmekle geçirmişti. Arkadaşlarının anlattıklarına göre o her an ölümle burun buruna olduğunu düşündüğünden adeta zamanla yarışıyordu. Arkadaşlarından biri onun şöyle dediğini bildiriyor: "Yahudiler beni Filistin'den atabilirler. Ama ben halkın arasına onların kolay kolay çıkarıp atamayacakları kişiler yerleştirmek istiyorum." Bu sözü aktaran kişi Yahya'nın onlarca eleman yetiştirerek geride bıraktığına da dikkat çekiyor.
"Efsane komutan" Yahya'nın 6 Ocak Cumartesi günü Gazze'de düzenlenen cenaze törenine 250 bin kişi katıldı. Filistin toprakları böyle kalabalık bir cenaze törenini ilk kez görüyordu. Cenazeye katılan binlerce Filistinli genç "mühendis"in cihadını sürdüreceklerini ve işgalcilerden onun intikamını alacaklarını haykırdılar. Yahya'nın annesi, babası ve hanımı da cenazeye katılanlar arasındaydı. Annesi Aişe hanım cenazede yaptığı kısa konuşmada gençlere: "Hepiniz bir Yahya'sınız, Allah hepinizi ve bütün gençlerimizi korusun" dedikten sonra: "Şehitlikten daha güzel bir şey mi var" sözüyle ve: "Allah senden razı olsun ey Yahya!" duasıyla konuşmasını noktaladı. Çünkü gözlerinden pınar gibi akan gözyaşları daha fazla konuşmasına müsaade etmedi. Babası da aynı şekilde gözyaşlarıyla dolu kısa konuşmasında Yahya'nın şehid edilmesiyle mücadelenin bitmeyeceğini herkese duyurdu.
Evet biz de Aişe annenin sözlerini tekrar ediyoruz: Allah senden razı olsun ey Yahya! Allah mekânını cennet eylesin.
vahdet.com