Yasin Börü ve arkadaşlarının şehadetleri üzerinden bir yıl geçti. O günden bugüne neler oldu şöyle geriye dönüp bir bakalım.
Şehadet yıldönümü münasebetiyle yurdun birçok yerinde anma etkinlikleri düzenleniyor. Fakat o günden bu yana hiç unutuldu mu ki?
Söyleyin, Yasin Börü ve arkadaşlarının konuşulmadığı bir tek gün var mıdır Allah aşkına?
Ekranlarımızdan, sayfalarımızdan, sohbetlerimizden, kendi aramızdaki konuşmalarımızdan hangi gün eksik oldular ki?
Yaşadığımız ülkede Yasin Börü sevgisinin bugün hangi boyutlara ulaştığının farkında mısınız?
İsterseniz bir deneyin, azıcık imanı ve insafı olan bir Müslümanın yanında Yasin ve arkadaşlarından bahsedin ve sonra o insanların yüzlerine, gözlerine bir bakın. Allah Teala bir insanı başkalarına ancak bu kadar sevdirebilir.
Acaba neden? Çok caniyane bir şekilde katledildiklerinden mi, hiçbir suçları olmadığından mı, masumluklarından mı, Kurban bayramında kimsesizlere kurban eti dağıtırken hunharca katledildikleri için mi? Bunların hepsi bir arada olduğu için mi bilemiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var ki, Rabbimiz Yasin ve arkadaşlarını, onların ardından Aytaç Baran'ı öyle sevdirdi, kalplerde onlar için öyle bir muhabbet yarattı ki…
Sadece sevgi ve muhabbet mi? Bundan çok daha önemlisini söyleyelim mi?
Şu anda Yasin Börü ve arkadaşları gibi şehid olmak için binlerce gencimiz adeta sıraya girmiş durumda. Binlerce genç onların mertebesine ulaşmayı kendilerine biricik hedef seçmiş durumdalar. Bunun ne anlama geldiğini hem dostları hem de düşmanları iyi düşünsünler.
Böyle olacağı aşikâr bir durumdu. Çünkü bu Allah'ın (c.c.) bir kanunudur. Şehadete ulaşan kullarının geride kalanlara verdikleri müjdeyi bizlere haber vermektedir.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimseleri de hiçbir korku olmayacağını ve onların üzülmeyeceklerini müjdelerler. (Şehitler) Allah'ın nimetine, keremine ve Allah'ın, mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.” (3/69-71)
Daha güzel olan bir şey vardır ki, şehidlerin bu müjdesini geride kalanların duymuş olmaları, onların bu mesajlarını almış olmalarıdır.
Bütün bu güzellikler şu son bir yıl içerisinde gerçekleşmiştir.
Gelelim bu bir yıl içerisinde zalimlerin cephesinde olup bitenlere.
Şehidlerimiz onlara da bir şeyler söylemişti, “ey bizim kavmimiz!” diye onlara da seslenmişlerdi.
“Ey bizi hunharca katleden kavmimiz, ey bizi canavarca duygularla parçalayan kavmimiz, ey bizi uçurumlardan aşağı atan, kafalarımızı taşlarla, demirlerle ezen, üzerimizden otomobiller geçiren, benzin dökerek yakan, sayısız bıçak darbeleriyle, kurşunlarla öldüren kavmimiz!”
“Şu anda Rabbimizin bizlere neler verdiğini biliyor musunuz? Şu anda tamamen bağışlandığımızı, affedilmedik bir günahımızın kalmadığını biliyor musunuz? Şu anda cennette olduğumuzu, rasullerle, nebilerle, şehidlerle birlikte olduğumuzu biliyor musunuz?”
Evet, size böyle sesleniyor Yasin ve arkadaşları ey zalimler, ey katiller. Yasin suresinde Habibi Neccar'ın onu taşlayarak öldüren kavmine seslendiği gibi sesleniyorlar ve sizin bu gerçekleri bilmenizi istiyorlar. Yani sizleri tövbe etmeye, pişman olmaya çağırıyorlar. Sizi İslâm'a çağırıyorlar, Allah'a çağırıyorlar. Evet, yanlış anlamadınız sizin iyiliğinizi istiyorlar.
Duymuyor musunuz onların sesini? Eğer onları duymuyorsanız onların yerine işte bizler çağırıyoruz.
Korkarız onların bu çağrısını duymamaya devam ederseniz bu defa onların yakınlarının ahını duyacaksınız. Hunharca katlettiğiniz o gençlerin annelerinin beddualarını duyacaksınız, Yasin'in annesinin Kâbe'nin örtüsüne sarılarak size yaptığı bedduayı duyacaksınız.
Acaba hiç aklınıza geliyor mu? Şu anda başınıza gelenlerin önemli bir kısmı bu masumların bedduaları olmasın sakın?
Yetim bıraktığınız minicik yavruların çığlığı olmasın sakın?
doğruhaber